İki buçuk değil, iki partili sistem...

"Geçmiş olsun. Atı alan Üsküdar'ı geçti. Artık koalisyon yok. CHP'nin iktidar hayalleri bitti artık. Sıkıyönetim, sıkıyönetim mahkemesi, örfi idare de yok. Dahası, MHP de, HDP de barajı geçemez. MHP'den ayrılanlar ayrı bir parti kursalar da, onlar için de durum aynı."

Abdurrahman Dilipak referandumun asıl hedefini bu satırlarla dile getirdi. Haklı. Hedef başından beri iki partili bir sistemdi, bunun için en önemli adım 16 Nisan'da atıldı.

Kimileri iki buçuk parti dese de Erdoğan iki partili sistem hayalini 2011'de şu sözlerle dile getirmişti:

"Bu sistemi faydalı buluyorum. Çünkü ikili sistemde parlamentolar daha etkin işliyor. Yönetiminde de istikrar söz konusu oluyor. ABD'ye bakın, kanunlar nasıl çıkıyor."

Peki 16 Nisan referandumunda AKP ile birlikte hareket eden MHP'li yetkililer bu "niyet"i göremedi mi? "Göremedi mi?" diyorum, çünkü niyet "okunma" aşamasını çoktan geçmişti; her şey gayet açık bir şekilde ifade edilmişti yıllar önce AKP tarafından.

İki partili bir sistemde bu haliyle ikinci partinin MHP olmayacağını söylemek kehanet olmaz. Bahçeli de bu durumun farkında olduğunu 2010 referandumunun ardından yaptığı bir açıklamasında şu sözlerle ifade etmişti:

"...Yeni bir süreç başlamıştır. İki partili bir rejime gidilmesi için çalışma yapılıyor. Bir anlamda MHP'yi kurban etmeye çalışan bir anlayış var. Partimize karşı tasfiye hareketi var. Bunu Milliyetçi Hareket Partililer ve ülkücüler görecektir."

16 Nisan sonuçları gösteriyor ki MHP'lilerin büyük çoğunluğu Bahçeli'nin temas ettiği "tasfiye hareketi"ni gördü.

"Önce ülkem ve milletim" düsturunu kalkan edinip Ülkücü iradeyi etkilemek isteyenlere "Önce ülkem ve milletim" diyerek bu uğurda partilerinin "resmi" görüşünü dikkate almadılar.

Aslında referandumun en önemli sonucu Ülkücü kalabalıkların "lidere itaat" eksenine oturmuş Türk siyasetine verdiği bu tarihi "ayar"dır.

Ülkücülerin "teşkilat disiplini"ni koşulsuz itaat olarak algılayan Türk siyaseti Ülkücü hareketten demokrasi dersi aldı. Böylece MHP'liler "sivil siyaset"in nasıl bir şey olduğunu Türkiye'ye uygulamalı olarak göstermiş oldular.

Ülkücülerin bu özelliğinden bîhaber yaşayanlar Türk Milliyetçiliğinin beslendiği bu fikri havzada "biat" kültürünün kök tutamayacağını da bu sayede öğrenmiş oldu.

**

Referandum süresince hep yazdık: Asıl hesap MHP'nin devre dışı bırakılması, "tabela" partisi hükmüne indirilmesidir.

Bunun için ilk adım referandumda "evet" çıkması idi.

İkinci ve en kritik adımı, MHP'nin içindeki muhaliflerin yeni bir parti kurması için "tahrik" edilmesinde. Birileri Milliyetçi sağda "yeni parti" fikrini kaşıyıp duruyor.

Bu sadece MHP dışından gelen bir tazyik değil, "içerdeki" "ihraç ve tasfiye" mekanizması da bunu "tahrik" ediyor. Siyaset yapmak isteyen insanları dışarıya atarsanız ya başka bir siyasi organizasyona gider ya da kendini ifade edebileceği yeni bir yapı inşa eder.

Herkes bizim gibi "MHP yoksa, otururum köşemde!" demeyebilir.

Buradaki tezgâhı görmek gerekiyor. Eğer MHP yönetimine hâkim olan bu tasfiye zihniyeti devam ederse Milliyetçi sağda yeni bir parti kimseyi şaşırtmayacak.

Bu da zaten baraj sınırlarına kadar düşen MHP için tehlikeli bir durumdur. Bunun tedbiri ihraçlara son vererek, verilen ihraç kararlarının geri alınmasından geçiyor.

Yeni bir siyasi partinin ne var olana ne de var edilecek olana fayda sağlamayacağını, "iki parti" hayaline can suyu vermekten başka işe yaramayacağını herkesin görmesi gerekiyor.

O yüzden herkesin sabırlı ve dikkatli davranması gerekiyor.

Üçüncü adımı "dar bölge" seçim sistemi olacaktır. Hükümetin bir dönem "dar bölge" için hazırlık yaptığını biliyoruz. Hatta bölgeleri bile çalışmışlardı.

MHP'nin dar bölgeli seçim sisteminde CHP ve AKP arasında ezileceğini görmemek siyasetin gerçeğinden bîhaber olmaktır.

MHP'nin mevcut konjonktürdeki durumunun farkında olan MHP'li yetkililer seçim barajının düşürüleceğini umut ediyor olabilir. Bu konjonktürde AKP'nin barajı düşürmeyeceğini görmemek de siyasetten bîhaber olmaktır.

Rakibin merhametine güvenerek siyaset yapanların sonunun ne olacağını düşünmekte fayda var...

Yazarın Diğer Yazıları