İki bin denizci tasfiye edilecek!..
Uzun duruşmalar sırasında hemen her biriyle akraba gibi olduk. Kuleli ve Harp Okulu’ndan arkadaş ve ağabeylerimin dışında hava ve denizcileri hiç tanımıyordum. Nitekim Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’de tutuklu bulunanların çoğunluğu duruşma salonunda ve hapishanede tanıştılar.
Niçin tutuklandıklarını, hangi sebeplerle tasfiye edilmek istediklerini anladığım denizcilere hayranlık duymaya başladım. Türk Ordusu içinde en rahatları gibi görünse de gerçekte en meşakkatli görevi bahriyeliler yapar. Aylarca süren seyir esnasında geceleri-gündüzleri olmadığı gibi hafta sonu tatilleri, bayramları bile olmaz. Yüreğinde vatan ve deniz sevgisi olmadan yapılacak iş değildir. Bu yüzden askerlik tercihi ile karşı karşıya kalan gençler sanıldığının aksine denizcilikten uzak durur. Deniz Lisesi ile başlayan öğrenim süreci, Deniz Harp Okulu’nda sonlanmaz. Eğitim ve öğretimin sonuna gelindiğinde yarıdan fazlası elenmiş, ya da kendi istekleriyle zora katlanamayarak ayrılmışlardır. İşte bütün bunlar yüzünden Bahriye’ye sızmak da güçtür. Fakat düşman sızamadığı mevzilere taarruzu artık başka yöntemlerle yapıyor. Digital terörle beraber, sahtecilik, yardımcı sınıfların kullanılması ve işbirlikçileri devreye sokup, ele geçiremedikleri kaleyi imha etmeye çalışıyorlar. Hem de insanın değil, şeytanın bile aklına gelemeyecek metotlarla...
“Balyoz” Davası ile ilgili digital terörün izlerini sürüp gerçeklerin aydınlatılması ile ilgili çalışmalarım esnasında “Digital Terör” adını verdiğimiz bir de kitap yayınladım. Başta J.Kur.Alb. Mustafa Önsel ve Hv.Plt.Kur.Alb. Cengiz Köylü olmak üzere sahteciliği kanıtlayan belgelerin sayısı iki bini geçti. Denizcilerinkini ihmal etmişim. Tuğamiral Ali Sadi Ünsal bu konuda hiç de geri kalmayarak özellikle Donanma Komutanlığı aramalarındaki sahtecilikleri ortaya çıkardı. Donanmanın kalbi-beyni sayılabilecek İstihbarat-İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Şubesi’nde ele geçirildiği iddia edilen ve on çuvala doldurulan belgelerdeki parmak izlerinin peşine düştüler. İşin ilginç yanı bu esnada sahtecilik çetesinin içerideki işbirlikçilerini bile tespit ettiler. Personelin parmak izlerinin alınması taleplerine halen cevap yok. Hangi personelin hangi gün ve saatte izne çıktığı, yerine bakanların durumu-sicili, arama yapılan odanın anahtarları, savcılığa yapılan e-ihbarın gün-saati, aramada elleriyle koymuş gibi bulunması, bulunduğu söylenen HD’ler üzerindeki parmak izleri, soruşturma açan hakim ve savcıların başka sebeplerle tutuklanması, tehdit ve şantaja maruz bırakılmasına kadar dudak uçuklatacak yüzlerce belge var... Avukat Mithat Tombak’ın hukuki girişimleri esnasında görevden alınan, emekli edilen, tayini çıkan savcı ve hâkimlerden tutun da, söz konusu odanın sorumlularına kadar olağanüstü kurgulanmış olmasına rağmen hukuki deliller bırakan çete elemanlarıyla ilgili binlerce sayfalık belge görmezden geliniyor.
Balyoz Davası kapsamında 9 hâkim sınıfı subay (5 denizci-4 havacı) sanık durumunda tutuklu iken ceza almışlardır. Bunların bir kısmının görevde iken TSK içerisindeki çetelerin ortaya çıkarılmasında çok önemli rolleri olmuş ancak soruşturmaların son aşamalarında kendilerini sanık olarak bulup, hapsi boylamışlardır. Donanma Komutanlığı askeri savcılarından biri de çetenin peşini bırakmak istememiş ancak tehditler karşısında geri adım atmak zorunda kalmış; buna rağmen İzmir’de yürütülen sözde casusluk soruşturması kapsamında tutuklanmıştır. Bir kısım hâkim sınıfı subaylar, bu olaylar başladığında imzasız mektuplar ve e-postalarla tehdit edildiklerini, baskı altında olduklarına dair şikayet dilekçelerini bağlı oldukları Milli Savunma Bakanlığı’na göndermişlerse de sonuç alamamışlardır. Bir kısım askeri savcılar da bazı askeri personele yapıldığı gibi yakınlarına atılacak iftiralarla tehdit edilmişlerdir. Görev süreleri bitmeden kendi isteği ile emekliye ayrılanların sayısı her geçen gün artmaktadır. İşte bu gerçekler karşısında Donanma Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın söz konusu arama ve soruşturma kapsamında açtığı davayı ucu açık kalacak şekilde kapatması sürpriz olmamıştır.
Aslında yapılmak istenen 2000’e yakın Deniz Kuvvetleri personelinin tasfiye edilmesidir. Bu listeler sözde Balyoz darbe planının eklerinde yer almaktadır. Söz konusu listelerde adı geçen her kim varsa, açılmış veya açılacak bir başka davanın içerisinde kendini bulacak ve tasfiye edilecektir. Cezaevine girmelerini belki engelleyebilecek tek seçenek ise TSK’dan bir şekilde ayrılmalarıdır. Bu konuda bazı yüksek rütbeli komutanların “ayrılanlara gereken kolaylığı yapacağız” mealindeki konuşmaları, emeklilik ve istifa için teşvikleri de kulağımıza gelmektedir.
“Bir Pusunun Öyküsü” nü yazmaya, digital terörün izlerini sürmeye devam edeceğim.