İhanetin kısa tarihçesi
“Okul kitaplarından Türk kelimesini çıkarın” diyen bakanları da gördük, milli kimliğinden rahatsız olan Başbakanları da. Vatanı, babasının toprağı gibi parselleyip satanı da oldu, Avrupalılar’ın himayesine razı olan da...
Milli iktidar; toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş olan milletin tüzel varlığına yani devlete ait yönetim organlarının, millet menfaatlerine uygun hareket etmesini ifade eder.
Türk Milletinin böyle bir milli iktidarla en son ne zaman yönetildiği gerçekten tam bir muammadır.
İsterseniz 150’likler listesinde on üçüncü sırada yer alan ve Damat Ferit Paşa hükümetinde Milli Eğitim Bakanlığı yapmış olan Rumbeyoğlu Fahrettin’in, Maarif Nazırlığı döneminde “okul kitaplarından Türk kelimesini çıkarın ” emriyle başlayalım.
Sevr denilen esaret sözleşmesine Şurâ-yı Devlet Reisi yani Danıştay Başkanı olarak imza koyan Rıza Tevfik kendisini şöyle tanıtıyor: “Babam Arnavuttu , anamsa Çerkez, bilmeyen var ise öğrensin herkes”.
Acaba bir devlet yöneticisinin bu tavrı günümüzde “ben Gürcüyüm karım Arap” şekline mi dönüşmüş ?
Bu ülkede Sadrazamlık yani Başbakanlık yapan Mahmut Şevket Paşa hatıratında İngilizlerle ilişkilerden bahsederken Kuveyt’e de değinmekte ve “İngilizler Basra vilayeti’ne bağlı küçük bir balıkçı kasabası olan Kuveyt’i liman olarak bizden istiyordu. Koskoca Britanya İmparatorluğu ile bir balıkçı kasabası yüzünden bozuşmak doğru değildi. Kuveyt’i verdik gitti” diyor.
Sanki babasının tapulu malını hibe edermiş gibi anlatmış. Ne acı ve hazin değil mi?
Devam edelim isterseniz, Osmanlı-Türk Devletinin son dönem yöneticilerinden Şeyhülislam Cemaleddin Efendi hatıralarında “... İstanbul’da bir takım gençler, Türk milliyet ve egemenliğinin gelişmesine hizmet için dernek ve cemiyetler kurdular. Ülke çıkarlarına uygun olmayacak biçimde yayınlar yapmaya başladılar... Devlet-i Osmaniye tabiri yerine Türkiye ve “Genç Türk Hükümeti” tabirlerini kullanmaya başladılar” demektedir. Bu zat-ı muhteremde milli kimlik ve tavırdan çok rahatsızmış anlaşılan...
En açık sözlü olan ise Meclis-i Mebusan’ın Rum milletvekili Boşo’ymuş. Adam açıkça “Osmanlı Bankası kadar Osmanlıyım” diye yiğitçe, konuşmuş.
İngiltere 1895 yılında Osmanlı-Türk Devletinin hükümran olduğu Sivas, Elaziz, Erzurum, Bitlis, Van ve Diyarbekir illerine bir Avrupalı genel komiser atanması için Ruslara ve Fransızlara öneride bulunur. Bizim iktidara sormaz bile. Kara mizah değil mi ?
Bu gün Yeni Osmanlıcılık peşinde koşanlara bu olay ithaf olunur. Eğer satılmış değillerse onlara Türk Milletinden özür dilemek için bu da iyi bir fırsattır.
Osmanlı döneminde bu işler böyle cereyan eder de, Cumhuriyet döneminde etmez mi sanırsınız...
En basit örneklerden biri Devlet Başkanı Kenan Evren’in ABD Dışişleri Bakanı Alexander Haig ile şahsi arkadaşlığını bahane ederek Yunanistan’ın Nato’nun askeri kanadına dönüşüne, milli menfaatlere aykırı bir şekilde izin vermesiydi.
12 Eylül’den sonra çok partili hayata geçişte Alexander Haig ve Henry Kissinger’in, Turgut Özal’ın önünü açan diğerlerini de veto ile yasaklı hale getiren dostça tavsiyeleri kitaplarda yazılıdır. Özal’da, bu destekle, Kemal Derviş ve Sherman Robinson’ın 1978’de hazırladığı Dünya Bankası raporuna dayanarak aldığı 24 Ocak 1980 kararlarını hızla uygulamaya koydu.
Son örneğimiz ise gazeteci Aslan Bulut’tan. Bulut köşesinde defalarca yazdı: “AKP’nin programı ABD’de hazırlandı” diye. Cevap istedi ancak benim bildiğim henüz cevap alamadığıdır.
Herhalde Kevin Costner’in “açılımı destekliyorum” mesajı Aslan Bulut’a cevap gibi oldu.
* Özcan Pehlivanoğlu
+++++++
Yarım hoca dinden, yarım hekim candan eder
Hükümetin “Kürt açılımı” söyleminden sonra, tv’lerde ve gazete manşetlerinden köşe yazılarına kadar uzanan, bu ülkenin birliğine ve dirliğine karşı olmadık laf madrabazlığıyla kast eder hale geldiler.
Gelin hep birlikte bunların kim olduğunu irdeleyelim...
1)Devlet adamlığı yerine, politika yapmayı seçen, tarihten ve tarih şuurundan nasibini almamış siyasetçiler... yarım hoca dinden yarım hekim candan eder misali, bugün siyaset yapan politikacılar da, ülkemizin birliğine halel getirecek söz ve eylemlerin içindeler!..
2) Bu ülkenin ekonomik sisteminin kendilerine sunduğu zenginlikleri kaybetmeme refleksiyle hareket eden faizden beslenen zenginler kulübünün üyeleri...
3)Tanzimat’tan beri “batılılaşma sevdası” uğruna akıl almaz tavizler veren ama bir türlü bu sevdalarına kavuşamayan, liberal-kapitalist düşüncenin insanları...
4) Doğudaki illerimizde ayaklanma provası yapmaktan çekinmeyen PKK-DTP eksenli politika yapanlar...
5) Çile çekmemiş, kopyacı, ezberci, iktidar nimetlerinden her ne pahasına yararlanmayı kendisine şiar edinmiş, tv’lerde ahkam kesen, gazetelerde yazı yazan o mukaddes ismin arkasına saklanan “İslamcı!” zümre...
Daha uyanık olmayı, susmamayı ve konuşacak günün yaklaştığının farkına varmış olmamız çok önemli bir gelişmedir benim için...
Bugün ülkemiz de olup bitenleri, birileri “hazmettirmek” isteyebilir ama ben inanıyorum ki, bu ülkenin insanın kalbi her şeye rağmen, millet ve memleket aşkıyla çarpıyor, yaşanılanlardan ızdırap duyuyor...
* Abdurrahman Akın
+++++++
Aydınların nefesi yarı yolda tıkandı
Yakup Kadri, 1922 yılında yazdığı bir makalesinde bir soru sorar:
“Acaba günün birinde çelikten bir kalem bu mevzulardan birini bir tunçtan levha üzerine hak edebilmek mazhariyetine erecek midir?”
İftiraları abideleşti
Ermenistan’da Erivan metrosuna indiğinizde, Rusya’nın Fransa’nın parklarında, üniversite salonlarında tarihin abideleşmiş sayfalarını görürsünüz. Paris’in meşhur “Pere La Chese” mezarlığının girişindeki Ermeni abidesinin kitabesinde şu cümle yazılı: “Fransız milletinin millî menfaati uğrunda, Anadolu, Kafkaslar ve Ortadoğu’nun Adana, Muş, Siirt, Van, Erzurum, Kars, Ardahan, Trabzon, Yozgat, İstanbul’da, Türklere karşı savaşan ve ölen Ermeni dostlarımızın hatırasına.”
Sevr sarayı önünde, Ermeni abidesinin üzerinde “Genç Türk Hükümeti tarafından 1915 yılında katliâma tabi tutulan bir buçuk milyon Ermeni’nin hatırasına” cümlelerini okuyabilirsiniz.
Kars heykeli karşısında
Kars’ta “Fethiye Camii” olarak adlandırılan kilisenin meydanına diktikleri ünlü Kars Heykeli’nin üzerinde ne güvercin uçuran bir Rus askeri ne de elinde çiçek buketi bulunan Ermeni kızları vardı. Kaidenin üzerinde bronz ve granitten iki heykel vardı. Bunlardan biri Kars kalesine Rus bayrağını çeken askerin heykeli idi. Ayağının altında Osmanlı sancağı ve elinde Rus bayrağı, Erzurum-İstanbul yönüne ilerleyen şekildeydi. İkinci heykelin figürü ise Çarlığı temsil eden bir kartalın, gönderini kırarak düşürdüğü Türk bayrağını gagası ve pençeleriyle parçalıyor hâldeydi. Abidenin etrafına ise Allahuekber’de donan askerlerden geriye kalan Osmanlı topları diziliydi. Abidenin ve kilisenin açılışına gelen Çar II. Nikolay’ın emri ile bu toplar ters olarak sıralanmıştı. Bundan murad, kiliseyi ve abideyi görmeğe gelen kimselerin topların üzerindeki Osmanlı tuğralarını görerek Türklere ait olduğunu anlamalarını temin etmekti! Mehmet Emin Yurdakul’un “Kars Heykeli Karşısında” adlı şiiri bunun feryâdıdır.
Doğunun en büyük şehri ve en büyük üniversitesine bakınız: Koca Erzurum şehrinde 93 Harbi, Sarıkamış Harekâtı veya Birinci Dünya Savaşı ile ilgili ne var?
Rusların, Ermenilerin işgal, istilâ, zulüm ve yağmalarını yeni nesillere anlatmak Ruslarla, Ermenilerle barışmamak, iş birliği yapmamak demek değildir. Savaşılan, dövüşülen bir ülke ile barışmak, işbirliği yapmak, dostluk kurmak için tarihi unutturmak mı gerekir?
Büyük önder Atatürk nutkuna Rumların, Ermenilerin hıyanetini anlatarak başlar. Yarının Irak yöneticileri, Amerika veya diğer işgal güçleriyle barışıp işbirliği yapmak için, bugün kendilerine yapılanları tarihlerinden çıkarıp atmaları, unutmaları mı gerekir.
* Doç. Dr. Ali Kafkasyalı
+++++++
Gazetecinin namusu
“Türk Milleti mesleksiz ve mesnetsiz bir millettir” diyen var. “Vatanı bir kadın memesine satan” var. Atatürk’ün anasına dil uzatan tefçi rakkaseler var. TSK’ya küfür eden Belçika yalakaları var. ABD mafyası Bilderberg’in binbirsurat oğlu var. “Amerikalıların cinsel organı bile bizimkinden büyüktür” diyen var. Alman istihbaratçı Hofman’ın esmer yavrusu olan var. Pentagon beslemesi MOSSAD armalı muhbirlik uzmanı var. PKK müşaviri var. Yeminli Cumhuriyet düşmanı var. “Cumhuriyeti Türk milleti kurmadı” diyen var. Ruhunu ve kalemini AB-D’ye satan var. AB’nin Türkiye casusu Karen
Foog’un “şekerim” oğlanı var.
Conilerin gelini var.
Ama Atatürk’ün torunları ve Hasan Tahsin’in mirasçıları da var.
Ne mutlu Misak-ı Milli topraklarımıza ki nice El Zeydi’leri vardır. Uğur Mumcu’lar bu uğurda şehit olmuşlardı. Bugün Ümit Zileli, Rıza Zelyut, Hikmet Çetinkaya, Bekir Coşkun, Necati Doğru, Emin Çölaşan, Mustafa Mutlu, Melih Aşık, Arslan Bulut ve Selcan Taşcı gibi yurt sevgisine bereket katan gazeteciler, Nihat Genç gibi yazarlar yurt sevgisini haykırıyorlar.
* Süleyman Çelikcan
+++++++
Taraf’ın çocuğu
Aynaroz kadısı gibi ahkam kestiriyorlar sana.
Vermişler eline kanlı bir
kalem, yazıyorsun Türk’e
küfürlü.
Diğer elinde kör makas, kesiyorsun Türk’e dar kefen, o da mühürlü.
Ayağımdaki çarığa rağmen, sana kendini Türk belleyip de sana Türkleri anlatamayanların yerine teklif ediyorum: seni Türkleri aşağılamak adına işkilleyen zevatın en ulemasını da yanına almak kaydı şartıyla, sen sahiplendiğin azınlığı, bende ahlaksızlıkla nitelediğin Türkçüleri temsilen açalım pandoranın kutusunu.
Yeryüzünde bu kadar
genetiği uyuşuk hain bir
arada arasan bulunmaz.
Sakın üzerine alınma
çocuk...
Atalarımdan duymuştum “yarası olan gocunur, hayali olan avunur”.
* Ozan Cengiz
+++++++
Beynini kiraya verme
Beynini ele geçirmelerine izin vermeyeceksin, hele ki kiraya hiç vermeyeceksin. İnsanlığını una, şekere, elektroniğe hele ki 3G’ye satmayacaksın. Çaban “insan olmak” için olmalı. İnsan ol ki ben neden sürüdeyim diye sorgula ve hatta sürüden ayrılmayı başar. Neden / Niçin / Nasıl diye sormaya başla. Sürüden ayrılmazsan bir bakmışsın uçurumun dibine doğru süzülmeye başlamışsın. Kendini kandırma... Sen, Hazerfan Ahmet Çelebi değilsin, hele ki 17’inci yüzyılda hiç değilsin. 21’inci y.yılda olmamıza rağmen sen ilkçağdasın. Farkında değilsin beni de oraya çekiyorsun.
* Nihal Tabak
+++++++
GÜNÜN SORUSU
Başbakan, “Birinci köprüye de ikinci köprüye de karşı çıkanlar utanmadan o köprülerden geçiyorlar” dedi. Bir başbakan halkının bir kesimine “utanmaz” dediğinde o ülkede
kıyametin koparılması gerekmez mi?
* Ali Çetin
+++++++
MİNİ YORUM
Ne dediğini bilmediği belliydi
Müjde Ar açıkladı. Sezen Aksu’nun şehit anneleri, şehit eşleri, evlatları, vatanı için canını gözden çıkarmaya hazır olanlar gibi “açılım karşıtları” nı iki cihanda lekeli ilan ettiği telefon konuşması, dört kadeh attıktan sonra yapılmış. Ne dediğini bilmediği her halinden belliydi zaten...