İlginç olan bir şey yok!
Ortalığın toz duman olduğu böyle bir ortamda İshak Alaton durup dururken, “CHP despot bir parti” diyerek AKP’ye niye sahip çıkma ihtiyacı hissediyor? Hissediyor, çünkü Alaton’un yalnızca İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden aldığı ihaleler neredeyse ortalama bir devletin bütçesine ulaşmış durumda ve ayrıca Alaton, Erdoğan’ı dünya Yahudi lobisiyle içli-dışlı yapan ve İsrail’le ilişkilerini bugünkü boyutlara taşıyan bir Türkiye Yahudi’si.
Yani Alaton’un bu tavrında ilginç olan bir şey yok.
Devam edelim.
Sabah gazetesi dün, “Başvuru belgeleri Doğan’ı yalanlıyor” manşetiyle çıktı. Manşetin alt başlığında Sabah gazetesi, “Hilton Oteli ile ilgili hiçbir talebi olmadığını iddia eden Aydın Doğan’ın 2006’da Şişli Belediyesi’ne emsalin 2.7’ye çıkarılması için başvurduğu ortaya çıktı” diyordu. Bu manşet ve alt başlık için çok şey söylenebilir ama biz yalnızca “Ayıp” diyoruz. Meslek, Hak ve hakikat adına ayıp. Ne “Ortaya çıktı” sı kardeşim. Aydın Doğan bunun böyle olduğunu kendi söyledi. Şişli Belediyesi’ne itiraz ettik, benim gibi 300 kişi daha vardı, diyen Aydın Doğan değil miydi? Sabah’ın dünkü haberlerinde “Ortaya çıkan” tek şey varsa o da Sabah gazetesinin Erdoğan’ı masum, Doğan’ı da suçlu göstermek için kıvrım kıvrım kıvrandığıydı.
Çünkü Aydın Doğan, “Ben Başbakan’a Hilton için gitmedim, Ceyhan’da rafineri kurma talebi için gittim. Erdoğan da bana, ’O işi bizim Çalık’a vereceğiz’dedi ve Hilton’u ne yapacaksın diye o kendisi sordu” demedi mi?
Mesele bu...
Ama Sabah ne Çalık’a verilecek rafineri kurma izninden bahsedebiliyordu ne de Hilton işini açanın Başbakan Erdoğan olduğundan...
Dün dikkatimi çeken işlerden biri de Kanal 7’nin acziyetiydi. Bu kanal her gün sabah haberlerinde gazete manşetlerini okur. Dün de öyle yaptı, ama biraz farklıydı ve bu fark çok önemli bir farktı. Çünkü Kanal 7 dün yalnızca Erdoğan’ı destekleyen gazetelerin manşetlerini okuyabildi. Hürriyet’i okumadı, Vatan’ı, Posta’yı, Radikal’i okumadı, daha doğrusu okuyamadı.
Aslında Kanal 7’inin bu tavrında da ilginç bir şey yok.
Çünkü alet edevatından sahibi ve yöneticilerine kadar hemen her varlığıyla Kanal 7 de bu işlerin içinde maalesef.
Dün ilginç olan tek şey Vatan’ın manşetiydi. Çünkü Vatan gerçekten bir gazetecilik yapmış, Alman savcıların şüphelendiği ’yardım makbuzunun’peşine düşmüştü. Deniz Feneri, 20 Mart 2003’te Süleymaniye Mahallesi Muhtarı Cuma Karadağ’a 140 ton yiyecek dağıttığını “makbuza bağlamış” görünüyordu. Bu 140 ton yardım malzemesinin 10 tonu peynirdi. Vatan muhabirleri gitmiş, Süleymaniye Mahallesi Muhtarı Cuma Karadağ’a, “Böyle bir yardım aldınız mı?” diye sormuş.
İşte muhtar Karadağ’ın cevabı:
“- Bırakın 140 tonu, Deniz Feneri’nden bir paket makarna bile almadık. Zaten 80 haneyiz. Ben on ton peyniri nereye koyup dağıtırım...”
Ve daha ilginci, daha kahredici olanı ise Muhtar’ın şu sözleri:
“- İnanılmaz bir sahtekârlık bu. Mührümün sahtesini yapıp makbuzlarına basmışlar!”
Bu çok ağır bir iddia...
Ve gerçekten ilginç.
Haber doğru değilse Vatan, iddia doğru değilse muhtar bunun altından kalkamaz. Haber ve iddia doğru ise bu sefer de Deniz Feneri Derneği bu iddianın altında kalır. Şayet iddia ve haber doğruysa ve bütün bunlara rağmen Deniz Feneri’ne hiçbir şey olmayacaksa işte asıl “ilginç olan” bu olur.
Çünkü böyle bir Türkiye’de hiç kimsenin ne malı, ne canı, ne işi, ne gücü, ne geleceği hukukun adil kanatları altında değildir...
Dün “biraz ilginç” olanlar arasında mahkemenin Erdoğan’a hakaret ettin diye Cem Uzan’a, “Öfkene hâkim ol” cezası vermesi.
Bakalım benzer bir ceza için sıra Erdoğan’a ne zaman gelecek.
Çünkü Sayın Erdoğan da, “Öfke bir hitabet sanatıdır” diyen ve bunu meselâ, “Anamızı ağlattın” diyen vatandaşa, “Ananı al da git!” diyerek icra eden bir Başbakan’dır.