İktidarın gücü memura yetti!
Toplu taşıma ücretlerine yüzde 20, elektriğe yüzde 19.5, doğalgaza yüzde 7.5 zam yapıldı. Benzine yıl içinde yapılan zincirleme zamların da hesabı belli değildir. Dar ve sabit gelirli vatandaşın 2008 yılında talep gücü bir kalemde önceki yıla oranla en az yüzde 12 azaltılmış oldu. Bir de halkın büyük bir kısmının -kredi kartı, otomobil ya da konut kredileriyle- borç batağında rutin kredi taksitleri olduğu dikkate alındığında halkın eskiye oranla talep gücünün iyice zayıflatılmış olduğu söylenebilir.
İktidar kendine göre koyduğu kriterlerle enflasyonu; 2007 yılının Temmuz-Aralık dönemi için tüketici fiyatlar bazında yüzde 4.35 olduğu sonucuna vardı. Böylece memura altı aylık sürede yapmayı planladığı yüzde 2’lik büyük zamma, lütfederse yüzde 0.35’lik bir başka büyük enflasyon farkı rakamı (!) da ilave edecektir. Böylece memur bu zamla haftada artı bir simit alma gücüne ulaşmış olacaktır. Memura düşen de bu durumda mevcut şartlarına “hamd” etmek olacaktır.
İktidarın şanlı medyası, tv programcıları, köşe yazarları ve bilumum entelektüel takılan aydınları dar ve sabit gelirlilere yapılan bu zamdan ya söz etmeyerek ya da “elden bu kadar geliyor” görüntüsü vererek geçiştirmeye devam edeceklerdir. Hükümetin izlediği büyük sermaye ve AB’ye endeksli sosyal ve ekonomik politikayı, yandaş kalemler yüceltmeyi sürdüreceklerdir. Hele hele iktidar sözcülerinin dile getirdiği “Düşük maaşlılara yüksek, yüksek maaşlılara da düşük” gibi bir zammın ne denli sosyal bir ilke olduğundan da söz edebilecektir.
İyi niyetle yapılan bazı düzenlemelerin vatandaşa değil de sistemden beslenenlere hizmet etmesi de işin bir diğer yanıdır. İktidarın memura yaptığı yüzde 2’lik ilk altı aylık zamla birlikte dört gözle beklenen gıdadaki KDV indirimi de Ocak ayında devreye girdi. İktidara yandaşlığı sayesinde kaynağını nereden bulduğu bilinmeyen ve bedava dağıtılan bir gazete bu konuda aynen şunları yazıyor: “Çikolata, kakao, kahve, meşrubat, lokanta ve pastane ürünlerinde KDV’yi yüzde 18’den 8 indiren karar tam bir soyguna dönüştü. Karar, büyük marka ve firmaların dışında açıkgözlere yaradı ve indirim açıkgözlerin kasasına gitti”. “KDV Hırsızları” diye manşet bile atmış. Dikkat edilirse gıdada yapılan KDV indirimi bile aç ve açıkgözlere katkı sağlıyor.
Güdümlü ekonomik politikaların doğal sonucu olarak iktidar sosyal güvenlik sisteminin iyileştirilmesinin faturasını da çalışanlara çıkarmak üzere harekete geçmiştir. Kayıt dışı ekonomiyi ve cari açığı engellemeyen iktidar, sosyal güvenlik sistemindeki açıkları kapatmak için de emekçilere mezarda emekliliği ve piyasalaşmış sağlığı reva gördüğünü ortaya koymuştur.
Durum böyle ise, iktidar bu halktan bunca desteği nasıl almıştır? Daha doğrusu büyükler lehine işleyen bir ekonomik politikayı izleyen iktidar, ezilen halktan bu denli büyük bir desteği nasıl almıştır? Bu soruların çok yönlü cevabı vardır. Çünkü Türkiye’deki çelişki yalnız iktidarın uyguladığı ekonomik politika ya da aldığı sonuçlarla ilgili değildir. Aynı zamanda ABD aleyhtarlığının en yüksek olduğu Türkiye’de, ABD’ye tam bağımlı bir politika izleyen AKP’ye en yüksek desteği halkın vermesi de en büyük çelişkilerden birisidir. Bir diğer çelişki de memuruna yüzde 2 zam verebilen bir ekonomiyi çok sağlıklı bir ekonomi olarak pazarlamada görülür. “Türkiye çelişkiler ülkesidir” diye boşuna denmemiştir.