İhanetle örüldü (!) anayurt dörtbaştan!..
Bu ülkede her gün bir yeni siyasi skandal patlak verdiği için artık ne televizyon ekranları yetiyor anlatmaya ne de gazete köşeleri...
Dünya basınının yazacak haber bulamadığı bir çağda, ekonomik ve politik skandallar içinde çırpınan bir ülkede, medya haber sıkıntısı çekmiyor ama devletin malları da tüketildikçe tüketiliyor!..
İşte tam bu sırada önemli sorular, ekmeğe- işe- refaha muhtaç milyonların kafasını da kurcalamaya devam ediyor...
Soralım o halde; Memleketin tek sorunu yağma mı?.. En büyük sorun yolsuzluk mu, nedir bu başıboşluğa dönüşen ahbap çavuş ve yandaş ilişkileri?..
Nedir bu her alanda devleti soyan pervasızlık, nedir milleti isyan ettiren kanunsuzluklar ve nereye kadar devletteki dehşet verici savurganlık?..
Konu kirli ilişkiler, yolsuzluk - rüşvet- savurganlık olunca, sorular bitmez ve bitmeyecek bu ülkede;
Örneğin; tek sorun yandaşa "ihale" vermek mi, her alandaki kontrolsüz harcamalar mı, bürokraside yapılan hesapsız - kitapsız - insafsız işler mi?.. Ne yazık ki bunlar da değil...
Son aylarda, belediyelerden bürokrasiye kadar her yerde öylesine sarsıcı rezaletler deşifre oluyor ki, "temiz siyaset"in tarihi bile kendinden utanıyor!..
Baksanıza, 31 Mart sarsıntısı bile tek başına nelere yolaçtı, neleri gün yüzüne çıkarttı, kimleri ürküttü ve ürkütmeye devam ediyor?..
Bizzat devletin savurganlığı...
İstanbul'da Ekrem İmamoğlu'nun ve Ankara'da Mansur Yavaş'ın yerel seçimleri kazanmasının ardından, karanlığın kirli sayfaları tek tek açılınca ortaya saçılan yolsuzluklar, başıboşluklar, savurganlıklar, ihale rezaletleri, kiralama skandalları tartışılırken öylesine dehşet verici örnekler deşifre edildi ki, tam anlamıyla mide bulandırıcı...
İstanbul Belediyesi'nde, bürokratların sayısının 3 katı araç kiralanması, bunların bir bölümünün nerede olduğunun bilinmemesi, Ankara'da Melih Gökçek'in bir arkadaşından fahiş fiyatla kiraladığı arsanın yıllarca boş tutulması ve benzer skandallar milletin midesini bulandırmaya yetti de arttı...
Yukarıdaki örneklerin yanısıra, AKP'li belediyelerde yaşanan ve ancak bir bölümü deşifre olan skandallar yerel yönetimlerin yolsuzluk- vurgun merkezlerine dönüştüğünü göstermeye yetiyor...
Evet; Sayıştay'ın etkisiz hale getirilmeye çalışılması da, vurgunculuğun ardında nasıl sistemli bir organizasyon olduğunu anlatmaya yetiyor ama devletin bizzat yolaçtığı skandallar daha da kahredici... Yetim hakkı yerlerde, milletin malı "depolarda" çünkü…
Soruyu yineleyelim; Bizzat devletin kendisi savurganlığa, başıboşluklarla, skandallara yol açarsa, iktidar siyasetinin denetiminde olan bürokraside işler doğru yürüyebilir mi?.. Ne yazık ki hayır...
Milyarlar çöpte mi?..
İşte birkaç gün önce İYİ Parti Milletvekili Lütfü Türkkan'ın, bir soru önergesiyle deşifre ettiği rezalet, yalnızca devlet kaynaklarının kontrolü açısından nasıl başıboşluklar yaşandığını göstermiyor, aynı zamanda bu ülkenin parasının ne kadar pervasızca - bilinçsizce ve cahilce harcandığını da kanıtlıyor...
2013 yılına kadar Marmaray Projesi kapsamında Güney Kore'den ithal edilen ancak "gerekli uzunlukta ray-makas sistemi olmadığı için" hizmete alınamayan 10'lu vagondan oluşan 38 tren seti Haydarpaşa ve Edirne Gar müdürlüklerinde atıl durumdaymış... Yani çöpte!!!
İYİ Parti Milletvekili Türkkan'ın, "bu vahim skandalla ne kadar kamu zararı oluştuğu" konusundaki sorusunu yanıtlayan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan, Marmaray Projesi, Gebze-Haydarpaşa, Sirkeci-Halkalı banliyö hatlarının iyileştirilmesi işi kapsamında 34 set 10 araçlı ve 20 set de 5 araçlı olmak üzere toplam 54 set (440 araçlı) tren alındığını, bunlar için "478 milyon 5 bin 400 euro" harcandığını açıklamış...
Peki, bu kadar para ödenen trenler ne haldeymiş?..
Ulaştırma Bakanının bu soruya, "Trenler, düzenli bakım ve temizlikleri yapılarak gare (istasyon) sahalarında depolanmaktadır" diye yanıt vermesi, "ray - makas hatası"nı açıklamıyor ama devlet kaynaklarının, yani milletin mallarının nasıl heba edildiğini kanıtlamaya yetiyor...
Türkkan'ın görevi...
Ne kadar da utanç verici değil mi, devletin milyarlarca lira harcadığı trenler, belli ki hatalı (!!!) projelendirme, kontrolsüz yatırım nedeniyle bir çöp yığını gibi depolara atılmış, kaderine terkedilmiş...
Ortaya çıkan bu skandal, "trenler sahada depolanmaktadır" şeklindeki komik ve yetersiz bir açıklamayla geçiştirilecek kadar ucuz değil... "Ray-makas uzunluğu yetersiz" mi sorusuna kimse yanıt vermiyor!!!
Madem "gerekli uzunlukta makas sistemi"ne sahip değil, o halde bu trenleri kim, hangi projeye dayanarak satın aldı?..
Bu akıl dışı hatayı kim yaptı, bu başıboşluğun, bu kontrolsüz davranışın arkasında hangi zavallı irade, hangi beceriksizlik ve nasıl bir duyarsızlık-bilgisizlik var acaba?..
Memleketin büyük bölümü işsizlik - yoksulluk - açlık girdabında, ekmek alacak para bulamazken, çöpteki trenlerle ilgili üzerine gidilmesi gereken yaşamsal sorular da var...
Devletin parasının çöp yığını gibi depolara atılmasına yol açanlar kimlerdir, bu projeyi kimler yaptı, ihale nasıl yapıldı bunların da ortaya çıkarılması, hesabının sorulması gerekiyor...
Lütfü Türkkan'a ve İYİ Parti'ye bu konuda da büyük görev düşüyor...
Çünkü "Onuncu Yıl Marşı"ndaki, "Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan" satırları, çöpe atılan trenlerle ihanete uğruyorsa, milyarlarca zarara yolaçan böylesi vahim bir skandal bir soru önergesiyle geçiştirilemez…
Lütfü Türkkan, dikkatlidir-duyarlıdır; bulmalı sebep olanları ve gözyumanları, ısrarla üzerlerine gitmelidir...