Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

İHD/PKK İstedi, AB Dayattı, Türkiye yaptı (3)

* Öcalan'ın yeniden yargılanması,

AB'nin böyle bir görevi yoktur. AİHM temyiz mercii değildir, kararlarını AB değil Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi takip eder. Devlet Güvenlik Mahkemesi heyetinde "askeri yargıcın" bulunması gerekçesiyle AİHM Büyük Dairesi, Başkan dahil 6 oya karşı 11 oyla yeniden yargılama tavsiyesinde bulundu. Kararda ilk defa, "Eğer spesifik bir önlem alınacaksa, o zaman tabii her durumun kendi 'özel koşullarını' dikkate almak gerekir" ifadesine yer verildi. Bu çok önemlidir. Türk hukukunda yeniden yargılama; dosyasındaki önemli bir delilin değerlendirilmemesi ve davanın seyrini değiştirecek yeni bir delilin bulunması halinde yapılır. Buna rağmen, kendi hukukumuzu çiğneme pahasına teröristbaşı yargılandı ve tekrar idam kararı verildi. Tüm AB kararlarında olduğu gibi. Yetmedi AP, "Bay Öcalan'a verilen cezayı la­netler..." kararını aldı. AB'nin terörle ilgisi her adımda önümüze böyle çıkıyor.

* MGK Kanunu'nun ulusal güvenliği tarif eden 2a maddesi ile TSK İç Hizmet Kanunu'nun Cumhuriyet'i koruma ve kollama görevini düzenleyen 35'inci maddenin değişmesi.

AB'yi ilgilendirmez. Çok hassas bu iki değişiklikle devletimizin bağımsızlığı ve milletimizin birliğinin tehlikeye düşeceği açıktır. Şöyle ki, MGK Kanunu'nun amacını belirleyen ve ulusal güvenliği tarif eden 2a maddesinin iptali ile Kurul işlevsizleşecektir. TSK'ın İç Hizmet Kanunu'nun Cumhuriyet'i koruma ve kollama görevini düzenleyen 35'inci maddeden iç güvenliğe dair görevin iptaliyle ülkemiz iç darbe, tehdit ve tehlikelere karşı korumasız hale gelecektir. Bu taleplerin gereği yapılmıştır.

* 15-17 yaş arasındaki cinsel ilişkiye giren çocuklara hapis cezası verilmemesi,

Türkiye "Çocuk Haklarına Dair sözleşmeyi" 1990'da imzaladı, gereğini yapmaktadır.

Sözleşme'nin 17, 29 ve 30. maddeleri hükümlerini T.C. Anayasası ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Anlaşması hükümlerine ve ruhuna uygun olarak yorumlama hakkını saklı tutmaktadır.

* Komşu ülkelerle ilişkilerde, ulusal güvenlik stratejinin belirlenmesi ve uygulanmasında ordunun değil, sivil otoritenin ve sivil toplum örgütlerinin belirleyici olması.

* AB'nin müdahale yetkisi yoktur. Dış politika egemenliğin bir parçasıdır. Ulusal Güvenlik stratejisi, uzmanlık ve mahremiyeti gerektiren önemli bir konudur. TSK ve ilgili organlar hazırlar, siyasi otoriteye/hükumete sunar. Sivil toplumlar Komşu ülkelerden kasıt, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs Rumları, Ermenistan, Irak ve 1999'a kadar Suriye'dir.

* Cumhurbaşkanının MGK'ya ve Kıbrıs konusundaki olağanüstü devlet zirvelerine de başkanlık etmemesi,

AB dayatmalarının ahlakı böyle. Herhalde Türkiye'yi sömürgesi sanıyor. Devlet zirvelerine kimin başkanlık edeceğinden size ne? Hangi müktesebatta böyle bir ibare var?

* Kürt azınlıkların, diğer azınlıklara tanınan hak ve özgürlüklerden tam olarak

yararlanmasına imkân verecek tedbirlerin alınması,

Kürt kökenli vatandaşlarımız "azınlık" değil, çoğunluğa mensup, eşit ve şerefli Türk vatandaşıdırlar. Ayrıca Viyana Konvansiyonuna göre "azınlığın" tespiti ilgili devlete aittir. Lozan'da da "azınlığımız gayrimüslimler" dedik, kabul edildi. "Etnisite" diyemiyorlar, dünya hukukunda millet gerçeğinin dışında böyle bir kavram yok. Açıkça "PKK'yı devletleşmemiz" isteniyor.

* AB'nin Türkiye ve bölge ülkeleriyle ilişkilerinde Türkiye'de ve diğer bölge

ülkelerinde bulunan kayda değer Kürt azınlıklar ile AB'deki mevcut Kürt diasporasını, dikkate alacak olması,

Türkiye'nin bütünlüğünü hedef alan bir dayatma. Meğer "AB'de Kürt diasporası" varmış. Biz, AB'yi kanun kaçağı teröristlerin sığınağı sanıyorduk. Kürt kökenli vatandaşlarımız, "azıklık" değildir. Tıpkı BOP'da olduğu gibi, Irak, Suriye, İran ve Türkiye'deki 4 parçadan kukla devletin kurulması için Türkiye'den yardın isteniyor. Bölünmemizi ve "İkinci İsrail"in peşine düşmüş.

* Rum kesiminin tanınması, Türkiye'nin 'işgal kuvvetlerini' belirli bir takvim

çerçevesinde bir an önce geri çekmesi,

AB'yi ilgilendirmeyen bir sorun. Rumlar, 1960'da kurulan Kıbrıs Cumhuriyetini 1963 darbesiyle yıkıp ele geçirdi, 1974'e kadar süren Türk katliam başladı. Yunan cuntası adayı ilhak için 15 Temmuz 1974'de Kıbrıs'a asker çıkardı. Türkiye, bu ikinci darbeyi ve yaygın katliamı önlemek üzere Londra - Zürih anlaşmasından doğan yetkisini kullandı, 20 Temmuz'da müdahale ederek, Rum-Yunan oyununu bozdu. Buna rağmen AB; anlaşmalara göre adada güvenliği sağlayan Türk askeri gücüne "işgalci" ve BM anayasasının temel ilkesine göre "kendi kaderini tayin hakkını" kullanarak kurduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne "korsan" diyebilmektedir. Görüldüğü gibi AB, Türk askerinin çekilmesini sağlayarak adanın Rumlara teslimi için çalışmaktadır. Devam edecek

--------

(1) https://www.ihd.org.tr/images/pdf/kopenhag_siyasi_kriterleri_ve_turkiye_mevzuat_taramasi.pdf

İHD, PKK'nın yan kuruluşu bir dernek. "Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye - Mevzuat Taraması" adıyla bir kitabı var. İlginçtir, bu kitabı İHD Genel Başkanı 13 Temmuz 2000 yılında, Ankara'da bulunan AB komiseri Günter Verheugen'e de elden sunuldu. Daha ilginç olan, AB'nin İlerleme Raporlarıyla Türkiye'nin önüne koyduğu bütün şartlar bu kitaptan alınmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları