İktidar Türkiye'yi rezil ediyor!
AB Türkiye’ye karşı açıkça “önce uyut sonra unut” stratejisi izlemektedir. ABD ise “Terörle Mücadele Koordinatörlüğü” adı altında bir kurum icat ederek Türkiye’yi tam iki yıl oyaladı. Şimdilerde de yabancı işgali altındaki Irak’ta, terör konusunda aynı oyalama yöntemini uygulamaya koymuş görünmektedir. Irak ile imzalanan terörle mücadele antlaşması, Türkiye’nin bir kez daha oyalanmaktan asla yorulmayacağını kanıtıdır.
Bugün Türkiye açıktan açığa Kandil dağında üslenen, ABD silahlarıyla teçhiz edilen, Barzani ve Talabani ikilisi tarafından beslenen PKK tehdidiyle karşı karşıyadır. TSK, terörün kökünü kurutmak istemekte bunun için de Irak sınırına ordusunu yığmıştır. PKK’nın sinsi ve alçakça düzenlediği terörist saldırıları sonucu onlarca evladını şehit veren Türk halkı, bu duruma bir an önce bir çözüm getirilmesini beklemektedir. AKP iktidarı bu tepkileri “gerekirse gireriz”, “kimseden izin almayız”, “zamanı gelince göreceksiniz” türünden sözler ederek kamuoyunu oyaladı. Askerin öfkesi ve onca şehit tabutları karşısında iktidar bir şeyler yapma gereği duydu. Irak ile terör sorununu önce Başbakanlar sonra da bakanlar nezdinde Ankara’da ele aldılar. Ortaya garip bir terörle mücadele anlaşması çıktı. Daha doğrusu ortaya çıkan terörle mücadele mutabakatı değil, zevahiri karşılıklı kurtarma anlaşmasıdır. Türk milletinin görüşmelerden tek beklediği “sıcak takip” konusunda karşılıklı bir irade ortaya konulmasıydı. Aslında buna ihtiyaç da yoktu. Çünkü Türkiye, saldırıya uğruyordu. Buna tek taraflı sıcak takiple cevap verme hakkını, uluslararası anlaşmalar Türkiye’ye sağlıyordu. ABD’nin yönlendirmesiyle Türkiye, konuyu Irak’la birlikte ele almaya razı oldu. Böylece Irak ile yapılan anlaşmayla “sıcak takip” imkânsız hale gelmiş oldu.
Başkenti dahil ülkenin hiçbir yerinde kayda değer bir otoritesi olmayan, Orta ve Güney kesimi ABD askerlerinin, Kuzey kesimi Barzani peşmergelerinin denetiminde olan bir ülkenin sembolik bakanıyla ya da Başbakanıyla yapılan görüşmeden bir sonuç alınması da mümkün değildi. Bugün Irak’ta üç otorite var. Bunlar sırasıyla ABD işgal güçleri, Barzani ve Talabani’nin ayrılıkçı güçleri ve Maliki Hükümetinin temsil ettiği sembolik merkezi güç. Türkiye’nin Maliki, yani biçimsel Irak hükümetiyle ilgili bir sorunu yok. Türkiye’nin sınırından sızan teröristler ve onları tank, top, füze ve silahla donatan ABD ve bölgeyi kontrol altında tutan Barzani’yle sorunu var. Türkiye hiç olmayacak işi yaparak varlığını, bütünlüğünü ve bağımsızlığını tehdit eden teröre karşı harekete geçmek için Irak hükümetinden izin ismiştir. Böyle bir anlaşmanın, doğal olarak Irak meclisinden geçmesi gerekmektedir. Irak Anayasası’na göre uluslararası anlaşmaların federal parlamentodan geçebilmesi için üçte iki çoğunluğun onayı gerekiyor. Kürt milletvekilleri kabul etmedikçe bu çoğunluğa ulaşmak mümkün değil. Federal meclisten geçse bile; yine hem federal anayasaya, hem de özerk bölge anayasasına göre, bu anlaşmayı Kuzey Irak’taki parlamentonun da onaylaması şart. Barzani’nin temsilcileri “Tarafı olmadığımız bir anlaşmayı uygulamayız” diyor ve PKK’yı da terörist örgüt olarak görmedikleri gibi destekliyorlar. Daha da vahimi, kendileri de PKK gibi düşünüyorlar.
Sonuçta kukla Irak hükümetiyle Türkiye arasında varılan anlaşmaya (!) göre “Terör örgütlerinin iki ülke topraklarını propaganda veya saldırı amacıyla üs olarak kullanması önlenecek” miş. Diğer bir maddede “Terör örgütlerine verilen lojistik desteğin engellenmesi” öngörülüyor. “Terör örgütü mensuplarının yakalanarak yargılanacağı veya iade edileceği” hükme bağlanıyor. Bütün bunları Maliki hükümeti yapacakmış! Sanki Maliki hükümetinin, bırakın Irak’ın kuzeyini, Bağdat’ta dahi otoritesi varmış gibi!
Türkiye, kukla Irak hükümetinin bakanıyla anlaşmaya varmak için beyhude yere gayretler sarf ederken, Kürt aşiret reisleri devreye giriyor. Hem de kendileri değil alt seviyedeki sözcülerini Türkiye ile muhatap edip, “sıcak takip” e hayır diyorlar. Böylece Türkiye ile kukla Irak hükümetinin bakanı arasında, zevahiri kurtarma türünden bir anlaşma imzalanıyor. Binlerce yıllık devlet geleneğine ve dünyanın en güçlü ordularından birisine sahip Türkiye, 2 aşiret reisini aşamamış oluyor. Türkiye, iki aşiret reisi karşısında aciz bir duruma düşürülecek ülke değildir. Türkiye’yi temsil edenlerin Türk tarihinden, diplomasinin sınırlarından ve küresel gelişmelerden ne denli habersiz oldukları imzaladıkları metinden anlaşılmaktadır. AKP iktidarı Türkiye’yi dış politikada tam anlamıyla rezil etmiştir. Türkiye bir kez daha bu tür anlaşmalarla kendi kendini aldatmış ve “olmayacak duaya amin” demiştir. Yazık hem de çok yazık!