İki yanlış bir doğru etmiyor!
Türkiye’de bir takım kişi ya da kuruluşlar yapmış oldukları faaliyetleri bağlamında uluslar arası başarılı olan bir takım insanları Türkiye’ye çağırıyor. Bu çağrıda esas alınan kriter çağrılan kişilerin alanlarındaki başarılarıyla yakından ilişkilidir. Yani kişi iyi bir sinemacı olabiliyor ancak o oranda da ahlaki ölçüleri zayıf olabiliyor. Bir başkası da iyi bir romancı ama aynı zamanda saygısız veya İngiliz emperyalizminin hizmetkârı olabiliyor. Bizim organizatörler çağrıda bulunurken “Halo Etkisi” ya da kendi önem atfettikleri konuya aşırı değer vermeleri, çağırdıkları insanların diğer yanlarını görmezlikten gelmelerine neden oluyor. Ancak çağrılan kişilerin konu dışında sayılacak özelliklerinin rahatsızlık verici olması haklı olarak sorun yaratıyor.
Kusturica ve Naipaul’un daveti
Bir süre önce Boşnaklara Sırpların yaptığı tecavüzlerin ve öldürmelerin abartılmaması gerektiğini savunan ünlü sinema yönetmeni Kusturica, Antalya’ya çağrılmıştı. Adam gelmiş ancak gösterilen tepkiler üzerine etkinliğe katılamadan ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Birkaç gün önce de Türkiye’ye Hint kökenli İngiliz yazar Naipaul davet edilmişti. O da Türkiye’ye geldi, ancak Türkiye’de kendisine yönelik tepkiler üzerine açılış konuşmasını yapacağı Avrupa Yazarlar Parlamentosu’na katılmama kararı almak zorunda kaldı. Bu gelişmeler hem çağıranları hem de tepki gösterenleri zor durumda bırakmıştır.
Önemli olan ahlak değil zekâdır diyenler!
Hiç kuşkusuz Kusturica ve Naipaul yetenek ve başarıları yüzünden çağrılmıştır. Yani bu ikiliye çağıranlar “Halo etkisi” altında kalarak bunu yapmamışlardır. Daveti yapanlar bir anlamda bu iki şahsın ahlaki ve insani yönden sorunlu olmalarını çağrılmalarına engel bir sakınca olarak görmemişlerdir. Bu zatlar çağırılırken onların ahlaki ve insan özellikleri bilinerek yapılmıştır. Daha açıkçası bu daveti yapanlar “bu şahısların ahlaki ve insani zafiyetleri değil sanatları ve yetenekleri önemlidir” demişlerdir. Bu durum daveti yapanların zekâyı ya da yeteneği ahlaktan daha fazla önemsediklerini göstermektedir. Halbuki, zeka her şey demek değildir.
Sömürge kafalılık!
Bu durum toplumun hassasiyetlerini ve reflekslerini test etmek için de birileri tarafından yapılıyor olabilir. Nedeni ne olursa olsun yapılan davet de yanlıştı, davetlilere konuşma imkanı sağlanamaması da. İki yanlış da bir doğru etmiyor.
Bu tespitten başka bir husus daha var. Özellikle davetliler arasında olan Naipaul’un Türkiye’de bazı aydınlarla örtüşen özellikleridir. Naipaul, kendi ülkesinden, nefret eden bir insandır. Hatta yalnız kendi ülkesinden değil Batı adına Doğu’dan nefret etmektedir. Buna mukabil Batı’yı adeta kutsamakta ve yüceltmektedir.
Naipaul, “Tarihte hiçbir emperyalizm, İslam emperyalizmi ile kıyaslanamaz” diyor. Kendisi katıksız İngiliz emperyalizminin hizmetkarı olarak bunları söylüyor. Tam bir sömürge aydını kimliğinde konuşuyor. Dahası var. İslam’ı sonradan kabul eden ulusların kendi geçmişlerini, geçmiş kültürlerini imha ettiklerini iddia ediyor.
Aklına gelmemiş olacak ki Aztek, İnka ve Maya uygarlıklarını Müslümanların yok ettiğini söylemedi.. İyi ki Dünyayı bir baştan diğerine İngilizlerin değil de Müslümanların sömürgeleştirdiğini söylememiş. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sırasında katledilen milyonlarca insandan da doğu kültürünü sorumlu tutmamış.
Aslında Naipaul bizim aramızda yaşayan liberal aydınlardan birisi gibidir. Bizdekilerin renkli kopyasıdır. Yerli Naipaul’larla kolkola olan “İslamcı” aydınların yabancı Naipaul gibilere tepki göstermesi de izaha muhtaç bir çelişkidir.
Not: Bir insanın sahip olduğu bir olumlu ya da olumsuz özelliğinin etkisi altında kalınarak, o insanla ilgili genel bir yargının oluşmasına ve diğer özellikleri için de bu yargı altında karar verilmesine Halo Etkisi denir. Örneğin, ahlaklı olduğu bilinen bir insanın bu özelliğinin etkisi altında kalınarak onun aynı zamanda cesur ve zeki olduğunun sanılması durumu Halo etkisiyle ilgilidir.