İhanet platformu

Aktar: Milliyetçilik bizi acılara götürür

Çandar: Kürtçe resmi dil olsun

Türköne: Türkiye’yi Çerkezler ve Arnavutlar kurdu

’KÜRT Sorunu: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak’ başlığıyla toplanan 17. Abant Toplantısı’nın katılımcıları arasında Mustafa Karaalioğlu, Mehmet Altan, Mümtaz’er Türköne, Ümit Fırat, Cengiz Çandar, Mustafa Akyol gibi gazeteciler ile ’karşı tez’lerini dillendiren öğretim üyeleri vardı. Diyarbakır’da yapılması planlanan ancak “güvenlik” nedeniye yine Abant’a alınan toplantıya Türköne, Aktar ve Çandar’ın konuşmaları damgasını vurdu. Devlet politikalarını eleştirirken “gidemediğin yer senin değildir” vurgusu yapan kadronun “barış”ı konuşmak için bile Diyarbakır’a gidememesi, toplantının ilk gününden samimiyet sorgulaması da başlattı.

Etnik Cumhuriyetçi
Türköne, “Cumhuriyeti kuranlar kimler? Bu kurucu irade hâlâ devam ediyor. Cumhuriyeti kuranlar bir Çerkezler, bir de Makedonyalılar” sözleriyle, bir kere daha dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Sözde “Kürt sorununa çözüm üretmek” için toplanan yandaş medya aydınlarının sözleri “bütünleştirici” olmaktan çok “yeni etnik sorunlar ve egemenlik rekabeti” yaratabilecek özellikteydi. Türköne “bu kurucu irade devam ediyor” derken, “devleti etnik bir klan mı yönetiyor?” sorusuna neden oldu. Türk Milliyetçiliği fikrinin “Kafkasya” kökenli ’Türk aydınları’nca yoğurulmuş olması ve Cumhuriyetin kurucu iradesinin olmasa dahi ’idaresi’nin “elveda Rumeli” demeye mecbur kalmış ’Türk’ subaylarından oluştuğu gerçeğinden hareket eden Türköne, konuşurken yoldan çıktı. Cumhuriyet projesi, Türköne’nin “Makedonyalılar” dediği Atatürk ve arkadaşları tarafından “evet ilan ettik, bitti” pratiğiyle tamamlanmamıştır. Bu süreç Tanzimatla, Meşrutiyetle, Islahatla edinilmiş tecrübelerden, Çanakkale’de Sakarya’da, Dumlupınar’da dökülen kanlardan, Balıkesir’de, Amasya’da, Erzurum ve Sivas’ta yükselen sesten beslenmiştir. O tecrübede de kanda da, sözde de Yemen’den Bosna’ya, Bakü’den İzmir’e, Selanik’ten Afganistan’a uzanan coğrafyada yaşayan ’etnik milliyetçilik’ tartışmasının ne olduğunu bile bilmeyen, kendini bu millete mensup hisseden insanımız vardır. Kaldı ki Atatürk bu konuya, gerçek anlamda “birleştirici” bir nokta koymuştur: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkına Türk Milleti denir”

Kürt devleti istedi
Abant’tan “Milliyetçilik trenine binerseniz şiddete bulaşırsınız” diyen Marmara Üniversitesi Öğreytim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Aktar’a sormak lazım “Kurtuluş savaşını bir şiddet eylemi olarak mı değerlendiriyor?”
Çıkış noktası ne ırk, ne kan, ne mezhep olan, 19. yüzyıla gömülmüş saplantılardan, aşağılamadan uzak, kaynağı Bilge Kağan’dan, Alparslan’a, Dede Korkut’tan Ahmet Yesevi’ye, Osman Gazi’den Mustafa Kemal’e, Ziya Gökalp’den Hüseyin Nihal Atsız’a, Şeyh Edebali’den Hacı Bektaş’a uzanarak Türk tarihi ve vatanını ’zamanı ve mekânı yener’ hale getiren Türk Milliyetçiliği’nin kapsayıcı, kucaklayıcı bir fikir hareketi olduğunu algılayamadan, bu esaslar üzerine kurulmuş devlette yüksek ilmi ünvan elde etmiş olanlara bakıp ne demeli?
“Barışı ve birlikteliği aramak” için Abant’a gidip, ayrılıkçı mesajlar verenler arasında Cengiz Çandar da vardı. Çandar ‘sorunun Kürtler’in devlet sahibi olmadan çözülemeyeceğini’ iddia etti. Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde Kürtçenin trafik tabelaları gibi sosyal hayat unsurlarına yansıtılan-resmileşen bir dile dönüşmesi gerektiğini savunan Çandar ile birlikte Star yazarı Mustafa Akyol ”bütün Türkiye Kürdistan’dır“, Prof. Dr. İhsan Dağı da ”miliyetçilikten sıyrılmalı“ tavrıyla gündeme oturdu.

++++++


İşler ayna...
- İşler nasıl?
- Allah bereket versin.
- Sen demokratsın.
*
- İşler nasıl?
- Kesat.
- Sen Ergenekoncusun.
*
Henüz iddianameyi görmedik ama, sağolsunlar, AKP’ci gazeteler sayesinde bütün iddiaları görüyoruz... Bir tanesi şu: ” Ekonomiyi kötüymüş gibi göstereceklerdi! “
*
Halbuki...
*
Dünyanın en yüksek faizini biz vermiyoruz. Dünyanın en pahalı benzinini biz kullanmıyoruz. Dünyanın en yüksek vergileri bizde değil... Elektriğe daha dün yüzde 22 zam gelmedi. Doğalgaz sudan ucuz... İthalatın i’si yok; iğneden ipliğe yerli malı kullanıyoruz. Cari açık kapandı. Kayıtdışı yok. İşsizlik yok; çalışmayan keyfinden çalışmıyor. Asgari ücretle kira öder gibi ev sahibi oluyorsun. Kiralar düştü zaten... İngiliz vatandaşı bakanımız söylemişti; öğretmen maaşları, aralarında İngiltere’nin de bulunduğu OECD ülkelerinden yüksek... Kişi başına düşen milli gelir, 10 bin dolar... Sen, yenge, 3 de çocuk, etti 50 bin dolar; hálá geçinemiyorsan, Allah’tan kork! Simit bile Simit ” Sarayı “nda satılıyor; daha ne olsun? Dünyanın en yüksek kredi kartı faizi bizde değil... Kart borcu olan yok. Hiç kimse açlık sınırının altında değil. Yoksul yok. Çocuklar çöplükten pazar artıklarını toplamıyor. Zenginlikten tembelleştiler, kömür almaya bile gitmiyorlar, evlerine servis yapılıyor. Bankaları satmadık. Telefonları satmadık. Devletin borcu artmadı. Esnafın kulağından para fışkırıyor; protestolu senet azaldı, karşılıksız çek yok. Kepenk kapanmıyor. Habire fabrika açılıyor. AB’ye girdik. Dünya bize hayran. Çiftçiye haciz gelmiyor. Mazot bedava. Gübre hiç bu kadar ucuz olmamıştı. Şımardılar, tarlalarını ekmiyorlar. Bi tek pirinçte katakulli oldu, onu da tahminim, Atatürkçü Düşünce Derneği stoklamıştır... Emekliler yiye yiye bitiremiyor paraları; tatile Şeyseller’e gidiyorlar. En son 20 lira zam aldılar, peder bana gemi aldı.
*
Neyini kötüymüş gibi gösterebilirler ki? Ya ” kör “ bunlar, ya nankör.
* Yılmaz Özdil/Hürriyet


++++++

Sen niye öldün?
Hikmet Bila,”Ergenekon“ soruşturması kapsamında tutuklanan ve cezaevinde geçirdiği 11 ayda beliren sağlık sorunlarının tedavisi için tahliye edilen Okkır’ın ölüm haberi gelmeden şu satırları yazmıştı:
Gözaltına alındığı 20 Haziran 2007 günü üzerinde kısa kollu, kareli bir gömlek, kırmızı pantolon askıları varmış. Yaşıtlarının çoğunun aksine gür saçları varmış. Bıyıkları da öyle... 59 yaşındaymış. Sağlıklıymış.
Bayrampaşa Cezaevi’ne konmuş. Sonra Tekirdağ F tipi Cezaevi’ne sevk edilmiş. Birlikte gözaltına alındığı diğer kişiler gibi yılan hikâyesine dönen iddianameyi beklerken hastalanmış. Önce ”majör depresyon“ tanısıyla Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne gönderilmiş. Bir de bakmışlar ki, zatürree ve böbrek yetmezliği de var. Ve de kanseri var.
Üç ayrı hastane dolaştırıldıktan sonra gönderildiği Edirne Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Okkır’a konulan teşhis: ”Akciğer kanseri, beyin ve kemik metastası.“ Eşi Sabriye Okkır kaç kez tahliye talep etmiş, ama ”delilleri karartabilir” gerekçesiyle reddedilmiş. Kuddusi Okkır, bilinci kapalı, konuşamayan, tuvalete gidemeyen, yiyip içemeyen, ağızdan ilaç verilemeyen bir ”yaşayan ölü“ haline gelince, 1 Temmuz 2008 günü tahliye edilmiş.
Sabriye Okkır’a, ”Al işte kocan“ denmiş. Sabriye Okkır, ”Benim kocam bu değildi ki “ demiş.”Ben size onu ölmek üzere olan bir insan olarak vermedim ki“ demiş. ”Ben sağlıklı kocamı istiyorum“ demiş.
İddianame yakında tamamlanacakmış. Kuddusi Okkır için ne ifade eder ki? O neyle suçlandığını, mahkemenin kendisini hangi suçlamayla yargılayacağını bilecek durumda değil ki...
Belki de o güne kadar ölmüş olacak.
Ve öbür dünyada ”Sen niye öldün?“ sorusuna akla yatkın bir cevap bile veremeyecek.
* Hikmet Bila / Cumhuriyet


++++++



Arkadaş çetesi
Diyelim iki veya üç arkadaş ara sıra içlerinden birinin dükkânında bir araya gelip ’Bu vatan nasıl kurtulur?’ temrini yapıyorlar, ayrılırken de ’Gelecek çarşamba Hulusi’nin dükkânında buluşalım’ diyorlar, bunu söylemekle bir örgüt kurmuş olurlar mı? ’Gelecek hafta çaylar Mükremin’den olsun’ denirse örgüt kurulduğuna ilişkin bir karine oluşur mu?
İyi ve masum bir arkadaşlığın hangi noktada tehlikeli bir örgüte dönüştüğünü nasıl bileceksiniz?
Bilmiyorum. Ama bu arada birkaç şey öğrendim: Kiminle fotoğraf çektirdiğine mukayyet ol ve sakın ola telefonda büyüklerimize küfür filan etmeye kalkma. Aklından bile geçirme. Büyüklerimize saygılı ol!
* Türker Alkan /Radikal


++++++



DÜNYA DERDİ
YÜKSEK TANSİYON

Artık eminim; Vakit yazarlarının gerçekten ” bu dünya” ile işi yok. A. İhsan Karahasanoğlu’nun yazısının başlığı “Bu yüksek tansiyonun sebebi ne ola ki acaba?” Hedefinde yine tutuklanan iki paşa var. Bu adamlar “o miting senin, bu canlı yayın benim gezerken niye tansiyonları yükselmemiş” onu sorguluyor.
Dediğim gibi, “fani dünya”yla bağlantısını koparmıi Vakitçiler!
Zanlılardan biri “kanser” oldu ebedi hayata uğurlandı. Olan biteni sadece ekrandan izleyenlerin bile kalbi sıkışıyor. Ömürleri boyunca üzerlerinde bir üniforma olarak taşıdıkları değerleri yıkmakla suçlanan insanlarda “tansiyon” çıkmış çok mu?


++++++



Telekulaktan yeni kurtulan CHP, ‘taraf muhbirlere’e karşı, çekmecelerine, kasalarına, kapılarına mukayyet olsun.
Altan neye göre hüküm veriyor?

” Ergenekon“ kapsamındaki gözaltı ve tutuklamaları eleştrien CHP de Taraf’ın hedef tahtasına yerleşti. Ahmet Altan ”Vicdanlarında nasıl bir değişiklik meydana geldi de Hrant’ın sokak ortasında yatan cesedi insanların ruhunda hiçbir kıpırtı yaratmaz oldu? Sadece bir korku ve parti düşmanlığı için bir insan cinayetleri destekleyebilir mi? Eğer Ergenekon yeni insanlar öldürürse bunu a alkışlayacaklar mı?” yazdı.
Soruşturmayı yürüten savcı bu satırlardan sonra Altan’ın da ifadesine başvuracak mı acaba?
Bu kadar açık, net ve kesin bir dil kullandığına göre, Altan’ın elinde “Ergenekon” zanlılarının katil olduğunu kanıtlayan deliller mi var?


++++++


MİNİ YORUM
Abant’ta “Kürtçü” sorunu
Türk Milleti’nin beraber yaşayabilme erdemini doruğa taşıdığına inanırım. Terörün en can yakıcı tırmanışlarında dahi “her kürt PKK’lıdır” nefretine teslim olmamıştır bu millet. Ama bazıları azimli, Kürtleri bu ülkenin “sorunu”na dönüştürecekler. Bunu “önyargılar yıkılmalı” sözde duyarlılığına gizlenip “siz sorunsunuz” diye bağırışarak, “dil”, “devlet” fitnelerini körükleyerek, terörle mücadele etmişlerin tutuklanmasına, çağdaş Ziverbey’lerdeki ölümlere “hukuk” deyip, teröristlere “af”fı “insan hakkı” diye isteyerek yapacaklar. Prof. Dr. Mete Tunçay, Altan Tan ve Prof. Dr. Mümtazer Türköne tarafından açıklanan Abant Platformu sonuç değerlendirme metni benim gözümde bunların işaretinden ibarettir.
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları