İlahiyatçılar “vahhabi kafası”na karşı
İyi ki, e-posta kutumda grupların ve reklamcıların istilası dolayısıyla oluşan kirliliği temizlemeye karar vermişim; yoksa Adana’dan gelen “acil yardım çağrısı”nı fark edemeyecektim.
***
Konu ilahiyat fakültelerinin müfredatlarına yapılan müdahaleler;
Aman ha “Ne alaka şimdi bunca hayati konunun arasında” demeyin.
Sanıyor musunuz ki, siz “başımıza füze mi yapacak”, “yargı sopası bugün kimleri dövmek için kullanılacak”, “terör örgütünün silahlandırdığı gruplar ne zaman ayaklanacak”, “ne olacak bu memleketin hali” diye dövünürken, ülkeyi yönetenler de aynı hassasiyetle “kırmızı alarm” verdi ve bütün toplumsal mühendislik faaliyetlerini sona erdirdi; en azından erteledi?
Yoo!
Tam tersi.
Biz can derdindeyken, onlar kaostan yararlanıp çok daha rahat uyguluyorlar ayrıştıran, bölen, parçalayan, kışkırtan “dönüşüm” projelerini.
Felsefenin “ilahiyat”tan ayrılması da bunlardan biri. Ve inanın, sosyal etkileri hesaplandığında mesele hepimiz için “hayati”!
İşte tam da bu nedenle, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Süleyman Dönmez “yüreğim kan ağlıyor” diye başlamış mektubuna, “yazık etmeyin bu millete” diye sürüyor feryadı!
***
Doç. Dr. Dönmez, “ilgili-yetkili merciler”e sesini duyurmak, bu uygulamanın sakıncalarını anlatmak ve sorumluları yanlıştan geri döndürmek için bir çok girişimde bulunmuş şimdiye kadar; hangi adrese yönelse sonuç değişmemiş:
Kapı-duvar.
Bir umut sonunda bu “açık mektubu” kaleme almış.
Mektubu aşağıda; ülkenizin, ülkemizin “vahhabi zihniyetli, sorgulamayan dinciler”e teslim olmamasına çalışan -baskıcı ortam hesaplandığında “cesur” - bu bilim adamına kulak verin derim:
“Sayın YÖK Başkanı ve Diğer Karar Verici ve Onayıcılar,
Söze nasıl başlamalı, bilmiyorum. Kan ağlıyor yüreğim.
Diyor ya şair: “Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime.” İşte o haldeyim. Baktıkça ülkemin ahvaline titriyorum.
Eskiden kaygılarım vardı. Şimdi ise korkularım.
(...)
Yazık oluyor. Günah işleniyor.
İlahiyat Fakültelerini ortadan kaldırarak, İslam Bilimlerine dönüştürme ve daha fecisi Felsefe Tarihlerinin ilga edilmesi, Türkiye’nin din eğitimi ve öğretimi adına iyileşmesi çok zor yaralar açacaktır. Bunu görmek için geçmişe dönmek ve Katip Çelebi’nin 16. Yüzyıl Osmanlısında yapılan eğitim reformları ile sonuçlarına bakmak, yeterlidir.
Türkiye’deki mevcut ilahiyat fakültelerinin farkını ve orijinalliğini görmek için izan sahibi olmak zorunludur. Bu fakülteden önceden mezun olanların nerelerde nelerle uğraştıklarına ve neler yaptıklarına bakmak ve yeniyle karşılaştırarak ciddi sonuçlara varmak mümkündür.
***
Bir ülkenin bitirilmesi için üç kurumun felç edilmesi gerekir: İlahiyat, Hukuk ve Tababet. İkincisi halledildi. İlki halledilmek üzere. Sırada üçüncüsü olsa gerek!
Sayın İcracılar,
İlahiyat Fakültelerinin İslam ilimlerine çevrilerek felsefenin sistemden çıkarılması, yeter miktarda sorgulama yeteneğinden mahrum vahhâbî zihniyetli din adamlarının yetişmesine sebebiyet verecektir.
İslam Bilimleri, Felsefe ve Din Bilimlerinden özellikle felsefeden ve tarihinden ayrıştırılamaz. Felsefe bilmeyen İslam hukukunu, kelamı, tasavvufu, tefsiri, hadisi, İslam tarihini ve sanatlarını, din sosyolojisini, din psikolojisini, din eğitimini, dinler tarihini başaramaz. Felsefe dinin direğidir. Bu direği yıkarsanız altında kalırsınız.
Bu gün felsefe fakültelerinin, dini-diyaneti bilmeyen bir sürü hocasının en büyük aydınlatıcısıdır ilahiyattan yetişen felsefeciler. Batıdaki pek çok meşhur filozofun ilahiyat fakültesi mezunu olduğundan haberdar mı acaba, ilahiyat fakültesini ortadan kaldırmak isteyenler?
***
İlahiyat fakülteleri (...) üç ayaklı haliyle muhteşem ufuk kazandıran bir yapıya sahiptir. Temel İslam Bilimleri kadar Felsefe ve Din Bilimleri de, İslam Sanatları ve Tarihi de vazgeçilmezdir. Her bir Anabilim dalı ya da Bölümler Lisans döneminde alınan muazzam ufkun ve bilgi genişliğinin rahatlığıyla Yüksek Lisans ve Doktora eğitimi vererek hem alanına hâkim, hem de diğer alanlarla bağ kurabilen evrensel bilinçte insanlar yetiştirmektedir. Rahatsız eden bu mudur bugün felsefe düşmanlarını? Ne yaptıklarının farkında mıdırlar? Bu icraata girişmeden önce hangi araştırmaları yapmışlardır, ne tür sonuçlara sahiptirler? Niçin buna ihtiyaç duyulmuştur?
Yapılan büyük bir yanlıştır. Korkum vardır. Ancak atalar der ki, “yanlış hesap Bağdat’tan döner” dönülecektir... Lakin olan yine bizlere olacak, acısı bizlere kalacaktır.
Yazık etmeyin bu millete, bu
memlekete!”