İktidar, istihbarat ve Uludere
Sınırın öte tarafından Türkiye’ye girmek için harekete geçen gruba yönelik olarak yapılan operasyonda otuz dört yurttaş ölmüştü. Bu yurttaşların terörist değil, kaçakçı oldukları ve terörist sanılarak vuruldukları anlaşıldı.
Uludere’deki olayla ilgili olarak istihbarat bilgisinin ABD’nin Predatörlerinden geldiğini Wall Street Journal açıkladı. Başbakan istihbarat “milli kaynaklıdır” diyerek, WSJ’nin haberini “uydurma” olarak nitelendirdi. Başbakan Erdoğan “Haberin, hükümeti (Obama’yı) seçimler öncesinde zora düşürme adımı olarak” gördüğünü söyledi.
Bu haberin Obama yönetimini nasıl zor durumda bıraktığı ya da bırakacağı bilinmiyor. Aksine özensiz istihbarat ve operasyonla 34 yurttaşın ölümüne neden olan Erdoğan iktidarını zor durumda bırakacağı ise biliniyor!
ABD’li askeri yetkili, “İstihbaratı Türkiye’ye verdik ve bölgeden uzaklaştık” dedi. Pentagon da bilgileri yalanlamadı. Wall Street Journal gazetesi de haberinin arkasında durdu ve yeni bilgiler açıkladı. ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü George Little, gazetede çıkan haberle ilgili soruya “İstihbaratla ilgili yorum yapmayacağım. Sızdırmalar olur mu? Ne yazık ki olur” cevabını verdi.
WSJ gazetesi, İsrail’e yakınlığı dolaysıyla bilgileri sızdırmış ya da abartmış olabilir. Ancak Pentagon yetkililerinin de bir sızıntıdan bahsederek konuyu doğrulamış olmaları, üzerinde durulması gereken bir ayrıntıdır.
Açıkçası önümüzde tartışmalara yol açacak netameli bir konu var.
İşin bir diğer ilginç tarafı da şudur: Türkiye, sınırlarındaki terörist sızmaları İsrail’den satın alınan Heron’lar ile ABD’nin bölgede konuşlandırdığı Predatörlerle tespit ediyor. Bu durum hiç kimse tarafından da yadırganmıyor.
Ülkesine yönelik hayati sonuçlar üreten istihbaratı bile ABD’den alan bir iktidar nasıl olur da “Orta Doğu bizden sorulur” tavrı içine girer? İşin bu tarafıyla ilgilenen de kalmamış gibidir.
Başbakan Erdoğan’ın her Washington ziyareti sırasında, ABD’nin, Türkiye’ye canlı istihbarat vereceğinden söz ediliyor, bu büyük bir başarıymış gibi de sunuluyor.
Onlarca yıldan bu yana Türkiye, İsrail Heron’u ya da ABD Predatörü ile istihbarat sağlıyor. Yabancı ülkelerin insansız hava araçlarıyla sağlanan istihbaratın Türkiye’den daha çok teröristlere aktarılmadığını kimse iddia edemez! Zira bu istihbaratlara rağmen onca karakolun sınırdan sızan kalabalık terörist gruplarca basılmasının başka türlü bir açıklaması olamaz.
İstihbaratı gerçekten milli olmayan bir ülkenin güvenliği her zaman tehdit altındadır.
Ayrıca istihbaratı insansız hava araçlarına indirgemek de yapılan yanlışların en büyüğüdür. İnsansız hava araçlarıyla kaçakçı ve terörist ayrımını yapmak çok da kolay değildir.
Operasyona hedef olan grubun terörist mi, kaçakçı mı olduğunun ayırt edilememesinin nedeni, kara elemanı ve karadan sağlanan canlı istihbaratın olmadığının kanıtıdır. Sonuçta operasyon sırasında ölen otuz dört kişi, köyünden kalkıp sınırı aşıp, teröristlerce kullanılan yolları kullanarak kaçakçılık yapmak için başka bir ülkeye gidecek ve yetkililerin haberi olmayacak, anlaşılır gibi değildir.
Diğer yandan hava araçlarından sağlanan istihbaratlarla, bazen teröristler kaçakçı, bazen de kaçakçılar terörist olarak yorumlanıyor.
İstihbarat zafiyetlerinin teröristlerin Aktütün, Hantepe ve Gediktepe karakollarına karşı gerçekleştirdikleri saldırıları sırasında da yaşandığının altını çizelim. Bu saldırılar sırasında yüzü aşkın Mehmetçik şehit olmuştu. Bu saldırıların bazılarında teröristlerin köylü, ya da kaçakçı olduğu sanılmıştı. Bu defa kaçakçılık yapan otuz dört köylü terörist sanılarak yapılan bir hava operasyonunda öldürüldü.
Hani o molla denilip de geçilen İran, atom bombası yapacak bir teknolojiye ulaştı. Kendi füzesini, uydusunu ve arabasını üretmiş durumdadır. Türkiye ise güvenliğinin en önemli unsuru olan insansız hava aracı için, İsrail ya da ABD’nin araçlarına ihtiyaç duyuyor. Sorgulanması gereken esas husus budur.