Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Cahit Armağan DİLEK
Cahit Armağan DİLEK

İkinci Mondros

Atatürk, Cumhuriyeti neden 29 Ekimde kurulduğunu anlatırken sözü 30 Ekim'e getirir. Atatürk "Mondros 30 Ekim'dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o devletler bunu anlamışlardır." der ve devam eder "Deyiniz ki bu tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür."

Peki Mondros Ateşkes Antlaşması nedir? Sinan Meydan'ın Cumhuriyet Tarihi Yalanları adlı kitabından alıntılarla anlatalım.

Atatürk, 25 maddelik antlaşmayı incelediğinde şunları düşünmüştür:

"Bu antlaşmayı baştan sona incelediğimde bende meydana gelen kanaat şu idi: Devlet-i Aliye-i Osmaniye bu antlaşma ile kendini kayıtsız şartsız düşmanlara teslim etmeye razı olmuştur. Yalnız razı olmamış, düşmanların memleketi işgali için ona yardım da vaat etmiştir. Bu beni çok hazin düşüncelere sevk etti."

Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandıktan sonra Osmanlı Hükümeti, komutanlara bu antlaşma konusundaki görüşlerini sormuştur. "Bu mütareke reddedilsin" diyen tek komutan Mustafa Kemal Atatürk'tür.

Mondros Ateşkes Antlaşması'nın bütün ağırlığına, eldeki kuvvetlerin bütün perişanlığına rağmen Atatürk, büyük bir inançla, "Türk sesini işittirmeyi" düşünebilmiştir.

Atatürk, bir taraftan emrindeki kuvvetleri derleyip toparlamaya çalışırken diğer taraftan da düşmanın Anadolu'ya ayak basmaması için gereken önlemleri almıştır.

Atatürk, daha Anadolu işgal edilmeden çok önce, I. Dünya Savaşı'nın sonlarında, 1917-1918 yılları içinde, Suriye-Filistin cephesinde 7. Ordu Komutanıyken, Halep'in kuzeyinde İngilizlere karşı oluşturduğu savunma hattıyla ilk direnç noktasını, ilk direniş duvarını meydana getirmiştir.

Peki Atatürk'ü böyle hazırlıklı yapan şey neydi? Bunun için de ülkede işlerin iyi gitmediğini gören Mustafa Kemal'in Suriye'de 7. Ordu Komutanıyken 20 Eylül 1917'de hazırladığı bir askeri-politik değerlendirme raporuna bakmak gerekir.

Raporda özetle şunları söyler: Halk ile yönetim arasındaki bağlar sarsılmıştır. Ülke genel bir anarşiye sürüklenmektedir. Mülki idare tam bir acz içindedir. Zabıta kuvveti yetersizdir. Memurlar rüşvet, yolsuzluk, vurgunculuk yapmaktadır. Yargı işlememektedir. Ekonomi çökmektedir. Çürüyen saltanatın bir gün hep birden çökmesi muhtemeldir. Ordumuz sefil ve perişan durumdadır. Almanlar tamamen kendi çıkarlarıyla hareket etmektedir. Almanların savaşı kazanması imkânsızdır.

İşte ta yıllar öncesinden sorunu görüp tanımlayarak çözümü ve çıkış yolunu kafasında planlayan Atatürk Mondros Mütarekesinin hemen ertesi gününde İstiklal Savaşının ilk direnişini başlatmıştır.

Kendi ifadesiyle "Süngüyle çizilen bu sınırı geçmek isteyen İngilizlere karşı derhal süngü ile karşı koyma" ve "İskenderun körfezine yaklaşmak isteyen düşman donanmasına ateş emri" vermiştir. Dolayısıyla Atatürk, daha düşman Anadolu'ya ayak basmadan önce "Anadolu direnişine" başlamıştır.

Bu direniş Samsun'a çıkışla devam etmiş, Kuvay-i Milliye örgütlenmiş, TBMMM açılmış, Sevr yırtılıp atılmış, Meydan Muharebeleri kazanılıp Büyük taarruzla taçlandırılmış, 29 Ekim'de Cumhuriyet ilan edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Atatürk'ün eşsiz liderliğiyle laik demokratik hukuk devleti olarak geleceğe güvenle yolunda devam ederken Osmanlı'nın dağılması sonrasında ortaya çıkan diğer devletler bizim kadar şanslı olamadılar.

Türkiye sadece Sevr'i değil Mondros'u da tarihin çöplüğüne attı ama Birinci Körfez Savaşı, Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi, Arap Baharı, Terörle Küresel Savaş vs projeleriyle Ortadoğu'da imzalanmamış adı konmamış bir Mondros Mütarekesi uygulamasına tabi tutulduğunu göstermektedir. Birinci mütarekedeki ülke yer isimlerini değiştirdiğinizde aynı senaryo ve bahaneleri görürsünüz.

Terörü dış politika aracı olarak kullanan emperyalist güçler terörle mücadeleye sözde destek, demokrasi ve barış getirmek adına bölge ülkelerini işgal etmektedir. ABD Bağdat'ın rızasını almadan Irak'a asker yığmakta, savaş ganimeti ve bedeli olarak Suriye'de istediği yerleri işgal edebilmektedir.

Birinci Mondros'a giderken Osmanlı'nın nasıl işgal edilip yeni devletçilikler oluşturulduğunu biliyoruz. Mustafa Kemal'in 20 Eylül 1917 raporundaki tespitlerin benzeri şimdi Ortadoğu ülkelerinde daha da ağır şekilde yaşanıyor. En somut yaşandığı yerler ise Irak ve Suriye.

Türkiye şimdilik Ortadoğu'daki bu ikinci Mondros sürecinin dışında gözüküyor. Ama bu bizi rehavete sevk etmemeli. Çünkü iç cephede yaşanan büyü sıkıntıların yanında Türkiye'yi Ortadoğu'daki bataklığa dahil etmeye yönelik yabancı gayretler giderek artıyor.

Son örnek, IŞİD lideri Bağdadi'nin öldürülmesi, operasyonun yeri, zamanı ve şekli. Bin Ladin-Pakistan ilişkisine benzer algının Bağdadi-Türkiye için kurulmak istendiğini söylersek abartmış olmayız. Pakistan'ın durumu ortada.

O nedenle aynen Atatürk'ün yaptığı gibi Türkiye ve diğer Ortadoğu ülkelerinin kendi milli güç unsurlarına güvenerek milli politikalarını hayata geçirmekten, dış güçlerle değil bölge ülkeleri birbirleriyle birlik olmaktan başka seçenekleri yok.

Yazarın Diğer Yazıları