İktisadın sustuğu yer
Merkez Bankası, Ekim ayı reel kur endeksini yayınladı. MB, Türkiye''nin dış ticaret yaptığı 19 ülke paraları ile TL enflasyonunun etkisini bertaraf ettikten sonra reel kur endeksini hesaplıyor.
Ekim ayında TÜFE bazlı reel kur endeksi 60,37 oldu. Ekim ayında aylık ortalama dolar kuru 9,1702 TL idi. Dün 12,8616 oldu. Eğer Kasım ayı TÜFE oranını yüzde 1,8 ile yüzde 2 arasında alırsak, dün itibarıyla MB reel kur endeksi 45''e geriledi. Kasım ayında Euro/ dolar paritesini ihmal edersek, dün itibarıyla TL değeri dolara karşı yüzde 55 oranında daha düşüktür.
Bu şartlarda siyasi iktidarın enflasyonu düşürme ve cari açığı azaltma hedefi tutar mı?
Cari açık, tüketim ve yatırım malı ithali azalacağı için düşebilir. Ama asıl sorun ithal girdi azalmadığı sürece dış açıklar kapanmaz.
Enflasyona gelince Sayın Cumhurbaşkanı "Faiz sebep, enflasyon sonuçtur. Avrupa ve ABD''ye bakınca tezimizin doğru olduğunu görüyoruz.'''' diyor.
İki dünya parası dolar ve Euro enflasyonu ile TL enflasyonunu karşılaştırırsanız, iktisadın susmaktan başka yapacağı bir şey kalmaz.
Acaba hükümet yeni politika denemesi ile, yaşamakta olduğumuz lira krizini önce dibe vurdurup, sonra istikrar sağlamak mı istiyor?
Yaşadıklarımıza bakarsak, tünelin ucunda bir ışık görünmüyor. Türkiye bu anlayışla uzun dönemli bir ekonomik buhran yaşayabilir.
1.Üretimde ithal girdi oranı yüksek kaldığı sürece, kur artışları önceden bindirmeli olarak maliyet artışlarına yansıyacak ve enflasyon artacaktır. Hükümetin olayın farkında olmaması da üreticiyi ve tüketiciyi paniğe soktu. Panik içinde hiperenflasyon riski arttı.
2.Halkın satın alma gücü düştü. Maaş ve ücretler ile TL kazananların geliri enflasyon kadar artmıyor. Yani reel olarak halkın geliri düştü. Halk yoksullaştı.
3.Ekim ile Kasım arasında bir ayda dolar/TL yüzde 40 düştü.
Araba, cep telefonu gibi kalemlerin fiyatı kurlara göre arttı. Halkın araba ve telefon alma şansı kalmadı.
Demir-çelik fiyatları kurlara göre arttı. Eski kurdan ihale alanlar batar. İnşaat sektöründe hiç kimse yeni yatırım yapmaz.
4.Halkın borcu arttı. Kamu-Özel-İşbirliği yoluyla yapılan yatırımlar dolar olarak talep garantilidir. Bu nedenle;
yollar ve köprülerden geçenler daha fazla para ödüyor. İstanbul/İzmir otomobil gidiş-geliş ücreti 800 lira, TIR gidiş-geliş ücreti 2400 liradır. Navlun maliyetlerinin artması, gıda fiyatlarına yansıyor.
Köprü ve yollardan geçmeyenlerin de borcu arttı. Talep garantilerinin bir kısmı bütçeden ödeniyor. Kur artışları bütçe borç yükünü artırdı. Talep garantilerinin ödenmesi için ya vergiler artacak veya bütçe ile halka daha az hizmet gidecektir.
5.MB verilerine göre; bankaların döviz olarak verdikleri krediler 137,5 milyar dolardır.
Döviz kredilerinin bir kısmı ihracatçı olmayan ve döviz geliri olmayan özel sektöre aittir. Zira bankalar kendilerini garantiye almak için, borç yapılandırmasına giden özel sektörün bir kısım TL alacaklarını dövize çevirdiler.
Kur arttıkça; özel sektörün döviz borcu TL maliyet olarak olarak artıyor. Dahası özel sektörün döviz borcu var ve fakat döviz varlığı yetersizdir. Özel sektörün, bankaların ve devletin de döviz pozisyon açığı var.
MB verilerine göre döviz pozisyon açığı;
*Özel sektör:110,8 milyar dolar.
*Bankalar: 81,5 milyar dolar .
*Devlet: 73,9 milyar dolardır.
Bu şartlarda, özel sektör dövizle olan borçlarını ödemekte sıkıntıya girecektir. Dönmeyen krediler bankaları da zora sokacaktır.
6.Üretim de durma noktasına geldi. Çünkü üretici depodaki ithal girdi malını aynı kurla geri koyamayacağını biliyor ve kurları bekliyor.
Siyasi iktidarın yapabileceği iki yol kaldı. IMF''ye gitmek veya erken seçim.