İhanet adasında neler oluyor? (29 Ocak 2013)
AKP iktidarı-PKK müzakeresi
AKP iktidarı Türklere 500 yıldan bu tarafa bir ilki yaşatmaktadır, zira Güneydoğu Anadolu’nun Türkler tarafından fetih tarihi olan 1514 yılından beri, Türkler müzakere için Kürtler ile ilk defa masaya oturmaktadır. Türkler bin yıldır Kürtlerle aynı coğrafyada ve beş yüz yıldır da aynı ülkede yaşamaktadır, ama Trakya’dan veya Orta Anadolu’dan Kürt bölgelerine bir Türk göçü olmamıştır. Kürtler dağlık ve verimsiz bölgelerinden Orta ve Batı Anadolu’ya sürekli göçmüştür. Kürt göçlerinin iki önemli nedeni vardır. Birincisi ekonomik, ki bu göçler süreklilik arz eder, ikinci temel neden ise sık bir şekilde yaşanan ama süreklilik arz etmeyen terör ve güvenlik sorunudur. Ancak son otuz yıldan beri terörün de bir süreklilik arz ettiğini görmekteyiz. Burada şunu da vurgulamak gerekir; Kürtlerin Türklerle birlikte yaşam sorunu olsaydı, Kürtler, Kürt teröristlerden korkup Türklerin yaşadığı bölgelere yerleşmezdi. Ayrıca Türkler de Kürtlerle birlikte yaşamak istemeselerdi Kürtlerin de Türk yurtlarına rahatça yerleşmeleri mümkün olmazdı. Türkiye’de şu anda otuz beş altı yaş grubunda bulunan vatandaşlar hep terörle büyümüşlerdir. Kesin bir rakam bilinmemekle birlikte Türkiye, terör olaylarında yaklaşık kırk bin vatandaşını kaybetmiş ve 300 milyar dolar harcamıştır. Türkiye’nin harcadığı parayı bir kenara koyalım, PKK, terör ve militanları için harcadığı parayı Kürtlerin yaşadığı bölgelere yatırım olarak harcasaydı Kürtlerin hepsini iş güç sahibi yapar ve bölgeyi kalkındırırdı, PKK şefleri de bölgede ilahlaşırlardı.
Babanzade’den, Abdullah Öcalan’a
Kürt isyanlarının değişmeyen özelliği...
Kürt isyanları üzerine çalışan bilim adamlarının kimisi tarihte 36 kimisi 39 Kürt isyanı saymaktadır. İlk önemli Kürt isyanı 1806-1808 yıllarında Babanzade Abdurrahman Paşa isyanıdır. Babanzade’den, Abdullah Öcalan’a kadar bütün Kürt isyanlarının değişmeyen bir özelliği vardır. Türklerin en sıkışık zamanlarında, bir kalkınma hamlesinin başladığı dönemde, Batılı veya bölgede bulunan Türk dostu olmayan ülkelerin Türkiye üzerinde bir operasyon ihtiyaçları durumunda cereyan etmesi ve hep dıştan desteklenmesidir, kısaca Türkler ne zaman Ruslar, İngilizler veya diğer milletlerle savaşacak olsa, bir Kürt isyanı başlamaktadır. İlginçtir ilk Kürt isyanının elebaşısı Babanzade Abdurrahman dahil olmak üzere günümüzde de çok sayıda isyancı, komşumuz Müslüman İran tarafından himaye edilmektedir. Şahlar döneminde olduğu gibi Mollalar döneminde de böyle olmuştur. Komşu ülkelerde himaye edilmeyen hiçbir terör örgütü yaşayamaz ve terör hareketlerinde bulunamaz.
Tarihte bir halkın bir başka halka
devlet kurup hediye ettiği görülmemiştir
Kürtlerin asırlardır Orta Doğu Bölgesinde bir devlet kuramaması ilginç bir sonuçtur. Bu sonucu daha çok Kürtlerin analiz etmesi gerekir. Niçin asırlardır bu bölgede yaşayıp da bağımsız bir Kürt devleti kuramamışlardır. Kürtler bu durumun nedenini çok basit bir şekilde başta Türkler olmak üzere Araplar ve İran gibi bölge ülkelerinin tutumlarına bağlamaktadırlar. Tarihte bir halkın bir başka halka devlet kurup hediye ettiği görülmemiştir. Her halk kendi savaşını kendi yapar ve devletini de kendi kurar, normal olan budur.
Yahudi kökenli ünlü Amerikan tarihçi Bernard Lewis, Türklerle Araplar arasındaki farkı şöyle izah etmektedir: Bir başarısızlık durumunda, Türkler nerede yanlış yaptık diyerek yanlışını arar, Araplar ise bize bunu kim yaptı diye sorgulayıp suçlu arar. Kürtler de asırlardır komşuları olan Araplardan huy kapmışlardır, kendilerini sorgulama yerine bölge halklarını suçlamayı tercih etmektedirler.
Daha önce “Kürtlerin Çıkmazı” adlı yazımızda Kürtlerin bu bölgede yaklaşık yirmi milyon nüfusuna rağmen asırlardır bir devlete sahip olamamalarını birkaç hafta belirtmiştik. Onları kısaca özetlemek istiyoruz. Belki müzakereci taraflara bir faydası olur.
Birincisi; Kürtler tarih boyu hep emperyalist ülkelerin seçtiği zaman ve zeminde bağımsızlık mücadelesi vermişlerdir. Kürtlerin Türklere, İranlılara veya Araplara ne zaman saldıracaklarını Kürtler kendi çıkarlarına uygun bir dönemde değil, örneğin İngilizlerin çıkarlarına uygun dönemde yapmışlardır, bir başka ifadeyle mücadelelerinin zamanını ve zeminini kendileri belirlememişlerdir. Kürt halkları çağdaş, aydın, medeni ve çağı iyi okuyabilen, çağın şartlarına ve ruhuna uygun liderlere sahip olamamışlardır. İnsanlık tarihinde terör ile devlet kuran hiçbir halk yoktur.
Kürt halklarının önemli bir kısmı bulundukları ülkelere ve halklara karşı terör hareketlerine destek vermemektedir. Halk desteği olmayan başkaldırılar amacına ulaşamaz.
Olmayan güçleri varmış gibi
davranıp hep hüsrana uğramışlardır
Kürtler hiçbir zaman kendi güçleriyle savaşmamışlardır. Başkalarından aldıkları emanet güçleri kullanmışlar ve bu gücü verenler Kürtler vasıtasıyla amaçlarına ulaşınca güçlerini geri almışlar ve Kürtler hep saldırdıkları ülkelerle karşı karşıya kalmışlar ve acı çekmişlerdir.
Kürtlerin önemli bir bölümü bulundukları ülkelerde baskı görmemektedir, dolayısıyla ülkelerine ve devletlerine bağlılık göstermekte ve terörü desteklememektedirler.
Kürt elitlerinin büyük bir bölümü teröre ve ayrılığa karşıdır. Dolayısıyla tabanda oluşan sempati, başarı için yeterli olmamaktadır. Kürt kökenli başarılı ve toplumda itibarı olan sanayici, tüccar, bürokrat, sanatçı ve diğer meslek sahipleri Kürt hareketine ya hiç destek vermemekte veya çok mesafeli davranmaktadırlar. Bu durum da Kürt hareketinin yoksul, eğitimsiz ve popüler bir hareket olarak güçsüz olmasına neden olmaktadır. Bu durum Kürtlerin yaşadığı bütün ülkeler için geçerlidir.
Kürtler kendi güçlerini ölçmek için kullandıkları ölçü ve değerlendirmede gerçekçi değiller, bu nedenle olmayan güçleri varmış gibi davranıp hep hüsrana uğramışlardır. Örneğin Türkiye’de yaklaşık 8 milyon Kürt varken 15 milyon var sayarak öyle davranmaktadırlar. Olmayan bir güce dayanmak, bağımsızlık hareketleri için çok tehlikelidir ve rasyonel bir davranış değildir.
PKK’nın otuz yıldan beri yaşaması ve aralıksız terör hareketlerinde bulunması, günümüz Kürtlerinin daha akıllı ve günümüz Türkiye’sinin de daha güçsüz olduğu anlamı taşımaz. Batıda Yunanistan ve Bulgaristan, doğuda İran, Irak, Suriye ve Ermenistan dahil olmak üzere sınır komşuları ve bunlara ilave olarak ABD, İsrail, Fransa, Almanya, Rusya Federasyonu gibi daha bir çok Batılı ve Doğulu ülke PKK’ya destek vermiş ve vermeye devam etmektedir. Bu dış desteğin yanında içte de önemli destek bulma imkanına kavuşmuştur. Kürt kökenli bazı iş adamları, sanatçı, gazeteci ve dış destekli ve güdümlü sivil toplum örgütleri ciddi oranda maddi ve lojistik destek vermektedirler. Bu son cümlemiz yukarıda Kürt elitlerinin Kürt hareketlerine destek vermemektedirler teziyle çeliştiği anlamına gelmez, zira ülkede dıştan ve PKK’dan destek alan ve destek veren yeterli sayıda Kürt vardır.
Yukarıda özetlediğimiz Kürt isyanlarının tarihi süreci ile yerli ve yabancı destekçilerinin önemli bir bölümü müzakerelerde söz sahibi ve etkili olacaklardır. Bir başka deyişle AKP iktidarı, sadece Abdullah Öcalan ile değil çok sayıda taraf ile de müzakere yapmak ve ikna etmek zorundadır.
AKP iktidarı acaba Abdullah Öcalan’ın PKK’ya tam olarak hakim olduğundan emin mi? Hükümetin kararlı olduğu belli, bu kararlılık içinde verdiği tavizler, karşı taraftan alınır ve verdiği sözü tutmazsa ne olacak ne cezası verilecek veya hangi yaptırımda bulunacak? Tavizi verdiniz ve uyguladınız ,PKK silah bıraktı ve altı ay sonra teröre tekrar başlarsa ne yapacaksınız? Bu olasılıklarla ilgili bir “B” planınız var mı? PKK’ya destek veren ülkeler Kürtleri sevdiklerinden değil, Türkleri sevmediklerinden dolayı yardım etmektedirler. Başbakan hangi politika ve yöntemlerle PKK destekçisi ülkeleri Türkleri sevmeye ikna edecek? Ve barış sürecine karşı çıkan PKK unsurlarına destek vermemelerini nasıl sağlayacaktır?
PKK ve Kürt sorunu sadece Türkiye’nin ve Türklerin sorunu değildir. İran, Irak ve Suriye’nin de sorunudur. Doğulu ve Batılı emperyalist ülkeler PKK ve Kürtleri silahlandırıp bu ülkeler üzerine de göndermektedirler. Dolayısıyla PKK ve Kürtler bölgesel bir sorundur, bu nedenle bölge ülkelerini çok zor da olsa bu çözüm sürecine dahil etmekte sayısız yarar vardır. Eğer bu mümkün değilse, bu ülkeler bilgilendirilip onların muhalefeti ve endişeleri varsa giderilmesi gerekir. Türkiye’de yürütülen müzakerelere karşı çıkan veya sonuçtan memnun olmayan Abdullah Öcalan muhalifi Kürt grupları İran, Irak veya Suriye sınırımızda barındırırsa ne olacak?
PKK uğruna Türkiye’nin kurucu
temel felsefelerini değiştirme eğilimi var
AKP iktidarı, PKK ile müzakerede elini güçlendirmek için kamuoyu desteğini arkasına almak zorundadır, oysa ki müzakerelere ve PKK’ya vereceği tavizlere karşı çıkacak Türkiye’de ne basın, ne de ulusalcı veya milliyetçi olarak kendilerini tarif eden insanların gücü kaldı. Kimseden ses çıkmıyor. Bütün millet AKP iktidarının PKK ile müzakerelerine bayılıyor gibi bir intiba yarattılar. Kürt lobisi ve AKP öyle bir hava yarattı ki müzakerelere karşı çıkan haindir ve faşisttir. Milliyetçi kurum ve kuruluşlarda sanki gizli bir el bunları tehdit ediyor gibi, bırakınız büyük çaplı gösteri düzenlemeyi, seslerini bile çıkartmıyorlar. Örneğin Türk Ocakları ve Ülkü Ocakları ne amaçla kuruldu, bu kurumların görevi ve işlevi nedir, buralarda görevli insanlar acaba ne iş yaparlar, insanlar merak ediyor. Aslında yukarıda belirttiğimiz gibi milliyetçi protestolar Başbakan’ın müzakerelerde gücünü artırır, zira muhataplarına dönüp ben aslında daha fazla taviz verebilirim ama gördüğünüz gibi güçlü bir muhalefet var uzlaşma tehlikeye düşer diyebilir. Muhalif olarak basında tek gördüğümüz şehit aileleri temsilcileridir. Sanki PKK ile müzakerelerin tek muhatabı onlar gibi. MHP ve CHP’nin tutumu ülke bütünlüğü açısından yürekler acısı, Türk halkına AKP hükümetinin davranışının çok tehlikeli olduğunu anlatmak yerine, onun gibi yapmaya çalışıyorlar. Gerekçeleri de halkın %50’sinin ona oy verdiği savıdır. Buradaki temel yanılgı AKP’ye oy veren bu yüzde ellinin tamamının Kürtlere verilecek tavizlere evet diyecek diye düşünülmesidir. Bu yüzde ellinin acaba ne kadarının müzakerelerin içeriğinden haberi var, yüzde kaçı 1982 Anayasasının değiştirilemez maddelerini bilmekte ve bunun bilincindedir? Bu gerçekleri kasabalıların ve köylülerin değil, yurt sever aydınların ve eğitimli insanların bunlara anlatması görevidir. Türkiye’de her üniversite mezununun eğitimli, her profesörün bilgili, bilinçli ve çağdaş olduğu doğru değildir. MHP ve CHP’deki gerçek yurt severler, durumdan vazife çıkartıp Türk devletini ve Türk yurdunu AKP vasıtasıyla Kürt milliyetçileri sarmalından kurtarmaları için el birliği yapmaları gerekir. Söz konusu memleketin çıkarları ise büyük insan Atatürk’ümüzün dediği gibi gerisi (Parti disiplini ve particilik ayak oyunları) teferruattır.
Türkiye imparatorluk (Osmanlı İmparatorluğu) ardılı bir ülke olarak etnik grupların milliyetçilikleri ve onlara yapılan Türk karşıtı düşmanca dış destekler konusunda deneyimlidir. Cumhurbaşkanının forsunda on altı yıldızın, on altı Türk Devletini simgelemesiyle övünüyoruz ama on beş Türk Devletini kaybettiğimiz anlamına geldiği gerçeğini de unutmamak gerekir.
PKK ile müzakere etmek basit bir terörü bitirme davranışı değildir. PKK’yı tatmin etmek için Türkiye’nin kurucu temel felsefelerini değiştirme eğilimi var, bu süreç, Türkiye’nin ulus devlet olma özelliği ve Türkiye’nin Türk olma karakterinin sulandırılmasıdır. Bu ülkenin resmi ve eğitim dili Türkçedir. Bunlar değiştirilirse Türklerin ulusal devlete sahip olma hakkı elinden alınmış demektir. Atalarımızın imparatorluklar kurması, Atatürk’ün ulus devlet savaşı anlamını yitireceği gibi günümüz Türklerinin kalitesiz ve beceriksiz olduğu, atalarına layık olmadığı, ata mirasına ihanet ettiği anlamı çıkar, zira ata mirası Türk devletini bugünkü neslin koruyamadığı anlamına gelir.
Malatya’daki Kürt ile Diyarbakırlı Kürt, dil olarak anlaşamıyorsa bunun kusuru Türklerde değildir. Kürtçe eğitim yapmayı kabul etmek demek bir Kürt ulusu inşa etmek demektir. Türklerin böyle bir borcu ve görevi yoktur. 7 bin km. uzakta olan Orta Asya’daki Türk kökenli halklarla Türkiye’de yaşayan Türklerin kullandığı Türkçenin farkını, onlar ayrı bir millet oldular diye açıklayan aydın bozuntuları, Kürtlere ortak dil yaratmak için insan hakları numarasıyla ellerinden geleni yapmaktadırlar. İstanbulluların, Bursalıların, İzmirlilerin, Kırşehirlilerin verdiği vergilerle Kürtçe eğitim yapılamaz, Başbakan ve AKP dahil hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur. Hükümet yetkilileri halk, sorunun çözülmesini istiyor diyerek tavizlerine meşruiyet kazandırmak istemektedirler. Halk sorunun çözülmesini istiyor ama Türkiye’nin parçalanması pahasına değil. Hükümet hangi tavizi verdiğini ve daha hangilerini vereceğini özellikle gizli tutuyor. Eğer vereceğin tavizler Türklerin kabul edebileceği tavizler ise niçin açıklamıyorsun. Dışarıdaki ve içerideki Kürt lobileri, MHP ve CHP yönetimini hallettik bunlar ses çıkartamaz gibi bir düşünceye sahipler ve kamuoyunda da böyle bir intiba var. Peki, CHP ve MHP’nin kontrolünde olmayan kendilerini ulusalcı ve milliyetçi olarak tarif eden özgür yurt severleri, AKP nasıl ikna edecek? Hükümetin PKK ile müzakereden önce kararlılığını göstermek ve PKK’nın iç ve dış desteğini kesmek için aldığı ve alacağı tedbirleri açıklaması gerekir. Yukarıda da altını çizdiğimiz gibi PKK ile anlaşmak, terörü ve Kürt sorununu bitirmek anlamına gelmez.
Devletleri kuran ve yaşatan
milliyetçi/ulusalcı felsefedir
Günümüz Türkiye’sinde Şeyh Sait’ten, Dersim olaylarından, 1915 Ermeni tehcirinden, Çerkez Ethem’den özür dileme saçmalıkları konuşuluyor. Eğer bu anlaşılmaz mantık geçerliyse bu özür meraklılarının Anadolu’nun otantik halkları olan Hititlilerden, Fenikelilerden, Yunanlılardan, Asurlulardan hatta dinciler ve eski tüfek komünistler hızını alamazlarsa, Ostrogotlar ve Vizigotlardan da özür dilesinler. Bu kafa ve yarattıkları düşmanlık, suçluluk ve pişmanlık atmosferi Türk milletini rencide etmektedir. İnsanlık tarihinin yaşanarak görülen bir gerçeği vardır. Devletleri kuran da yaşatan da milliyetçi/ulusalcı felsefedir. Dincilerin ve liberallerin devlet kurup yaşattıkları tarihte görülmemiştir. Dolayısıyla ulusalcıların kabul etmediği bir tavizi verme hakkı Tayyip Erdoğan dahil olmak üzere hiç kimsede yoktur. Anayasanın değiştirilemez olarak adlandırılan ilk üç maddesine dokunan, eninde sonun da Türk milleti önünde hesap verecektir. Türkiye’deki Kürtlerin insan haklarını savunan hükümet yardakçısı sözde dindar güruh eğer tek maksatları gerçekten insan hakları ise İran ve Irak’ta ki Türklerin de insan haklarına ilgi duymaları gerekir.
Dış destekli AKP’nin Kürtçülük hareketi acaba Kürtlerin lehine midir? Türk halkını karşılarına alacak bir taviz elde etmeleri kalıcı olur mu, uygulanabilir mi? Şimdi Türkiye’nin her tarafında yaşama, eğitim alma, çalışma ve ticaret yapma imkanlarına sahipler, yarın ortaya çıkacak muhtemel bir sorunda bu imkanlarını kaybederlerse ve Türklerle aralarına güvensizlik ve mesafe girerse onların lehine olur mu? Bendeniz Ankara’da çok sevdiğim burma kadayıfını biraz uzakta olan Maraşlı ve Antepli Türklerin dükkanından değil de bana daha yakın olan Diyarbakırlı bir Kürt’ün dükkanından almaktayım. AKP’nin bu Kürt süreci Türkleri kızdırıp da biraz daha yürüyerek Türklerin dükkanından alışveriş yapmaya iterse bu Kürtlerin lehine mi olur. Kürtlerin büyük bir bölümüyle barış içerisinde kardeşçe asırlardır yaşamaktayız. Temennimiz bu kardeşliğin, AKP zihniyeti, Barzani ve Kürt ırkçılarla PKK militanlarının kurbanı olmaz.
Kürtler isyanlarını daima İngilizlerin
menfaatlerine uygun dönemde yapmışlardır
Kürtler tarih boyu hep emperyalist ülkelerin seçtiği zaman ve zeminde bağımsızlık mücadelesi vermişlerdir. Kürtlerin Türklere, İranlılara veya Araplara ne zaman saldıracaklarını Kürtler kendi çıkarlarına uygun bir dönemde değil, örneğin İngilizlerin
çıkarlarına uygun dönemde yapmışlardır, bir başka ifadeyle mücadelelerinin zamanını ve zeminini kendileri belirlememişlerdir. Kürt halkları çağdaş, aydın, medeni ve çağı iyi okuyabilen, çağın şartlarına ve ruhuna uygun liderlere sahip olamamışlardır. İnsanlık
tarihinde terör ile devlet kuran hiçbir halk yoktur.