İkinci İsrail'i sahiplenme yarışı
Trump, önceki gün Suriye'de yine zafer ilan etti. Türkiye yükümlülüklerini yerine getirmezse yine yaptırım uygularız diye tehdit etti. SDG, sanki devletmiş gibi Türkiye ile aynı muameleyi yaptı.
Sadece Trump değil tüm ABD, SDG/YPG'nin yanında mevzilenmiş durumda. Bunda Trump'ın kasıtlı olarak yarattığı "Türk-Kürt savaşı var, YPG Türk operasyonuna terk edildi, Kürtlere ihanet edildi" algısının önemli bir etkisi oldu.
SDG'nin elebaşısı Trump'la, ABD'li senatörlerle telefonla görüşüyor, mektup arkadaşlığı yapıyor. SDG'nin siyasi ayağının başındakiler her ABD ziyaretinde en üst kabul görüyorlar. Son olarak bunlardan İlham Ahmed'i ABD Kongresindeki bir komitede konuşturdular.
Türkiye içeride ve dışarıda terörle meşgul edilirken SDG/YPG Avrupa'dan, ABD'den siyasi tanımayı, şuanda netleşmemiş bazı özerklikler almayı garantilemiş gözüküyor.
Trump Suriye petrollerinin gelirinin Kürtlere verilmesini önererek bu özerk yapının ekonomik ayağını da deşifre ediyor.
Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan değil ta Pazartesi'den belli. Çünkü bunları daha önce bu köşede defalarca yazdık. Trump'ın son twiti bunun yeni kanıtı.
Trump General ünvanı verdiği SDG elebaşısı Mazlum'un twitlerini paylaşıyor ve onun ismine attığı twitle cesareti için tebrik ediyor, Kürt halkına en samimi duygularımızı iletin, seninle en kısa zamanda görüşmek istiyorum diyor. Senatörler de SDG elebaşına vize verilmesi seferberliği başlatıyor.
Trump bir süredir işlediği bu mesajlarla 1) PKK/YPG'yi Kürtlerin temsilcisi olarak sunuyor, 2) PKK/YPG'yi resmen aklıyor, 3) adeta terörle nerelere varılabileceğini gösteriyor.
Trump'ın yerlere göklere sığdıramadığı teşekkür ettiği, ABD'ye davet ettiği SDG elebaşısı artık paylaşılamayan bir aktör. Rusya da Trump'tan aşağı kalmıyor. Trump'ın açıklamalarının peşinden Rusya'dan bir video paylaşıldı. Videoda Rus Savunma Bakanı ve genelkurmay başkanı SDG elebaşısıyla görüntülü konuşma yapıyor.
Video konferans görüşmesinin Trump'ın açıklamasından hemen sonra yayınlanmasının bir mesajı olsa gerek. Daha önce defalarca benzer şekilde hatta yüzyüze görüşüp görüntü vermemelerine rağmen neden şimdi?
Rusların bu video hamlesinden sonra Trump'ın da şok bir hamle yapması beklenmeli. Trump bir hinlik ve emrivaki planlıyor olabilir mi? Mesela Erdoğan'la da görüştürüldü algısı yaratmak için SDG elebaşını da 13 Kasım civarında ABD'ye davet edip görüşür mü?
Bütün bunlar SDG yani onlara göre Kürtleri kendi yanlarına çekip kullanmaya yönelik Rus-ABD yarışından başka bir şey olabilir mi?
Benzeri 1948'te İsrail'i tanıma sahiplenme sürecinde de yaşanmıştı. Suriye kuzeyinde oluşmakta olan özerk bölge büyük Kürdistan senaryosunun ikinci parçası olacak. Bu Kürdistan'ı herkesten çok İsrail'in istediği ve bu yönüyle ikinci İsrail olacağı biliniyor.
Yani ABD ile Rusya arasında ikinci İsrail'i daha çok sahiplenme ve tanıma yarışı söz konusu.
Soçi mutabakatı ABD ile yapılan mutabakatın üstüne oturdu. Ve işte Ruslar Amerikan rolünü etkisiz kılacak şekilde YPG'nin Barış Pınarı bölgesi dışında da 30 km güneye çekileceği sözü verdi.
Ruslar eğer çekilmeseniz sınırı açarız Türkler operasyona başlar diyerek YPG'yi tehdit etse de Şam-SDG diyaloğunu daha da öte pazarlığı teşvik ediyorlar. YPG Fırat doğusundaki mevcut konumu muhafaza edilmesi şartıyla Suriye ordusuna katılacağı mesajları veriyor.
Nitekim yerel kaynaklar Şam ile YPG'nin çekilmenin mutabakatta belirtildiği gibi 30 değil 10 km.de olmasını görüştüklerini, Şam'ın sınır hattında, M4 karayolu üzerinde belli şehir merkezlerinde karakollarda konuşlanmasının, kentlerin ve sınır kapılarının YPG kontrolünde kalmasını sağlayacak formülü pazarlık ettiklerini bildiriyor. Yani 10 km.lik şeritteki Türk-Rus devriyeleri bir göz boyamaya dönüşebilir.
Trump'ın SDG/YPG'yi terk etme duruşundan yeniden sahiplenmesine dönüşü üzerine Rusya'nın da bu gel-git döneminde kucağına gelen SDG'yi sahiplenmeye çalıştığını, bunu yaparken de Türkiye ve YPG'yi birbirine karşı koz olarak kullandığı görülüyor.
Mutabakatta YPG'nin Tel Rıfat ve Menbic'ten çıkarılması için son tarih verilmemesi dikkat çekici.
Rusya'nın bu haliyle hem SDG/YPG'yi rejimle entegre edecek, aralarında diyalogu geliştirecek, SDG'yi sahiplenecek bir formülü uyguladığını hem de YPG'nin çekilmesi sürecini Türkiye'nin İdlib'te üslendiği sorumlulukları yerine getirmesine endekslediğini söylersek hatalı olmaz. Bunun böyle gelişeceğini önümüzdeki günlerde İdlib'te operasyonlar yoğunlaştığında daha net göreceğiz.
Soçi mutabakatında, Adana Mutabakatına atıf yapılmasına rağmen Türk tarafının halen bu fikre uzak durması, Şam'ın bu mutabakatı uygulama gücü yok söylemleri, Rusları kendilerince tedbir almaya itmiş durumda.
Bu hem mutabakatın kırılganlığını hem de Rus-Türk taraflarının birbirlerine güvensizliğini gösteriyor. Ayrıca güvenli bölge ve civarında çekilmemiş YPG ile yaşanacak çatışmalar (sözde ateşkes ihlali ki, iddialar var) Almanya'dan gelen sınıra uluslararası güç yerleştirme önerisi ve yaptırımlar senaryosunu hızla gündeme getirecek.
Görünen o ki, ABD ve Rusya mutabakatları Türkiye'yi sınırlandırma, SDG/YPG'yi meşrulaştırma, koruma ve sahiplenmede bir araca dönüştürüyor. Sözde Kürt sorununu bölgesel ölçekte genişletilme hamlelerine dikkat.