İktidar ekonominin kolonlarını kesti

Avrupa’da borç krizi, borç ve finansal krizi aşmış ve siyasi krize dönüşmüştür. Yunanistan ve İtalya’da başbakanlar değişmiştir. İspanya’da ve Fransa’da da değişme kaçınılmaz görünüyor.
Avrupa’da krizin derinleşmesi ve bu noktadan başlayarak daha iyiye gitmesi, siyasi iradenin gücü ve yönetimin becerisi ile paralel olacaktır. İyileşme veya derinleşme olasılıkları şimdilik gri alandadır.
Avrupa’daki krizin derinleşmesi, tüm dünyayı etkileyecektir. Ancak en fazla da bizi etkileyecektir. Dışarıdan bakınca ekonominin cilası iyi görünüyor... Söz gelimi ekonomide büyüme var. Bankaların durumu iyi... Sıcak para geliyor. Ancak bunlar ekonomin sağlam ve istikrarlı olduğunu göstermez. Gerçekte ise ulusal olmayan iktisat politikaları, dalgalı kur politikası, ekonominin kolonlarını çürüttü... Depremde dıştan boyalı ve iyi durumda bulunan, ancak kolonları sağlam olmayan kolonları kesilmiş binalar önce gider...
1) Bir kişi veya bir aile, gelirinden ne kadar tasarruf ediyorsa, kötü günlere karşı o kadar hazırlıklı demektir. Tasarruf etmeyenler veya geliri tasarruf etmeye yetmeyenler, yoksul kalırlar.
Bizim en büyük sorunumuz, artık ekonominin tasarruf yaratamayan bir ekonomi haline gelmiş olmasıdır. Tasarruf oranı, toplam tasarrufların milli gelire oranı demektir.

TÜRKİYEDE ORTALAMA TASARRUF ORANLARI (YÜZDE)
2000 2011
TOPLAM TASARRUF 18.20 13.50
ÖZEL TASARRUF 23.40 12.70

Toplam tasarruflar 2000 yılında yüzde 18.20 iken, 2011 yılında yüzde 13.50’ye geriledi. Özel tasarruf oranı da, yüzde 23.40’tan yüzde 12.70’e geriledi. Çin’de toplam tasarruf oranı yüzde 45’tir.
2) Tasarruf oranı düşük olunca, yatırım yapmak için gerekli kaynakları yurt dışından sağlamak zorunda kalıyoruz. Bu nedenledir ki dış cari açığımızı finanse etmek için varlıklarımızı, bankalarımızı, kârlı işletmelerimizi yabancı sermaye ye satmak zorunda kaldık.
Şimdi bankaların yarısı yabancıların. İmalat sanayinin yüzde 60’ını yabancı sermaye kontrol ediyor. Bu satılan varlıklar nedeniyle, her yıl yurt dışına 6 milyar dolar kâr çıkıyor. AKP iktidarında bugüne kadar yurt dışına giden kâr, 41 milyar dolara ulaştı.
3) Yine, özellikle özel sektör tasarruf açığını kapatmak için dışarıdan borçlandı. Özel sektörün 210 milyar dolar, kamunun 110 milyar dolar dış olmak üzere toplam dış borç stoku 310 milyar dolara yükseldi. Oysaki 2000 yılında toplam dış borç stoku 130 milyar dolardı. Türkiye dış borç stoku için her yıl 15-20 milyar dolar faiz ödüyor.
4) Türkiye üretmiyor, istihdam yaratamıyor. Büyüme var... Ancak büyüme ithalata dayalı bir büyümedir. Söz gelimi sanayide üretim endeksi arttı. Ancak sanayi yüzde 70 oranında ithal girdi kullanıyor. Aramalı ve ham maddede yerli üretim payı düşüktür. Bu nedenle de sanayi istihdam yaratamıyor. Geçen yıla göre bu yıl Ağustos ayında sanayide çalışan sayısı 7 bin kişi azaldı.
5) Ortalama işsizlik oranı artıyor. Türkiye’de, 1995-2000 yılları arasında ortalama işsizlik oranı yüzde 7 iken, 2001- 2008 arasında yüzde 10.5 oldu. 2009-2011 arasında ise yüzde 12 oldu. 2011 Ağustos ayında fiili işsiz sayısı, 4 milyon 445 bin kişi oldu. Fiili işsizlik oranı da yüzde 15.7 oldu.
6) Cari açığımızın milli gelire oranı, G-20’ler içinde açık ara en yüksek orandır. Bizde yüzde 10.5 olan cari açık oranı, bizden sonra ikinci sırada gelen İtalya’da yüzde 3.5’tir.
AKP iktidarında Türkiye’nin bugüne kadar verdiği toplam cari açık, 280 milyar dolardır.
Cari açık bir ülkenin, dış ekonomik işlemler nedeniyle kaybettiği kaynaktır.

Yazarın Diğer Yazıları