İkinci El Zaman / Kızıl İnsanların Sonu

Savaş, devrim, değişim, dönüşüm, özgürlük, açıklık slogan ve çığlıkları atmak iyi de, toplumlar ve bireyler hazırlıksız yakalanıyorlar bunlara genellikle ve fena savruluyorlar, eziliyor, üzülüyorlar, bu çile ve travmalardan korkunç, ilginç, inanılmaz öyküler çıkıyor...

Bunlar yazılmalı, yazılıyor da... Bu bağlamda aklıma hemen batı klasiklerinin o ünlü romanı "Mahşerin Dört Atlısı" geliyor. Vicente Blasco Ibanez, İkinci Dünya Savaşı'nın Almanya-Fransa arasında geçen bölümünün, cephe ve özellikle gerisindeki aile ölçekli yaşanmışlıklarını öyle bir ayrıntılar ve betimler ki, şaşakalırsınız, "aşk olsun, helal olsun" demekten kendinizi alamazsınız.

Rusya ve bir büyük devrimle dönüştüğü SSCB, 1988 yılından başlayarak yeni bir arayışa ve sürece girdi bilindiği gibi. Gorbaçov diye bir adam çıktı, Glasnost (açıklık) dedi, Perestroyka (yeniden yapılanma) ve Demokrasi dedi... O toplumun özgürlüğe ve lükse susamışlığı vardı, bu susamışlığa yanıt veriliyordu güya. Çin Halk Cumhuriyeti'ndeki gibi akıllı, kademeli, tedbirli ve tedrici olarak dışa açmadı ülkesini Gorbaçov, birdenbire koruma kalkanını kaldırarak Kapitalizmin canavar ağzına attı.

1917'de de apansız sosyalizme geçmişlerdi, deneme tahtası ve kobay gibi kullanılmışlardı bu rejim uğruna. Şimdi yine düş kırıklığı, yine acı, yine çile...

İşte bu amansız ve apansız değişim ve savruluşun Sovyet insanı üzerinde yarattığı etki ve travmaları kaleme almış Svetlana Aleksiyeviç. Onlarca ilginç öyküsü olan insanla görüşmüş, onların öykü ve düşüncelerini kaleme almış.

Çok şeyken birdenbire hiç olmak, inandıklarını birden ayaklar altına almak ve hüsranların en dayanılmazları... Öyle acıtıcı, incitici, dehşet verici öyküler var ki... Geçim derdi insanlıktan çıkarıyor nicelerini, zâlimleştiriyor; bizdeki ölçüde aile ve akraba dayanışması da olmayınca çileler katlanıyor, dayanılmaz boyutlara varıyor.

Ansızın çözülmenin getirdiği etnik ayrışma kinler doğuruyor, dünün dostları kanlı-bıçaklı... Karı-koca ve kardeşler bile düşman, çocuklar öldürülmekte ve yağmacılık artık sıradan bir olay...

Rus ve dolayısıyla Sovyet insanının çileye ve acıya dayanabilme gücüne şaşmamak elde değil.

Ve bütün bu olumsuz ahval ve şerait altında yalnızca aşk ve sevgi, ben buradayım, pislik ortasında pırlantayım ve umudum, diyor ve iyilikler, mutluluklar doğurabiliyor.

Aleksiyeviç, komünizm ve kapitalizmle üç kuşağın yüzleşmesi ve hesaplaşmasını da pek güzel kaleme almış.

Yazarın anlatımı sarsıyor, sarıyor insanı, sürüklüyor. 1917-1991 dönemini ve sonrasını bir o başa, bir bu başa ve rastgele yıllara ve olaylara giderek irdelemeli olarak yansıtıyor.

Svetlana Aleksiyeviç'in bu kitabı, "İkinci El Zaman / Kızıl İnsanların Sonu" adını taşıyor. 2015 Nobel Ödülü'nü almış ve bence fazlasıyla hak etmiş. Bu dev yapıtı dilimize Sabri Gürses çevirmiş, çeviri de harika. Kafka Yayınları'nca yayımlanmış. Her Türk aydını mutlaka okumalı bu kitabı, kitaptan tümcelerle bitireyim: "Çaykovski müziği eşliğinde gömdüler Sovyetler Birliği'ni... Gorbaçov kafesi açtı, biz de dağıldık... Vatan yerine büyük süpermarket geldi... Hayat finansal piramit ve banka demekmiş, özgürlük para demekmiş, para da özgürlük... Sosyalizmi muzla, sakızla takas ettiler... Petrol verip don alıyoruz..."

Yazarın Diğer Yazıları