İlk adım, iki zanlı, üç kuşku!..
Türkiye''de son yıllarda Atatürk''e, ideallerine, mirasına, adına ve heykellerine yönelik yüzlerce saldırı oldu...
Üzerlerine yazı yazmak, çekiçle vurmak ve PKK açılımı döneminde yüzlercesini yakmak gibi, yurdun birçok bölgesinde Gazi''nin anıtlarına, heykellerine farklı yöntemlerle yapılan alçakça saldırılar hiç durmadı...
Bu saldırıların, Atatürk''ün adının parklardan ve caddelerden onlarca stadyumdan silindiği son 20 yıl içerisinde yoğunlaşması ise rastlantı değil...
Çünkü saldırganların çoğu, Gazi''nin mirasını tahrip eden siyasi kışkırtmacılardan da cesaret aldılar...
Türkiye''yi ayağa kaldıran Samsun''daki son saldırının ardında, heykellere boya sıçratan, yazılar yazan ve tahrip eden sıradan bağnazlar ve meczuplar olduğu sanılmasın...
Olay yeri, saldırıya uğrayan anıtın anlamı ve zamanlaması, Samsun''daki eylemin hiç de sıradan olmadığını anlatmaya yetiyor...
Çünkü Kurtuluş Savaşı''nın başlangıcı ve cumhuriyetin kuruluşu açısından en önemli kentlerden biri olan Samsun''da; 19 Mayıs 1919''a vurgu yapan İlkadım ilçesinde, Gazi''nin "ilk adım"ı attığı yere dikilmiş saldırıya uğrayan heykel...
Peki; özenle seçilmiş bir yerde, çok anlamlı bir gerekçe ile konumlandırılan ve çok önemli bir olaya vurgu yapan bir heykel niçin saldırıya uğrar?..
Türkiye''nin içinde bulunduğu koşullarda, tüm anketler gösteriyor ki, AKP oy kaybediyor... İktidarı destekleyen tarikat ve cemaatler, muhafazakârlar, dinci ya da dindarlarla şeriat yanlısı örgütler tedirginlik içinde...
Kocaeli Belediye Başkanı Tahir Büyükakın''ın da, "2023''te yüz yıllık hesaplaşma olacak" diye açıkladığı beklentiyi alkışlayanların pusuda olduğu bir dönemde yapıldı son saldırı!..
6 sabıkası bulunan iki saldırgan, Samsun''da adı "onur" olan bir anıtın, cumhuriyet, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı açısından nasıl büyük bir şerefi ve mücadeleyi temsil ettiğini o kadar iyi biliyorlar ki, halatla düşürerek, akıllarınca Gazi''nin yerlebir edileceğinin sinsi mesajını vermeye çalışmışlar...
"Planlı" olduğu çok belli olan saldırının ardından Türkiye ayağa kalktı, yurttaşlar İlkadım''daki Onur Anıtı''nda nöbet tutmaya başladı, toplumun her kesiminden ve neredeyse, HDP dışında her partiden tepki geldi...
Ancak iki saldırgan yakalansa da; bu olayın perde gerisindeki mekanizmanın bir an önce deşifre edilmesini zorlayan çok vahim kuşkular var;
- Cumhuriyetin 100''üncü yılına az zaman kalmışken, iki saldırgan, Türkiye''de provokasyonlarla kutuplaşma yaratmaya çalışan mürit-militan zihniyetin karanlık hücreleri tarafından mı yönlendirildi?..
- Yoksa AKP''nin oy kaybetmesinin endişe yarattığı bir dönemde, toplumu Atatürk üzerinden karşı karşıya getirerek, cumhuriyet karşıtı çevrelerin kenetlenmesi operasyonunda mı kullanıldı saldırganlar?..
- En önemlisi de, Türkiye''nin her köşesindeki operasyonlar nedeniyle kendini ifade etmekte zorlanan IŞİD, El Kaide ya da başka dinci örgütler, kiralık tetikçileriyle kendilerine ortam ve taban yaratmaya mı çalışıyorlar?..
Bu sorular; ya eylemin ardındaki karanlık mekanizma dağıtılarak aydınlanır, ya da perde gerisindeki provokasyon karargahı, benzer olayları Türkiye''nin her tarafına yaydığında, sinsi planlar kendiliğinden deşifre olur...
ADD, ödül, "tutarlı"lık!!!
Atatürkçü Düşünce Derneği''nin (ADD) her yıl vermeyi planlanladığı dört çeşit ödül var...
Bunlardan biri de, derneğin 326 şubesinden gelen öneriler içerisinden nisan ayında seçilerek, 19 Mayıs''ta verilmesi kararlaştırılan "Yılın Atatürkçüsü" ödülleri...
ADD tüzüğüne göre bu ödüller 19 Mayıs''ta; 29 Ekim, ya da 10 Kasım''a yakın bir tarihte verilir...
ADD, 2021 ödüllerini 31 Ocak 2022''de, Muammer Aksoy''un ölüm yıldönümünde verdi!..
"Atatürküçü"lük ödülü verilen zatlardan Müjdat Gezen''in 1996''da, Tayyip Erdoğan''la birlikte, Fethullah Gülen''in elinden "hoşgörü ödülü" aldıktan sonra, fotoğraf çekiminde diz çökerek poz vermiş olmasını hatırlatanları umursamadı ADD yönetimi!!!
Oysa ADD tüzüğünde Atatürkçülük ödülünün veriliş gerekçeleri sıralanırken, özellikle "tutarlı"lığa da dikkat çekilerek şöyle denilmiş;
"Atatürkçü düşüncenin ve ilkelerinin savunulmasında, etkin kılınmasında, laik Türkiye Cumhuriyeti''nin çağdaş nitelikleriyle sürekliliğinin sağlamasında, çalışmaları, araştırmaları, uygulamaları, ''tutarlılıkları'', kuşaklara ''örnek'' ve esin olmaları ile tanınmış, önde gelen kişilere ve kuruluşlara verilir."
Peki; ADD tüzüğünde yer alan ödül gerekçeleri arasında, Atatürk''e düşman tarikat liderlerinden ödül aldıktan sonra, AKP''liler, liboşlar ve cemaat yanlılarıyla birlikte fotoğraf çektirilmiş olması maddesi var mı?..
Hadi ödülleri tek başına tespit eden Hüsnü Bozkurt, tüzükteki "tutarlılık" maddesini gözardı etmiş de, kongrede ona rakip olan, sonra da genel başkan yardımcısı seçilen Ayhan Yalçınkaya, Türker Ertürk ve Tolga Kale cemaatten ödül alan bir tiyatrocuya "Atatürkçülük" ödülü verilmesini içlerine nasıl sindirdiler acaba?..
Müjdat Gezen, Fethullah Gülen''den ödül almayı neden gerek gördü bilmiyoruz!..
AKP''liler gibi "kandırıldık" şeklindeki gerekçesini anımsamıyoruz!..
Peki; ahbap çavuş ilişkilerinin ve popülist şöhretçiliğin en hassas ödüllendirmede bile kahredici bir kıstas haline geldiği ve takım tutar gibi parti tutanların sayısının gaflet boyutlarına ulaştığı bir ülkede, ADD''nin 326 şubesindeki onbinlerce üyesinden hiçbiri mi Atatürk''ün kemiklerinin sızladığını hissetmedi?..
Bir İrfan Atasoy vardı...
Yeşilçam''ın hafızalardan silinmeyen oyuncuları tek tek ayrılıyor aramızdan... Fatma Girik''ten sonra, bir zamanların aksiyon filmleri ile ünlü oyuncusu, senarist, yapımcı ve yönetmen İrfan Atasoy, tam da 85. doğum gününde yaşama veda etti...
İrfan Atasoy da, sinemanın zor koşullarda direndiği bir dönemin starlarından biriydi...
2018 yılında, Adana Altın Koza Film Festivali''nde ilginç bir anısını şöyle anlatmıştı;
"1972''de ''Darağacı'' filmini çekmek için Adana''ya geldik ama günlerce durmayan yağmur bizi otele kilitledi.
Arzu Okay ve Nihat Ziyalan''la çalışacaktık. Yağmur durmayınca yapımcı Feridun Kete sinirlenmeye başladı. Çünkü harcamalar artıyor, film çekilemiyordu. Yapımcıya dedim ki, ''bana kapalı bir mekan bulun.'' Adliyenin deposunu buldular ama elimizde senaryo yoktu. Girdim depoya, mahkeme dosyalarından birini arşivden çektim. Sabıkalı olduğu için sevdiği kızla evlenemeyen birinin dosyasıydı. Dosyayı çalarak kendini temize çıkarmaya çalışmış bir adamdı bu!.. Aldım o dosyayı hemen senaryo yaptım ve 4,5 günde ''Üçkağıtçılar'' adlı siyah-beyaz bir film çektik. Ne ilginçtir ki o film, yağmur durunca çekebildiğimiz Darağacı''ndan çok daha iyi iş yaptı..."
İlginç yapıtlarıyla yüzyıllar boyu unutulmayacaklar kervanına İrfan Atasoy da katıldı...
Gelecek kuşaklar
İblis''i, Casus''u, Darağacı''nı, Hamal''ı, Topal''ı ve en çok da Klink''i izlediklerinde, sadece Yeşilçam''ın zor koşullardaki direnişine değil, yaratıcılığına da çok şaşıracaklar...
Işıklar içinde uyusun İrfan abi.