Ilımlı İslam'ın uyumlu Arap ülkeleri!
SSCB'nin dağılmasından sonra ABD, düşman ihtiyacını karşılamak üzere radikal fundamentalist İslamcı kavramını ortaya atarak 11 Eylül ve sonrasında radikal İslamcı teröristlerle mücadele edileceğini ilan etti. Tam da bu sırada Bernard Lewis "İslam dininin yapısal olarak teröre uygun bir din" olduğunu yazdı. Emperyalist güç odaklarına göre 'yapısal olarak köktenci' olan İslam'ın (!) dönüştürülerek demokrasiye, liberalizme ve modernizme uygun bir protestan İslam anlayışı siyaset pazarına sunuldu.
Ilımlı İslam daha doğrusu uyumlu İslam kavramı fundamentalist anlayışa karşı ortaya atıldı. Aslında ılımlı İslam, İslam'ı genelde batı, özelde ABD/İsrail çıkarlarına uygun hale getirilmesi süreciydi. BAE'den Nahyan, Filistin'den Dahlan, Mısır'dan Sisi, Suud'dan Salman, Türkiye'den Gülen ABD/İsrail için uyumlu İslam misyonunu üstlendiler.
Suud'lu Muhammet Bin Selman "ılımlı İslam"ı kendisine ilk misyon edinenlerden olup "radikal düşünceleri derhal yok edeceğiz. Eskiden olduğu gibi ılımlı İslam'a döneceğiz" demişti. Gülen'in Papa'yla görüşmesi ve diyalog stratejisi de Amerika'ya uyumlu İslam'la ilişkiliydi.
Ilımlı İslam özü itibarıyla İslam ülkelerinde radikal İslam'la buna karşı olanların karşı karşıya getirilmesi amaçlıyordu. Bu "İslam'a karşı İslam" stratejisinin bir gereğiydi. Bu bağlamda ılımlı ile radikal, Sünni ile Şii İslam karşı karşıya getirilmeliydi. Öyle de oldu. Birincisi Mısır/Suriye iç savaşında, ikincisi de Irak/İran savaşında somut biçimde uygulamaya konuldu.
1982'deki Oded Yinon Planı onun ardından ilan edilen Büyük Ortadoğu Projesi ve devamında iç savaş biçiminde kategorize edilen Arap Baharı ve nihayet "Yüzyılın Antlaşması" hepsi aynı amacın ve sürecin devamıydı.
ABD'nin İsrail dayatması!
Tarihte zorun ve gücün önemli bir yeri vardır. Yüzyılın Antlaşması bağlamında ABD bütün gücüyle İsrail hegemonyasında bir Ortadoğu'yu İslam dünyasına zorla dayatmıştır. Bunun için sert ve tavizsiz Arap liderlerden Kaddafi, Saddam, Arafat ve Mübarek gibi liderler aşağılanarak devre dışı bırakılmıştır. Uzun yılların emeği olarak ABD/İsrail ikilisi Arap ülkelerinin başına uyumlu, güdümlü ve ılımlı şeyhlerin, emirlerin ve kralların geçmesini sağladılar. Bugünlerde ABD ve İsrail ikilisi bu cabalarının sonuçlarını birer birer aldığı görülüyor.
Nitekim İsrail parlamentosunda konuşan Netanyahu, 'Barışın genişletilmesinin önündeki en büyük engel bugün çevremizdeki ülkelerin liderleri değil. Bu engel Arap sokağındaki kamuoyundan kaynaklanıyor' açıklamasını yapmıştı.
Yeni hedef Müslüman ülkelerin halklarıydı. Bunun için Araplarla İsrail arasında "yüzyılın anlaşması" adı altında normalleşme operasyonu başlatıldı.
ABD Başkanı Donald Trump, 13 Ağustos'ta BAE'nin, 11 Eylül'de de Bahreyn'in İsrail ile "ilişkilerini tamamen normalleştirmek" için anlaşmaya vardıklarını duyurdu.
1979'da Mısır'ın, 1994'te Ürdün'ün ardından İsrail ile normalleşme anlaşmasına varan üçüncü Arap ülkesi BAE, dördüncüsü de Bahreyn oldu.
İşin ilginç yanı bir zamanlar Filistin davası için bütün dünyaya petrol ambargosu uygulayan Arap ülkelerinin bu defa Filistin'e ambargo uygulamalarıydı.
Olgunun bir başka yönü de Trump'ın Netanyahu'dan daha çok Siyonizm davasını savunmasıydı. Kosova ve Sırbistan liderleri kendi aralarında normalleşme anlaşması imzalarken Trump tarafından fiili durum yaratılarak hiç ilgisi yokken bu ülkelerin İsrail'le normalleşmeye ilişkin taahhütte anlaşma metnine konuldu.
Beyaz Saray'dan yapılan "5 ülke daha İsrail'le ilişkilerini normalleştirmeyi ciddi şekilde düşünüyor, bunların üçü bölgeden, ikisi ise bölge dışından." Açıklaması yapıldı. Bu arada Mossad Başkanı Cohen, Suudi Arabistan'ın da yakında Tel Aviv ile normalleşme anlaşmasına varacağını iddia etti.
ABD'nin ılımlı İslam projesi Arap ülkelerini uyumlu İslam devletlerine dönüştürmüştür. Bu bağlamda Mısır/Yunanistan anlaşması dikkate alındığında bu durumun Türkiye açısından yıkıcı sonuçlarına şimdiden hazır olmak gerekecektir!