İktidarın ekmeğini yemiyor olsalardı ayakta alkışlardım kalemşorları
İşi, eşine darbe dönemlerinde, sıkıyönetim ortamında bile pek az rastlanır şekilde (Yok artık demeyin... Evet yayın durduruyordu, gazete kapısına kilit vuruyordu darbeciler ama onların bile bunu yaparken dayandıkları -kendi koydukları olsa bile- kurallar vardı. Adil değil ama kağıt üzerinde ’yasal zemin’de yürütülüyordu baskı. ’İcraatçı’fiilen ’devlet’ti; böyle taşlı, sopalı, ne idüğü belirsiz, serseri mayın ayarında her türlü provokasyona açık, zırcahil bir güruh değil...) bir gazetenin basım ve dağıtımının zor kullanmak suretiyle engellenmesine vardıranların, ’tutulamaz hale gelen yüzde 50’nin meylettiği her türlü tehdit ve şiddeti meşrulaştırmak üzere ürettikleri son “kılıf”:
“Meğer Müslümanların kutsallarına sövenlerin bu ülkede ne kadar dostu varmış!
Meğer onlarla kucak kucağa olan ne kadar çok muhafazakâr görünümlü insan varmış!
Meğer bu çevreler, İslam’ın, değerlerinin değil de onları düşman ilan edenlerin dostuymuş! Kur’an’a hakaret edenleri savunur, Peygamber’e küfredenlere sahip çıkarmış!..”
***
Ne yalan söyleyeyim doğru; kedi olalı nihayet bir fare tuttu iktidar kalemşorları. Dedikleri gibi, Müslümanların kutsallarına sövenlerin çok dostu var ülkemizde, muhafazakâr görünen ama aslında İslam’ın değil de İslam değerlerini düşman ilan edenlerin dostu olan çok kişi, çok grup var.
Misal;
Hedefine varabilmek için “gerekirse papaz elbisesi bile giymeyi” göze almış olan iktidar!
Diyeceksiniz ki “takiye”;
İslam’da yeri var!
Peki...
Artık bir “klişe”ye dönen ama aslında yüreğimizde bir tek an bile sıradanlaşmasına izin vermeden anmamız gereken o vahim sözler:
“Kahraman Amerikan askerlerinin sağ salim evlerine dönmeleri için dua ediyorum...”
O Amerikan askerleri ki -mevzu din kardeşliğiyse- Müslüman Irak’ı işgal etti, Müslüman Afganistan’ı işgal etti, Müslüman Libya’da, Mısır’da, Yemen’de, Tunus’ta, Suriye’de Müslüman’ı Müslüman’a kırdırdı. Müslüman Katar’ı, Müslüman ülkelere fırlatılacak füze rampası yaptı.
O Amerikan askerleri ki Müslüman liderleri devirdi, idam etti, linç ettirdi, suikast düzenledi.
O Amerikan askerleri ki kimyasal silahlarla nesiller boyu devam edecek hastalıklar, arazlar saldı genlerini bozdu Müslüman aleminin; “sakat” bir geleceğe mahkum etti.
O Amerikan askerleri ki cami bombaladı; türbe, mezar, hakaretle yetinmedi yaktı, yıktı Müslümanların kutsallarını parçaladı, taş taş üstünde komadı!
O Amerikan askerleri ki el kadar bebelerin kanları var ellerinde, Ali’lerin, İsmail’lerin, Hüseyin’lerin, Ahmet’lerin, Muhammed’lerin, Ayşe’lerin, Zehra’ların...
O Amerikan askerleri ki Nur’ları, Esma’ları, Fatma’ları “toplu tecavüz”den geçirdi; kimi intihar etti, kimi düşmanının, katilinin bebeklerini doğurdu kendinden de kucağındakinden de nefret etti.
Doğru diyor yandaş kalemşorlar bu sefer, muhafazakâr görünen ama işte o Amerikan askerlerini “katil”, “zalim”, “cani”, “ahlaksız” değil de “kahraman” diye nitelendiren çok bu ülkede!
***
Doğru diyor yandaş kalemşorlar “Namazında niyazında çok neocon, İsrail aşığı var” bu ülkede; kimi “davut boynuzlu”, “cesaret madalyalı” üstelik de!
Bakın “iktidara giriş” belgelerine; Wolfowitz referanslı!
***
Balat’tan geçerken her dönüp baktığımda “kin kapısı” sımsıkı kapalı Rum Patrikhanesine, Pontus bayramı kutlandıkça ayinlerle Sümela’da, Akdamar’da her çınladığında -vaktiyle tecavüz ettikleri Müslüman kadınların çığlıklarını bastırmak ister gibi- Ermenilerin çan sesleri ben de düşünüyorum aynı şeyi;
Yandaş kalemşorlar haklı “Meğer muhafazakar değer dediğimiz şey, onlar için, sadece amaca ulaşmak için bir söylem, bir yöntemmiş.
Bu öyle bir ittifak ki din de satılır, Kur’an da satılır, Peygamber de satılır. Yeter ki bir pay çıksın, yeter ki bunun üzerinden bir hesaplaşma yapılsın, yeter ki içinde bulundukları kavga için bir malzeme çıksın, yeni katılımlarla ittifak güç kazansın.
Türkiye karşıtı ne varsa ona sahip çıkarlar. (...) Fitne, fesat, hınç, öfke, kibir ve aşağılık kompleksi, karakter bozukluğu var ortada. Türkiye’ye sövenleri baş tacı edip, onların kutsallarına sahip çıkıp onlara söz söyleyenleri hesaba çeker, nefretle karşı çıkarlar.
Bir genetik bozukluktur bu. Hindistan coğrafyasında veya sömürge toplumlarında sömürgeci güçlerin uzun yıllar içinde oluşturdukları genetik bozukluk gibi bir şeydir. Burada da bir sömürge karakteri, bir eziklik, bir başkasına yaranma hali, içerideki kavga için başkalarından dilenme hali söz konusudur.
Bir yabancılaşma var, evet. Ama tehlike sadece yabancılaşma değil. Tehlike durumun yabancı bir güç olma, yabancı bir silah olma, namluyu kendine, ülkesine, değerlerine doğrultma haline dönüşmesidir. Hangi siyasi amaç, güç arzusu böyle bir saf belirlemeyi meşru kılar?”
***
Yandaş kalemşorlar bu tespitlerinin tamamında haklı ama keşke kalemlerini korusalardı, “baş genel yayın yönetmeni”, “baş medya patronu”, “baş ekonomist”, “baş toplum mühendisi”, “baş komutan”ın yansıtma hastalığı onlara da bulaşmasaydı. Ama doğru ama yanlış, ama gerekli ama gereksiz “kendilerince” Charlie Hebdo’ya destek, basın özgürlüğüne katkı sağladığını düşünenleri hedef alırken, kendilerinde olan ve kabullenmeyip, kabullenemeyip “öteki”ne atfettikleri bütün bu olumsuzluklarla donanmış bir iktidara hizmet ettikleri ayrıntısını unutmasalardı!
Sair zamanda takdiri hak edecek derece yerinde olan bütün bu tespitler, yazık, evlerine götürdükleri, çoluk çocuklarının boğazından geçirdikleri ekmeği “İslam düşmanlarıyla kucak kucağa” iktidardan kazananlar yazınca nasıl da hükümsüzleşiyor değil mi!
İşte bir kötülükleri daha bu topluma;
“Doğru” bile yetmiyor artık insanları etrafında buluşturmaya!