İmralı toplantıları...
DTP’lilerin “Sayın Öcalan olmazsa olmaz” demesini yadırgayanlar, bu partinin,
Abdullah Öcalan’ın direktifleriyle kurulduğunu bilmeyenler, bilmemezlikten gelenlerdir
İçişleri Bakanı ile görüşen Demokrat Parti Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, açıklama yaparken, sanki bilir de bilmezmiş gibi, hayretle, “Bu nasıl hükümlü?” diye soruyordu...
Cindoruk’un “Bu nasıl hükümlü?” dediği, PKK kurucusu, idam cezası “müebbet hapse” dönen Abdullah Öcalan’dı.
Öcalan, sıradan bir hükümlü değildi, yasalar bir hükümlünün davranış sınırını çizse bile “Apo” Türkiye Cumhuriyeti devletinin “fevkalade müsaadeye mazhar” bir hükümlüsüydü, talimatlarını, genelgelerini avukatları aracılığıyla yürütüyordu.
DTP’lilerin “Sayın Öcalan olmazsa olmaz” demesini yadırgayanlar, bu partinin, Abdullah Öcalan’ın direktifleriyle kurulduğunu bilmeyenlerdir.
Öcalan, bakın (21 Mayıs 2004’te) avukatlarına ne diyordu:
“Beni onurla temsil edeceğinize dair söz veriyor musunuz?”
“Evet, söz veriyoruz!”
“O zaman sorun yok! Bana uygun davranacak mısınız? Demokratik Toplum Partisi’nin geliştirilmesinde (bir avukatın adını veriyor) olabilir mi?
“Olabilir! “O zaman, bu kişi benim sözcüm olacak. Kitle çalışmalarıyla tavandan hareket edecek. Avrupa’daki inisiyatifi de alacaksınız. Oradaki kurumları da düzenlemek lazım.”
Aradan üç ay geçer (25 Ağustos 2004), Öcalan, gelişmelerden pek memnun değildir:
“DTP, iyi gelişmelidir. Tıkanma vardı, aşılacaktır. Dışarıdan fazla müdahale olmasın. PKK da dışarıdan fazla müdahale etmesin.”
İki ay geçer (20 Ekim 2004), Öcalan, partinin tüzük ve programını merak etmektedir, avukatlar bu çalışmaya geniş koordinasyon kurulu kurulduktan sonra başlanmasını düşündüklerini söylerler. (x)
Öcalan, farklı görüş sahiplerine gidilmesini önerir.
Ya aydınlar? Onlardan ne haber? Avukatlar, vakit bulup Türk aydınlara gidememişlerdir:
“İç sorunların ağırlığından dolayı Türk aydınlara gitmedik. Kuruluş sürecinde görüşme planlıyoruz.”
İşte size bir yanılgı, uğraşmaya, çalışmaya ne hacet, vakit kaybı. “Ermenilerden özür dileyenler” DTP’ye bağlılıklarını bildirmeyecekler mi?
Bİldirdiler de!..
Öcalan’ın parti yönetimi için de önemli bir önerisi vardı:
“Eşbaşkanlık meselesini doğru buluyorum. Sanırım Yeşiller’de bir bayan, bir erkek seçildi.” Şimdi daha iyi anlaşıldı, DTP eşbaşkanı Emine Ayna’nın İmralı’ya bağlılığı, “O olmazsa olmaz!” deyişi...
Evet Sayın Cindoruk, Öcalan böyle bir hükümlüdür işte...
Siz, Yassıada hükümlülerinin de avukatıydınız, böyle bir hükümlünüz var mıydı, hatırlıyor musunuz?
Hasan Pulur / Milliyet
+++
Mim noktası...
Bugün Türkiye’de oy toplamıAKP’yi aşan iki muhalefet partisi var... Bunlardan biri AKP’nin son günlerdeki “açılım” stratejisi üzerine kısaca dedi ki:
“-Vatana ihanettir...”
MHP düpedüz AKP’yi vatan ihanetiyle suçluyor...
Bu olayın üzerinde durulması gereken yanı şu:
-MHP liderinin, Kürt sorunu üzerinde anlaşılamaz manevralar yapmaya çalışan AKP’yi vatan ihanetiyle suçlamasının toplumdaki yankıları nedir?..
Cumhurbaşkanı’nın AKP açılımına AKP’liden daha çok sarılması; ama, bu işe Norşin’in adından başlaması ilginçtir... Türkiye oloğanüstü bir döneme doğru sürükleniyor...
Vaktiyle Anglo-Amerikalılar ülkedeki Ermeni ve Rumları kışkırtıp kullanarak Sevr’i kullanmak istediler...
Bu kez Kürtleri kullanmak üzere bir strateji göze çarpıyor, Anadolu’yu bölen haritalar elden ele dolaşıyor. İşte bu ortamda MHP’nin AKP’yi vatan ihanetiyle suçlaması siyaset hayatında, demokratik düzende ve partiler rejiminde ilginç bir dönüm noktası oluşturuyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bir noktaya mim koydu.
İlhan Selçuk / Cumhuriyet
+++
Kilitlendik teröristin ağzına bakıyoruz
Apo diye anılan terörist Abdullah Öcalan’ı hayatımda bir kere gördüm. 1974 yılıydı, Ankara Kızılırmak Caddesi’nde bir arkadaşımla yürüyordum. Önümüzde de parkalı iki genç gidiyordu. Arkadaşım “Bak Apo bu” dedi bana. Ankara’da sadece 8 kişiden oluşan bir grubu vardı Öcalan’ın. Diğer sol gruplar arasındaki adları Apocular’dı. Aşırı Kürt milliyetçiliği üzerine sol siyaset yaptıkları için “dikkat edilir” ama itibar edilmezdi.
Sonra Apo yok oldu gitti. Derken, bundan tam 25 yıl önce bugün, PKK ile Apo adını tekrar duyar olduk. Kürt milliyetçiliği adına ve ayrı devlet kurmak için terör silahı ile ortaya çıkan Apo ve yandaşları, PKK örgütü 25 yıldır binlerce kişiyi öldürdü, anne karnındaki bebelere bile kurşun sıktı.
Apo şimdi hapiste ama bütün Türkiye kilitlendi ne açıklayacağını merak ediyor. Ve şimdi bir kısım “Türkiye sevgisizi” çözüm adı altında ve heyecan içinde “bakalım Kürtlerin lideri nasıl bir çözüm sunacak, inşallah iyi şeyler söyler de, biz de yerine getirir sorunu bitiririz” diye bekleşiyor.
Türkiye aklını yiyor sanki.
Can Ataklı / Vatan
+++
Yol haritası...
Pembe hayallerle süslenen Kürt açılımının pek de pembe olmayan bir ufka ilerlediğini görmeyen kaldı mı?
Emine Ayna’nın sözlerine dikkat: - “Kürt sorununun çözümü sırasında PKK ve Abdullah Öcalan mutlaka muhatap alınmalıdır. DTP üzerinden PKK’nın tasfiyesine izin vermeyiz...”
Emine Ayna DTP’nin eşbaşkanı. Ahmet Türk de bu konuda farklı bir şey söylemiyor. Tayyip Erdoğan da şu ana kadar PKK’nın tasfiyesine ilişkin ne bir söz ne bir talep sarfetmiş değil. Açılım, PKK’nın tasfiyesini öngörmüyor...
Peki annelerin gözünün yaşını dindirme sözü nasıl yerine getirilecek? Abdullah Öcalan ve DTP’liler silah bırakmanın söz konusu olmayacağını koro halinde söylüyorlar.
Yani; siz ne açılımı yaparsanız yapın ateş bir süre kesilse de PKK dağdan inmeyecek. Taa ki Kürt devleti kurulana kadar... Görünen “Yol haritası” işte bu...
Melih Aşık / Milliyet
+++
Cengiz Çandar Anayasa’dan Türklüğü silmek istiyor
“İspanya, o mükemmel 1978 Anayasası ile bir ’federal statü’ye sahip oldu. Bununla birlikte, Anayasa’nın giriş bölümünde yer alan ve aşağıda aktaracağım cümle ’federal olmayan bir sistem’in anayasasının girişinde de pekala yer alabilir.
O cümle şu: “Anayasa, insan hakları uygulaması çerçevesinde tüm İspanyolların ve İspanya topraklarının kültür ve geleneklerini, dillerini ve kurumlarını korur.
Bunun yeni, demokratik ve sivil, 66. maddesi bugünkü haliyle olmayan bir Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın giriş bölümüne şu şekilde yer almasına ne dersiniz:
“Bu Anayasa, insan haklarına saygılı olarak Türkiye’nin tüm vatandaşlarının kültür ve geleneklerini ve anadillerini güvence altına alır.”
Önemli olan, işin ’ruhu’; bu ya da buna benzer bir cümle, ülkemizin Türk, Kürt ve gayrısı, hiçbir vatandaşımızın itirazına yol açmayacağı gibi, ’Kürt sorunu’nun çözümü için ‘hukuki güvence’ arayan argümanları da karşılar.
Cengiz Çandar / Radikal
+++
Millet aldatılıyor!
Siyaset dincileri insanımızı yıllardır, Allah ile aldatıyor.
Bu aldatmanın ne anlama geldiğini bu millet artık görmüş olmalıdır.
Allah ile aldatmanın açtığı boşluk, zarar bakımından ondan asla geri kalmayan bir başka tehdit yaratmıştır: Sahte dinin açıklarını bahane eden inkarcı aldatma.
Bu ikinci aldatmanın açtığı yaralar, birinciden hiç de geri kaülmamaktadır.
Bu ülke için en büyük tehlike ve tehdit, andığımız bu iki başlı aldatmanın ortaklaşa yarattığı tahriptir. Bunun çaresini ivedilikle bulmamız gerekir.
Bu tahrip hem ülkeyi felakete götürüyor hem de dinimize, ruhsal hayatımıza kötülük ediyor. Kötülüğün boyutlarırıı büyüten olgulardan biri de şu:
Bu tehdit içerideki dinci odaklar tarafından değil, Türkiye üzerinde asırlık emelleri olan Haçlı odaklar tarafından kotarılıyor.
Haçlı odaklar habire sahte islamcılar yaratarak dinden nefreti hızlandırıyor. Bunun sonucu, inkarcılığın tasallutu oluyor. İslam’dan nefreti hızlandırmada siyaset dincileriyle Hristiyan Batı güçleri tipik bir beraberlik sergiliyorlar.İlginç bir ortak kotarım içindeler.
ABD-AB dincilik ittifakı bu ortak kotarım ürünüdür.
Dışarıdakiler strateji belirliyor, içimizdeki işbirlikçiler uyguluyor.
Siyaset dinciliğin bu milleti ve bir ölçüde tüm Müslümanları Allah ile aldatmasının en çarpıcı göstergeleri imam-hatip meselesi ve türban tartışması ile ilgili oyunlardır.
Yaşar Nuri Öztürk / Habertürk
+++
Hıncal Uluç, mİdeden yazar Emre Aköz’e haddİnİ bİldİrdİ:
Kıptinin merdi!..
MERDİ Kıpti şecaat arzederken sirkatin söylermiş.. Ergenekon muhbiri vatandaş da nihayet itiraf etti.. Hani Türkiye’de binlerce, yüz binlerce evin camına balkonuna ulusal bayramlarda asılan üzerinde Atatürk resmi olan bayraklar var ya.. Onlara isim takmış.. Ergenekon Bayrağı!.. Yani.. Formüle bakar mısınız?..
Ay yıldız + Atatürk = Ergenekon!.. Yani.. Ay yıldızlı bayrağa tapıyor, Atatürk’ü kalbinizde taşıdığınızı ilan ediyorsanız, terörist ve darbecisiniz.. Muhbir, görevini de yapıyor.. Hava Kuvvetleri’ne ait bir tesisin üzerinden geçmiş, Bodrum’dan gelirken.. Gelembe mi, Akhisar mı bilemiyor ama, bayrağı görmüş, 30 bin feetten, Ay yıldızı ve Atatürk’ü görmüş.. Üssü ihbar ediyor savcılara.. “Orda Ergenekon bayrağı var, gidin basın!..” Yazısının başlığı “Ergenekon Bayrağı daha ne kadar dalgalanacak?.” Söyleyeyim.. Sonsuza dek!.. Türk Bayrağı ve Atatürk, bu ülkenin göklerinde ebediyen dalgalanacak, anladın mı, anlayabildin mi?.. Ebediyen!..
Hıncal Uluç / Sabah
+++
TRT’de Müdür Operasyonu!
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, geçen hafta TRT’de küçük bir “Müdür operasyonu” gerçekleştirdi. Şahin, TRT Ankara Televizyon Müdürü Kürşat Özkök’ü terfi ettirip TRT 1’in Koordinatörü yaptı. Şahin, Özkök’ün yerine Osman Gökmen’i atadı. Dış Satımlar Müdürü Asım Süreyya Üvez’i görevden alıp Ankara Televizyon Müdür Yardımcısı yapan Şahin, aynı kadroya Serkan Yeşilyurt’u atadı. Diğer ilginç atamada TRT Müzik’in de Koordinatörlüğü’nü vekaleten yürüten Süleyman Bektaş’ı, bu görevden alan Şahin, onun yerine Bahtiyar Sis’i atadı. Süleyman Bektaş, İstanbul Televizyonu Program Müdürü olarak TRT’deki görevini sürdürecek.
Ali Eyüboğlu / Milliyet
+++
MİNİ YORUM
Vatana ihanet nedir?
Eski devlet bakanlarından Rifat Serdaroğlu “Vatana ihanet nedir?” diye soruyor. “Türk Ceza Kanunu’na göre savaş zamanında düşmanla iş birliği yapmanın vatana ihanet sayılacağı hükme bağlansa da, barış zamanında bu suç nasıl nitelendirilecektir?” diyerek sorularını sürdüren Serdaroğlu “Ulusal çıkarlarımızı yok sayan, yok etmek isteyen her ülke bizim için düşmandır” diyor. Peki bu işi bizzat ulusal çıkarlarımızı korumakla yükümlü olanlar yapıyorsa?..