İmralı'ya giderim, yüküm 'şehit'tir
‘Uslu gazetecilerin’ bir ‘manifesto’ konuşması olacağını tahmin ettikleri Başbakanın, AKP’nin 4. Büyük Kongresi’ndeki konuşması, tipik bir ‘icraatın içinden’ konuşmasıydı.
Başbakan, yine bilmem kaç kilometre duble yol yaptıklarından bahsetti, yine Demirel özentisiyle yıllık buzdolabı satışları, otomobil satışları ve benzer satışlardan rakamlar verdi.
Başbakan, AKP’nin siyâsî geçmişini Menderes ve Özal’a yaslama vurgusu yapsa da, koltuklarında uluslararası bir kongreye gelmiş konuklar gibi oturan kalabalıkta, köklü bir siyâsî hareket coşkusu, heyecanı yoktu.
Teknolojinin göz kamaştırıcı bir şekilde üst düzeyde kullanıldığı, kongrenin profesyonel bir organizasyon olduğu her karede fazlaca vurgulanan mâliyeti yüksek bir ‘itaat düzeni’ hâkimdi salona.
On yıldır ülkeyi yöneten bir partide sanki Başbakan’dan başka hiç ama hiçbir kurmayın olmadığı, Başbakan’ın hâricindeki tüm AKP kadrolarının ‘kareyi tamamlayan’ bir figüre dönüştüğü ‘tek adam’ gösterisiydi AKP kongresi.
Sn. Başbakan, “Siyâset artık ikbâl kapısı değil” dediğinde kendimi bir ân Cem Yılmaz şovda hissettim. Olsa olsa bir şaka olabilirdi bu! Şâibesiz tek bir sınav bile yapamayan ÖSYM Başkanı’nı aradı gözlerim salonda. Ne hissediyordu acaba bu sözleri duyduğunda? Ya da ‘gemicik’leriyle mutlu mesut yaşayan, düğününde yakasına takılan takı ve paralarla dünyalığını tamamlayan, çürük raporu ile askerliğini yapmayan çocukları düşündüm, fakat kameralar fark etmemiş olacaklar ki ekrana getirmediler.
Sn. Başbakan, “dış politikaya itibar kazandırdık” derken NATO ile ittifak ederek Libya’da operasyon yapan ve ABD ile birlikte Orta Doğu’yu dizayn etmeye çalışan Türkiye’nin itibarını düşündüm. Mavi Marmara gemimizin İsrail askerleri tarafından basılıp, dokuz vatandaşımızın şehit edilişinin ardından, o gün bugün özür bekleyen dış politikamızın itibarını düşündüm. Hâlen Akdeniz’in derinliklerinde yatan askerî uçağımızı ve şehit edilen iki pilotumuzu ve tabii dış politikamızın itibarını düşündüm.
Sn. Başbakan, “ayrımcılığı ortadan kaldırdık” dediğinde ise her istediğinde ‘alevi’ imâsı yaptığı rakiplerini ve bir zamanlar feryâd-ı figân ettikleri ‘akredite gazetecilik’in en sunturlusunu kendi kongrelerinde akredite etmedikleri gazete ve gazetecileri düşündüm.
Sn. Başbakan, “terörle mücadelede yalnız bırakıldık, tek bir geri adım bile atmadık” dediğinde ise yüzüm kızardı, kendimden utanır oldum, “Ben nasıl etim de Habur’da, Oslo’da hükümetimizi ve Sn. Başbakanı yalnız bıraktım” diye hayıflandım durdum kendi kendime.
Sn. Başbakan, “gözü yaşlı anne ve babalar görmek istemiyoruz” dediğinde, salona baktım pek çok kanalın yayınından, evet haklıydı Sn. Başbakan, salonda ne bir şehit annesi ne de bir şehit babası vardı. Başbakan gözü yaşlı anne ve baba görmek istemiyordu. Sn. Başbakan yalnızca kendi okuduğu şiirlerde ağlayanları görmek istiyordu.
Sn. Başbakan, “biz Güneydoğu’yu Ankara’dan seyretmiyoruz, oraları en iyi biz biliriz” dediğinde, Başbakan’ın ve kurmaylarının önceki siyâsi partilerinin Güneydoğu’da seçim zamanları dağıttıkları ‘sarı-yeşil-kırmızı’ seçim promosyonlarını düşündüm.
Sn Başbakan, Peygamber Efendimiz’e hakâretler içeren filmle ilgili asıp keserken kürsüde, birkaç gün evvel bir televizyon kanalında kendisine yöneltilen “Türkiye’de neden protestolar olmuyor” sorusuna verdiği, “biz paratoner olduk, gaz aldık” cevabını hatırladım.
Sn. Başbakan, tiyatral bir sesle “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” dediğinde benim gözümün önünden, PKK’nın cânice şehit ettiği binlerce askerimizin bayraklara sarılmış cenâzeleri geçiyordu.
***
AKP’nin 4. Büyük Kongresi ‘yalanlardan ibâret’ bir kongreydi. Okunan şiirlerle, fondan gelen Âşık Veysel ve Neşet Ertaş türküleriyle âdeta bir simülasyondu...
Fakat tek bir gerçek tarafı vardı AKP kongresinin.
“Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganlarıyla kürsüyse gelen Mesut Barzani, kongrenin tek gerçeğiydi. Kanlı bir gerçek olarak damgasını vurdu AKP’nin 4. Büyük Kongresi’ne, gencecik binlerce evlâdımızın kanıydı bu gerçek, Mesut Barzani’yle birlikte salondaki kürsüden bütün salona yayıldı o kan...
***
Asıl gerçek ise, Sn. Başbakan’ın kongre öncesinde televizyon kanallarında yaptığı bir açıklamaydı.
“Terör meselesinde yol İmralı’ya çıkabilir” dedi.
Anlaşılıyor ki Sn. Başbakan ve AKP’nin yolu, yeni dönemde, yeni vizyonuyla İmralı’dan geçecek.
İmralı’ya giderken sırtlarında bir yük olacak: “Şehitler” .
***
Kongre sonunda Sn. Başbakan ailesine seslenerek helâllik istedi, “Sizlere zaman ayıramadım, beni affedin” dedi.
Aileniz şüphesiz sizi affedecektir Sn. Başbakan, haklarını da helâl edeceklerdir.
Fakat, tarih ve millet sizi affedecek mi?