İlker Başbuğ’un Tutuklanması -1-

TSK, AB tam üyelik sürecini destekleyerek, 1961 Anayasası ile kurulan siyasal sistem üzerindeki anayasal yetkisi ve gücünden vazgeçmeyi kabul etmiştir. 3 Ağustos 2002 bu konuda bir dönüm noktasını oluşturur. TBMM’nin AB Uyum Yasalarını görüşmek için toplandığı gün TSK da Yüksek Askeri Şûra için toplanmış ve AB sürecine verdiği desteği sürdürmüştür.

Hiçbir TSK üyesi, AB tam üyesi olmuş bir ülkede TSK’nın 1961 ve 1982 Anayasalarından kaynaklanan yetkilerine sahip olduğuna inanmamıştır. Ancak, TSK’nın bilinç altında ordunun siyasal güç veya vesayetten vazgeçmesi sürecinde iktidarda AB ile tam üyelik görüşmelerini merkez sağ bir iktidarın sürdüreceği düşüncesi var olmuştur. Bundan dolayı, 2002’de başlayan AKP iktidarı TSK için rahatsızlık verici olmuştur.

AKP’ye duyulan güvensizliğe rağmen üç husus, TSK’nın AKP iktidarını devirmek gibi bir düşünceye sahip olmamasını beraberinde getirmiştir. Bunlardan birincisi, ilerleyen AB tam üyelik sürecidir. İkincisi, Amerikan Ordusu’nun Irak’ı işgalidir. Üçüncüsü ise PKK terörünün 2004 sonrasında yeniden başlamasıdır. Böyle bir süreç, Türkiye için demokrasiyi hiçbir zaman olmadığı kadar milli güvenlik ideolojisi haline getirmiştir.

Buna rağmen neden bazı darbe iddiaları ortaya atılmıştır? Öncelikle bu iddiaların ne kadar gerçek zeminine oturduğunu test etmek gerekmektedir. AKP iktidarına karşı darbe girişimi diye nitelendirilen Balyoz Girişimi bile bir askeri darbe girişimi değil, düşüncesi olarak görülebilir. Kaldı ki, bu davada kullanılan 1800 belgenin sahte olduğu ortaya konulmuştur. Bir an için her şeyin doğru olduğunu kabul edelim. O zaman bile Birinci Ordu’nun darbe yapamayacağı gerçeği ortadan kalkmaz. Darbeler, hükümet merkezlerinde yapılır. Birinci Ordu’nun tek başına darbe yapması işlenmesi imkansız bir suçtur.


Öte yandan Ayışığı, Sarıkız vb. darbe girişimi planları tasavvurları gibi iddialar gerçek olsa dahi TSK’da tabanı olmayan gerçekleşmesi mümkün olmayan hayaller olarak rafa kaldırılmıştır. Bu “girişimleri” engelleyenin dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök olduğu söylenemez. Eğer, üç kuvvet komutanı ve Jandarma Genel Komutanı aynı görüşte birleşir ise Genelkurmay Başkanı büyük bir direnç gösteremez.


Bu çerçevede Andıç davasına gelir isek, öncelik ile iki farklı andıç davası olduğunu hatırlatmak gerekmektedir. Birinci andıç, Albay Dursun Çiçek tarafından kaleme alındığı iddia edilen ve AKP ve Gülen Cemaatine yönelik bir komplo girişimini temsil eden andıç iddiasıdır. Kamuoyunda ıslak imza olarak bilinen ve E. Org. Başbuğ tarafından “kâğıt parçası” olarak nitelendirilen iddia edilen andıç budur. Albay Çiçek böyle bir andıç yazdığını asla kabul etmemiştir. Altında imzasının fotokopi olduğunu açıklamıştır. Bir süre sonra ortaya altında ıslak imza olan bir andıç çıkınca Albay Çiçek’in avukatları mahkeme salonunda imza taklit makinası ile imzanın aynısı atmışlardır. Bu konuda açılan davada savcının ve davalının karşılıklı iddiaları vardır.


İkinci andıç davası ile 1999 senesinde Başbakan Bülent Ecevit’in talimatı ile Genelkurmay Başkanlığı’nda PKK, Ermeni meselesi, irtica gibi devlet çapında psikolojik operasyon yapılması gereken konular ile ilgili 46 internet sitesi kurulmuştur. Bu 46 siteden iki tanesinde www.irtica.com ve www.turkatak.gen.tr sitelerinden AKP Hükümeti aleyhine de bazı yayınlar yapılmıştır.
Taraf gazetesinin Şubat 2009’da bu sitelerin varlığı ile ilgili yayını üzerine, siteler kapatılmıştır. Nisan 2009’da yeni dört site açılması için andıç hazırlanmıştır. İkinci andıç davası yukarıda adı verilen siteler ve kurulması planlanan ancak yayına başlamayan dört site ile ilgilidir. Savcılar, “siz kurulacak sitelerde de aynı yayın politikasını izleyecektiniz demektedirler.” Bu iki dava birleştirilerek tek davaya indirilmiştir. Andıç davaları çerçevesinde halen 22 subay ve general ile E. Org. İlker Başbuğ, Ergenekon yöneticisi olmak ve hükümeti devirmek/görev yapamaz hale getirmek için çalışmakla suçlanmaktadırlar.

Yazarın Diğer Yazıları