İlk tutuklanacaklar arasında!
Siyasi partilerden sivil toplum örgütlerine, iş dünyasından sokaktaki vatandaşa kadar hemen herkes “Yeni bir anayasa” konusunda ikna edilmiş durumda. Yani yukarıdaki bütün unsurlar “Ayrı bir başkent” talebinde bulunan Barış ve Demokrasi Partisi ile Kandil’deki Karayılan ve İmralı’daki Öcalan çizgisine getirilmiş bulunuyor.
Bunun anlamı “devletin yenildiği” ve “halkın terörle mücadele iradesinin kırıldığı” ndan başka bir şey değildir. Yapılmış olana birilerinin “demokrasi” yahut “halk böyle istiyor” demesi yani meselenin “onlar söke söke almıyor” renginden çıkarılıp “Biz veriyoruz, çünkü insanlık bunu gerektiriyor” boyası ile boyaması işin aslını değiştirmiyor. İktidar ve destekçileri ile AB’sinden ABD’sine kadar cümle dış mihrakların, “Yapılan ve yapılacak olan her şey birlikte yaşamayı sürdürmek için” dedikçe tam aksi oluyor; kutuplaşma artıyor ve bölünme hızlanıyor. Söyler misiniz Allah aşkına bugün Türk-Kürt kardeşliği dünkünden daha mı güçlü? Bugün birlikte yaşama arzusu birkaç yıl öncesinden daha mı fazla? Öcalan ve Kandil’in istedikleri ile BDP’nin talepleri karşılandığında taraflar birbirlerini daha mı çok sevecek? Yani Diyarbakır’da resmi kurumlara ayrı bayraklar çekildiğinde, Güneydoğu’da dersler ayrı bir dille verildiğinde, camiler ayrılıp, herkes kendi suçlusunu kendi mahkemesinde yargılamaya başladığında; Kandil’dekiler inip Diyarbakır, Batman, Hakkâri’deki resmi kurumlarda memur olduğu yahut bölgenin polis gücü haline geldiğinde ortalığı İslâm kardeşliğinden neşet eden gül kokuları mı kaplayacak? Çanakkale ruhu yeniden mi dirilecek?
Hiç şüpheniz olmasın bunların hiç biri olmayacak. Çünkü biz bu delikten aynı yılan tarafından defalarca ısırıldık. Balkanlar’da aynı şeyi yaşadık, Araplarla aynı şeyi yaşadık. Tarih, kendisini hatırlamak istemeyenlere bile rehberlik eder diye bir not düşerek size yakın geçmişimizden bir olay aktarmak istiyorum. Atatürk ve arkadaşları Samsun’a çıkmadan iki gün önce İngiliz Amiral Galtrop Yedinci Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa’ya, “İzmir bugün saat 12’de düveli müttefike tarafından işgal edilecektir” notası çekti. Nadir Paşa’nın rengi gitti. Tercüman Ermeni’ye, “Keyfiyeti Harbiye Nezaretine bildirmem lazım” dediğinde Nota’yı getiren İngiliz Yüzbaşı, Ali Nadir Paşa’yı elindeki kamçı ile “Keyfiniz bilir” anlamında selamladı ve döndü gitti.
Ali Nadir Paşa hemen telgraf başına geçti, İstanbul’la muhaberat başladı. Uzatmayalım, İstanbul, “İzmir’i verin, olay çıkartmayın” dedi, kestirip attı. İzmir Valisi Kambur İzzet Bey, Merkez Kumandanlık vazifesini ifa etmekte bulunan Binbaşı Hüsnü Beyi yanına çağırtı. Elinde bir liste vardı. Daha sonra Milli Mücadeleye katılacak olan Hüsnü Bey’e listeyi uzatarak emrini verdi:
“- Bu liste İstanbul’dan gönderildi. İsimleri yazılı olanları nezaret altına alacaksınız. Vakit kaybetmeyiniz. Çünkü işgal sırasında bir vakıanın zuhurunu hükümet suret-i kati’yede istememektedir!”
Binbaşı Hüsnü Bey makamına geldi. Derin bir acı içersindeydi. Bir müddet düşündü ve vicdanını rahatlatan kararı verdi. Listedeki vatanperverleri arayacak, tutuklanmaktan kurtulmalarını temin edecekti. Listeyi okumaya başlayınca gözleri hayretten fal taşı gibi açıldı. Çünkü listede, tutuklanacaklar arasında kendi ismi de vardı. Binbaşı Hüsnü Bey, İstanbul’un emrini yerine getirseydi, kendini de tutuklayacaktı.
Ne kadar ilginç öyle değil mi!
Türkiye art arda uzun bir süredir benzer bir süreçten geçiyor. Muhtelif operasyonlarla halk kendini tutukluyor da farkında değil. “Yeni Anayasa” süreci Türk ve Kürdüyle halka yeni bir “kendini tutuklatma süreci” olacaktır. Bugün İstanbul’un yerini AB almıştır, ABD almıştır, Ankara almıştır. Allah’ın ömür verdikleri 10 yıl 15 yıl sonra bizim bugün anlatmak için çırpındığımız acı hakikati gözleri ile görüp elleri ile tutacak ve ruhları ile yaşayacaklardır. Türkiye’ye demokrasi ile dayatılan Irak’ta silah gücü ile hayata geçirildi bile. Bugün Irak’ta Kürtlerle Türkler, Kürtlerle Araplar ve Sünnilerle Şiiler daha mı kardeş?