İktidarın aile politikası: Şiddet ilkokul sıralarında
Mersin''de sınıf arkadaşı tarafından okul tuvaletinde darbedildikten sonra bıçaklanarak öldürülen 12 yaşındaki Fatmanisa dün toprağa verildi. Şu cümlenin yüküne, kasvetine bakar mısınız...
Daha 12 yaşında iki çocuk. Biri ölmüş, diğeri arkadaşının ölümüne sebep olmuş.
Nasıl olur da bir çocuk arkadaşına bıçakla saldırmayı düşünebilir?
Bir çocuk için şiddet nasıl bu kadar normalleştirilmiş olabilir?
Matematik, fen, coğrafya öğrenmesi gereken bir çocuğa nasıl ve kim öldürmeyi öğretmiş olabilir?
Bu çocuk ne görmüş, ne yaşamış olabilir ki öfkesinin sonucu arkadaşının ölümü oldu...
Evet, çocuklar okulda derslerle beraber kendilerine ait bir hayatı yaşamayı, kendi kararlarını vermeyi, sorunlarını kendi kendilerine çözmeyi öğreniyorlar. Ancak bu çocuklar okullarına sadece çantaları, beslenmeleri ve sulukları ile gitmiyor.
Bu çocuklar arkadaşlarının arasına evlerinde görüp öğrendikleri ile karışıyor. Kimileri sarıp sarmalandıkları sevgi ve şevkatle, kimileri ailelerinin verdiği özgüvenle, kimileri ise maruz bırakıldıkları şiddetle...
"Sabah evden okula giden çocuklarımız bizlerden uzak, kendilerine ait bu dünyada ne görüyor, ne yaşıyorlar, bizden okula ne taşıyorlar" diye daha çok düşünmeliyiz belki de...
Şu sıralar sık sık duyar olduğum okul içindeki şiddet ve akran zorbalığı ile ilgili olaylar Mersin''de yaşananların bir istisnadan ibaret olmadığını düşündürdü bana.
Daha birkaç gün önce bir arkadaşımın 9 yaşındaki çocuğunun okulda arkadaşları tarafından darbedildikten sonra hastaneye kadırıldığını öğrendim.
İlkokul çağındaki bu çocuklar kendi aralarında gruplaşmış. Sıkıştırdıkları çocuğu hastanelik edene kadar darbetmişler.
İlkokul 1''inci sınıf öğrencilerinin yaşadığı başka bir olayda ise iki çocuk arkadaşlarının beslenmesini "vermezsen seni döveriz" diyerek elinden almış. Yani bu çocuklar bir şekilde talepleri yerine getirilmediğinde karşı tarafa şiddet uygulayabileceklerini öğrenmiş. Söz konusu durum birkaç kez tekrar etmiş. Neyse ki bu olay sınıf öğretmeninin olaydan haberdar olup müdahale etmesi ile çözülmüş.
Yaşları 7 ila 9 arasında değişen bu çocuklar bir parçası haline getirildikleri şiddet sarmalında ilk halka değil elbette.
Emeklemeyi, adım adım yürümeyi yavaş yavaş öğrenen bu çocuklar şiddeti de günbegün görüp yaşayarak öğreniyor.
İktidar “güçlü aile”, "ailenin bütünlüğü" gibi kavramlar etrafında dönüp dururken, birçok ailede kadınlar ve çocuklar şiddet görüyor, öldürülüyor. Şiddet gören kadın ve çocukların büyük çoğunluğu yaşadıklarını kimseye anlatamıyor.
Yaşanan şiddet ancak adli boyut kazandığında ya da basına yansıdığında görünür olabiliyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun raporuna baktığımızda kadınların en çok evlerinde yani en güvenli olmaları gereken yerde öldürüldüğünü görüyoruz.
Mesela Ekim ayında öldürülen 34 kadından 20''si evinde öldürülmüş.
Dolayısıyla ailenin bütünlüğünü koruyup kadın ve çocuğu şiddet sarmalına hapseden karar mekanizmalarının ürünüdür, çocuklar için refleks halini alan şiddet.
Cinayete, şiddete, istismara göz yumanlar, katillerde iyi hal arayanlar, "aile bütünlüğü" diye kuzuyla kurdu aynı eve kapatanlar yalnızca cinayetleri körüklemiyor; aynı zamanda koca nesli karanlığa sürüklüyorlar.