İmamoğlu AKP'yi neden korkutuyor?..
Ne zormuş iktidardan kopmak, ne kadar sıkıntı yaratmış rantın en büyük olduğu kentten ayrılmak, ne kadar zormuş yenilgiyi kabul etmek ve de ne kadar kahrediciymiş demokrasinin gereği olan bir seçimin sonucuna tahammül edememek...
Türkiye 12 gündür diken üstünde... Siyasetle ilgilenen-ilgilenmeyen herkes İstanbul'da yaratılan keşmekeşin, siyasal oyunların ve tahammülsüzlüğün şaşkınlığını yaşıyor...
CHP'den İYİ Parti'ye hatta AKP' lilere kadar herkes gergin, herkes hakkın yerini bulmasını istiyor ve herkes artık dehşet verici bir baskıya dönüşen bu siyaset oyununun bir an önce son bulmasını bekliyor... Toplumun vicdanı sarsıldıkça sarsılıyor...
AKP şaşkın, çırpınıyor ve direniyor... Çünkü muhalefetin adayı CHP'li Ekrem İmamoğlu'nun en büyük metropol belediyesini 25 yıl sonra Milli Görüş'ün elinden alması yalnızca İstanbul'u değil, tüm Türkiye'yi şaşırtırken siyasi dengeleri de altüst etti, etmeye devam edecek...
Doğrusu 31 Mart yenilir-yutulur bir yenilgi değil AKP için...
25 yılllık iktidarı 15 bin oyla kaybetmek öfkelendiriyor onları... Ne çare ki demokraside denge için "bir oy bile" yeterli ama onlar sindiremiyor...
AKP neden şaşkın, öfkeli ve saldırgan, toplum neden bekleyişte, sabırsız ve gergin, herkes biliyor yanıtını...
Şaşkınlık yalnızca İmamoğlu'nun başarısında değil, şaşkınlık rantiye de, iktidarda, yandaş medyada, belediyeleri vurgun yerine çevirenlerde, ihale çarkının figüranlarında ve de İstanbul'un tükenmesini 25 yıldır seyredenler de...
İşte bu yüzden tarihte görülmemiş bir kuşatma var İstanbulda... Bir yerel seçimin ardından yaşanan sonuca karşı iktidar devletin bütün olanaklarını kullanarak dört koldan saldırıyor İmamoğlu'na...
Çünkü AKP doymadı İstanbul'u siyasal mücadelesinde kullanmaya ve iktidar için zemin yapmaya...
İktidar destekçileri doymadılar İstanbul'un rantından nemalanmaya, keyif çatmaya ve caka satmaya...
İşte tüm bu sözde sandık kuşatması; derneklerden vakıflara bürokrasiden siyasete, medyadan rantiyeye kadar yandaşların beslendiği, destek verdiği ve pervasızca arkasında durduğu bir siyaset- menfaat çarkının bozulmaması için…
Rant için toplumu geriyorlar, kutuplaşma yaratıyorlar ve en önemlisi de ülkeyi sosyo-ekonomik açıdan diken üstünde tutmaya devam ediyorlar...
İşte bakın aylardır zaten rotasını tutturamayan döviz yine çıldırıyor, belirsizlik ekonomiyi sarsmaya devam ediyor ve halk gelecek kaygısının girdabında çırpındıkça çırpınıyor...
Yandaş taarruzun utancı!..
Evet; AKP adeta hazırlıksız yakalandı ve yıllar sonra, hem de iktidar şımarıklığı zirve yapmışken, beklemediği bir şokla sarsıldı...
Toplumda iktidara karşı başlayan tepkiler, sosyo-ekonomik çıkmazların mutfaklarda yarattığı yangın, işsizlik ve geçim sıkıntısının yol açtığı sosyal bunalımlar siyasette dengeleri altüst ederken, AKP 1984'ten bu yana İstanbul ve Ankara'da beslendiği güç imparatorluğunun bir gün bitebileceğini düşünmemiş olmalı ki, teslim etmek istemiyor şehri...
İşte bu sırada AKP kazansın diye aylardır hem karşı propaganda yürüten hem de Ankara-İstanbul hattıyla Anadolu'daki CHP-İYİ Parti adaylarına karşı saldırgan bir tutum izleyen medya iğrenç tavrını sürdürerek, ateşe körükle gitmeye devam ediyor...
İstanbul'da AKP yenilmişken bile yandaşlığı zirveye çıkarmaktan çekinmeyen medyada geçen hafta yaşananlar basın özgürlüğü açısından utanç vericidir...
AKP cenahının İmamoğlu'na yönelik taarruzunu canlı yayınlayan televizyon kanalları, CHP'li adayın seçimi kazanmasını örtbas etmek uğruna, ona söz hakkı bile vermediler...
Yani, medyanın içinde bulunduğu kirlilik bir kez daha kendi çabalarıyla dışa vurdu 31 Mart sonrasında... Elbette medyayı da besleyen bu güç zehirlenmesinin bir sonu gelecek...
Ve gelelim sandık sayım tartışmaları üzerinden yürütülen sahte seçmen- hayali seçmen kısır döngüsüne...
İstanbul'un birçok ilçesinde sandıkların yeniden sayılması, son olarak Büyükçekmece'ye odaklanan demokrasi dışı ve insan haklarını ihlal eden siyaset-bürokrasi-medya taarruzu ne kadar şaşırtıcı değil mi?..
Dün iktidarın gazetelerinden Yenişafak, sanki sıradan bir olaymış gibi Büyükçekmece'de 7 bin evin kontrol edildiğini manşet yapabilmişti...
Sandık keşkemekeşi uğruna ev baskınlarını bile olağanmış gibi sunmak da güç zehirlenmesine taşeronluk yapmanın utanç verici bir örneğiydi...
Cumhuriyet tarihinde böyle bir pervasızlık görüldü mü bilmiyoruz ama İstanbul polisinin "sahte seçmen" bulma iddiasıyla bu kadar organize edilerek sokaklara salınması tarihinin en utanç verici tablosu olarak siyaset tarihine yazıldı... Hem de kara harflerle...
25 yıllık icraatın paniği!..
Hiç kuşkusuz İstanbul seçimlerinin şok edici sonucu AKP ve yandaşlarını çıldırtırken, Ekrem İmamoğlu'nun sosyo-politik stratejisiyle ulaştığı başarı Türk siyasetini son 12 günkü gibi sarsmakla kalmayacak... Bundan sonrası da var...
Asıl Sarsıntı İmamoğlu'nun mazbatasını alarak göreve başlamasıyla, İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi onlarca bakanlığın bütçesinden çok daha büyük bir ekonomiye hükmeden organizasyonun röntgenini çektikten sonra ortaya çıkacak...
İşte o zaman AKP, yandaş bürokrasi, medya ve rantiyenin İmamoğlu'na mazbata vermemek için 12 gün boyunca neden direndiği daha net olarak ortaya saçılacak...
Dile kolay, 25 yılda neler yaşandı İBB'de, İstanbul nasıl talan edildi, doğa nasıl katledildi, yandaş zenginler nasıl yaratıldı, rantiye nasıl büyüdü, ihaleler kimlere verildi ve en önemlisi de İstanbul halkının paraları ne kadar doğru ve adaletli kullanıldı?..
Evet; AKP İstanbul'u 25 yıl sonra kaybetmenin şaşkınlığını sadece 31 Mart yenilgisiyle yaşamayacak... İşte asıl sarsıntı İstanbul'ın yanısıra Ankara gibi kentlerin belediyelerinde 25 yıldır neler yaşandığının deşifre olmasıyla yaşanacak ve ortaya saçılanlar belki de AKP'yi siyaset arenasından silecek...