İhsanoğlu ve Orta Doğu
Orta Doğu’nun ne denli bir “bataklık” ve insanlık için ne kadar “tehlikeli” bölge olduğunu artık herkes biliyor ve kabulleniyor.
Özellikle, Türkiye’nin içinde bulunduğu konum, büyük bir önem arz ediyor.
Etrafı isyanlarla, çatışmalarla, hatta istilalarla çevrili bir Türkiye ne yazık ki şimdi tehditler altında bulunuyor.
On yıl kadar öncesine kadar büyük bir “caydırı” kabiliyetine sahip olan Türkiye’nin sınırlarında silahlar hiç susmuyor.
Komşu ülkelerde, askerlerine çuvallar giydiriliyor, pilotları, şoförleri ve diplomatları kısacası vatandaşları kaçırılıp, pazarlık konusu yapılıyor.
Oysa, Türkiye’nin eskilerde komşu ülkelerde “kırmızı hatlar” çizecek, en ufak bir sapmada notalar verecek hatta asker gönderecek bir “caydırıcı” güce sahip olduğu artık sadece hatırlanıyor.
Gerçekten de; Türk dış politikası, AKP iktidarı ile birlikte ekseninden kayarak hâlâ meçhul ve tehlikeli “ham hayallere” tırmanıyor.
Tabii ki Orta Doğu gibi karmakarışık bir coğrafyada, herkesin istediği dış politikayı güdemeyeceği biliniyor.
Ne var ki, “sıfır” hale gelen Dışişleri Bakanı ve onun patronu Türk dış politikasını içinden çıkılması zor bir atmosfere soktuğu da kabul ediliyor.
Her şeyden önce, Türkiye’nin bu feci durumdan kurtarılması gerekiyor.
Büyük politik bilgi, çevre, hüner ve sabır gerektiren bir dış politikanın uygulanabilmesi için aktörlerin değişmesi kaçınılmaz bir koşul oluyor.
Bir Cumhurbaşkanı seçimine gitmeye hazırlanan Türkiye, bu fırsatı yakalama aşamasını yaşıyor.
Açıkçası, halk şayet serinkanlı davranıp Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanlığı makamına seçerse, Türkiye’nin Orta Doğu’daki pozisyonu yeni bir profil yakalaması mümkün görünüyor.
Zira, uzun yıllardan beri yakından tanıdığımız İhsanoğlu’nun ne derin bir bilgiye, sabıra, ikna kabiliyetine ve uyuma sahip olduğunu bilenler, bu görüşümüze tereddütsüz katılıyor.
İhsanoğlu’da daha ilk beyanında, Orta Doğu ile ilgili konumunu belirtiyor.
Televizyonda yapılan mülakatta Taha Akyol’un son yıllarda Orta Doğu’da meydana gelen ve Arap Baharı olarak anılan olayları sorusuna, İhsanoğlu’nun “Arap Baharı’nın gelmesi için daha çok uzun yolu var. Bu ifade yanıltıcı. Bunun adı Arap diktatörlerin sonbaharı. Şiddet, terörizm, mezhepçilik, dincilik üzerine oynanıyor. Harita çatlıyor. Irak defacto olarak üçe bölündü” demesi bir işaret sayılıyor.
Başbakan Erdoğan’ın IŞİD ile ilgili her hangi bir ters yorumu yokken İhsanoğlu’nun dedikleri dikkatleri çekiyor:
“Bugün IŞİD denen terör çetesi Amerikan işgalinden sonra ortaya çıktı. Bunlar çok tehlikeli şeyler. Bu bölünmelere çok dikkat etmemiz lazım.”
İhsanoğlu, Türkiye’nin İsrail ve Filistin politikasında tarafsız olması gerektiğini söyleyerek, şu ifadeleri kullanıyor:
“Siz bir tarafı tutarsanız bunlar barışınca siz kötü olursunuz. Orta Doğu’da bütün taraflarla iyi münasebet kurmalıyız. İsrail’in realitesini tanıyan ilk devletlerden biri Türkiye’dir.
Arap ülkelerinden de İsrail’i tanıyan çok devlet var. Tanıyan ya da tanımayanlar Türkiye ile ilişkilerinin lehlerine olduğunu, Kudüs işgal edildiği zaman koruyabilecek tek devlet Türkiye idi. Türkiye taraf tutmamalı. Arabuluculuk yapan bir konumda olmalı.”
Görülüyor ki, bir televizyon programında bile İhsanoğlu, Orta Doğu ile ilgili çözümler getiriyor.
Üstelik, ne kimseye çatıyor, ne “hamasi” kelimeler kullanıyor, ne şiddetleniyor, ne bağırıp çağırıyor.
Ekmeleddin İhsanoğlu düşüncelerini açıklarken, Başkanlık yerine Parlamenter sistemi savunduğunu da belirtmesi, Türkiye’ye rahat nefes aldırıyor.
İhsanoğlu’nun, Anayasa ile ilgili sözleri de endişeleri gideriyor:
“Cumhurbaşkanı seçilecek kişi bugün Anayasa’nın 104. maddesine göre seçilecek ve yemin edecektir. Bu Anayasa yürürlükte olduğu sürece buradaki görevleri yerine getirecektir. Bugün insanlarımız endişe duymaya başladı. Bir içeride siyasetin gerginleşmesi, iki etrafımızda bu bölünmeler vatandaşımızı çok rahatsız ediyor.”
Orta Doğu’ya bakış açısı bile İhsanoğlu’nu öne çıkarıyor.