İktidarın "Kürt Açılımı"nın aslı
ABD “terörle mücadele için koordinasyon” önerdi, iktidar “evet” dedi. Türkiye bu taktikle iki yıla yakın oyalandı. Bu zaman zarfında teröristlere bir anlamda gerekli hazırlıklarını yapabilmeleri için zaman kazandırıldı. Bıçak kemiğe dayanınca Türkiye ABD’nin kapısını çaldı. ABD, kerhen sınırlı ve sorumlu bir harekât için Türkiye’ye “canlı istihbarat” vermeyi taahhüt etti. İktidar buna da “evet” dedi. Böylece Türkiye yalnız havadan ABD’nin verdiği istihbarat noktalarına müdahale edebildi. Malum medya ve işbirlikçi kesim böyle bir istihbaratın önemini günlerce anlata anlata bitiremedi. Şimdilerde ABD, Irak’tan çekilmek Afganistan/Pakistan eksenine yerleşmek istediğinden Irak’tan çekilme takvimi açıklamıştır. İşin daha da ilginci ABD Başkanı Obama, Türkiye’yi ziyaret etmeden önce Türkiye’ye danışmanlarını göndermesiydi. Obama’nın danışmanları Kürt kanaat önderleriyle görüşerek Türkiye’deki Kürtlerin taleplerini not etmişlerdir. Obama, Türkiye’ye geldi ve “Kürtlerin azınlık haklarının iyileştirilmesi” anlamına gelen sözler etti. Türkiye’de birileri bunu dil sürçmesi ya da algı hatası olarak nitelendirip geçiştirdi.
Önce Öcalan, sonra Kandil!
Aradan geçen süre içinde Türkiye ile Irak daha doğrusu Barzani yönetimi arasında gidiş-gelişler hızlandı. Kuzey Irak’la ekonomik ilişkiler yoğunlaştı, hatta bazı Türk firmaları Kuzey Irak’tan çıkardıkları petrolü Kerkük-Yumurtalık hattına akıtmaya başladılar.
Bu arada Türkiye’deki iktidar “iyi şeyler olacak” gerekçesiyle bir anda sıkmadığı elleri sıkmaya başlıyor. Bunun nedeni ABD’nin çekilme takviminden önce Türkiye ile Kuzey Irak’taki Barzani yönetimi arasındaki iyi ilişkileri bir an önce kurmak istemesidir. Amaç ABD’nin ikinci İsrail olarak inşa ettiği Barzani yönetiminin Araplara karşı güvenceye alınmasını sağlamaktır. Zira PKK’nın Kandil’deki varlığı Türkiye ile Barzani yönetimi arasındaki ilişkileri, iyileştirmeye izin vermemektedir. ABD, Barzani’yi önce Öcalan’dan şimdilerde de Kandil’den kurtarmanın hesabını yapıyor. Hatırlanacağı üzere ABD, daha önce de Barzani ve Talabani’ye üçüncü bir alternatif olarak ortaya çıkan Abdullah Öcalan’ı idam etmemek koşuluyla Türkiye’ye teslim etmişti. Bu kez de ABD aynı şeyi Öcalan’ın örgütüne karşı yapmaktadır. Bunun karşılığı olarak Türkiye’ye “Kürt” lerle ilgili olarak bazı anayasal düzenlemelerin yapılmasını şart koşmuştur. “İyi Şeyler Olacak”, “Kürt Sorunu”, “Kürt Çalıştayı”, “Kürt Açılımı”, “Demokratik Açılım” , “Analar Ağlamasın” vb. söylemlerin aslı bu gelişmelerde saklıdır.
Sıkılmayan eller sıkılıyor!
Yoksa Başbakan Erdoğan, “PKK ile arasına mesafe koymadığı” iddiasıyla yıllardır görüşmediği DTP’lilerle bir anda ilham gelmiş gibi görüşmezdi. Yine Başbakan Erdoğan’ın DTP’lilerle görüşmesinin hemen ardından ABD’nin Ankara Büyükelçisi DTP’lilerle yemekte bir araya gelmezdi. Bu yemekte DTP için ABD’de temsilcilik açma kararının çıkması aslında her şeyi özetliyor gibi. Bu temsilcilik vasıtasıyla DTP, iktidarın Kandil’in boşaltılması karşılığı verdiği sözleri yerine getirip getirmediğini ABD’ye iletecektir. DTP taleplerine yeterli cevabı alamadığı durumlarda ABD’yi durumdan haberdar ederek devreye girmesini sağlayacaktır.
Kamuoyundan gelecek tepkilere göre iktidarın vereceği tavizlerin derinliği de ortaya çıkmış olacaktır. “Kürt Açılımı” denen şeyin aslı budur. Gerisi ayrıntıdan ibarettir.