Iğdır'da polisimize neden zırhlı araç verilmedi?..
Yüreklerimizi dağlayan acı haberlerin ardı arkası kesilmek bilmiyor. Dağlıca şehitlerimiz henüz memleketlerine gönderilmeden Iğdır'dan, Tunceli'den gelen kahredici haberlerle kavrulduk.
Iğdır'daki kahpe saldırı ile ilgili çok can sıkıcı bilgiler geldi kulağımıza. Oraya geçmeden, önceki gün Dağlıca ile kavrulurken bölgede çok kritik bir noktada bulunan güvenlik görevlisinden (ismi bende saklı-aht-) bana ulaşan bir mesajı sizlere iletmek istiyorum;
"Bir şey yapıyoruz ama ne yaptığımızı biz de çok bilmiyoruz...
Ama her şeye rağmen biz burada bir şeyi bekliyoruz. Bir şeye talibiz. İşte o talip olduğumuz şey bizim her türlü sıkıntımızı alıp götürüyor. Geriye işin manevi hazzı kalıyor. Sana, bunları yazarken her taraftan patlama sesleri geliyor. Bir taraftan bahçeye çıkıp insanları dinliyorum. Ölmüş oğlunu buzdolabına koymuş, toprağa verecek günü bekleyen insanlar var burada. Diğer tarafta ateşe sürülmek istenen polis kardeşlerimiz. Günlerce aylarca gözlerimizin önünde hazırlık yapan PKK'ya göz yumanlar var burada. PKK, aylarca hazırlık yaptı buna biz şahit olduk ama hükümetin yönettiği bazı hainler buna göz yumdu. PKK sokaklarda büyük tuzaklar kurdu, büyük ateşler yaktı şimdi göz göre göre İbrahimleri bu ateşe atmaya çalışıyorlar. Biz burada ateşe atılacak -atılan- İbrahimleri seyrederek her panzer geçtikçe arkalarından içimiz cız ederek seyrediyoruz..."
Gördüğünüz gibi gerçekler apaçık ortada... Terörle mücadele eden aslanlarımızı bu satırları yazmaya iten sebepler neler acaba?.. Sözün bittiği yerdeyiz!..
Ve düne gelelim;
Iğdır'dan, Dilucu Sınır Kapısı'nda görevli polis memurlarını götüren servis minibüsü ile koruma görevi yapan otomobilin, Aralık ilçesine bağlı Hasanhan Köyü yakınlarından geçişi sırasında, PKK'lı teröristler yola önceden döşedikleri yaklaşık bir ton bombayı uzaktan kumanda ile patlattı. Kahpe saldırıda 14 polis şehit oldu.
27 Ağustos Perşembe günü de aynı güzergahta, Iğdır'dan Dilucu Sınır Kapısı'nda görevli polisleri taşıyan minibüse, PKK'lı teröristler tarafından çapraz ateş açılmış ve bir polis yaralanmıştı. Minibüse eşlik eden Özel Harekât polisleri, teröristlere karşılık verince çatışma çıkmıştı.
Daha iki hafta olmadan Iğdır Dilucu sınır kapısı servisine ikinci saldırı...
İlk saldırıda taciz ateşi şeklinde test yapan teröristler, ikincisinde mayınlı saldırı düzenledi.
Bölgedeki, güvenlik kaynakları, "ilk saldırıda yardım gelme durumu, personelin davranışlarının test edildiği" analizini yaparken "ikinci saldırıda servis aracı ve Özel Harekât araçlarına mayınlı saldırı düzenlendi" diyor.
İlginç olan ise hainlerin sözde "serhat eyaleti" sorumlusunun "serhat eyaletinde ses getirecek eylem talimatı" verdiği bilinmesine rağmen hiç bir önlem alınmaması.
Ayrıca bir vahim iddia da ilk saldırıda ve saldırı öncesinde zırhlı personel servis aracı talep edildiği, ancak Emniyet Müdürü tarafından "sizin güvenlik riskiniz az" denerek zırhlı araç verilmediği yönünde. Şimdi cevap verilmesi için soruyorum;
"İl Emniyet Müdürü kendi can güvenliği için 4X4 zırhlı araç aldı mı?.. Yapılan tüm uyarılara ve 27 Ağustos'ta gerçekleşen eyleme rağmen polislerimize neden zırhlı servis aracı verilmedi. Koruma tedbirleri neden artırılmadı?"
Yukarıdaki mektupla beraber, Iğdır'ı birleştirin. Şehit cenazelerinde kimse yalandan timsah gözyaşları dökmesin. Yemiyor!..
Diğer taraftan acı bir gerçeği daha gözler önüne serelim.
Maalesef ve de maalesef (!) terörle mücadelede psikolojik savaşta da yenilgiye doğru sürükleniyoruz. Yakın zamanda yaşadıklarımızla biraz açık hale getireyim;
7 Haziran arifesinde Diyarbakır'da patlatılan bombadan sonra Suruç ve benzeri terör olaylarında ne olup bittiğine dair gelişmeleri ilk olarak hep PKK'ya yakın haber siteleri ve televizyonlardan öğreniyoruz. İddiaları da çoğunlukla ne acıdır ki doğru çıkıyor. Eylemleri yapıyorlar, hedeflerindeki acı algıyı da oturtuyorlar. Dağlıca'daki kahpeliği de an ve an çekmişler, bir güzel de kurgulayıp dün internet üzerinden servis ettiler. Terörle mücadelede alan hakimiyetini kaybettikten sonra psikolojik savaşta da çok yetersiz kalıyoruz. Bu alanda da yalnızca PKK'nın hamlelerine cevap verir konumuna geçtik. Karşı atak yapamıyor, ön alamıyoruz. Doğruları millete anlatmakta/aktarmakta nedense çok zorluk çekiyoruz. Bu işe bir an önce çözüm üretilmeli. Yakında terör örgütü bölgeden "son dakika" canlı yayınlara (uzman konuklarıyla birlikte) başlarsa da şaşırmayın!..
Bir de sizlere çağrıda bulunmak istiyorum. İç ve dış hainlere karşı millî birlikteliğimizi pekiştirmekten başka çaremiz yok. Bunun da en büyük unsuru şanlı bayrağımız. Sokaklarımızı, evlerimizi Türk bayrakları ile donatalım. İlk olarak da işe şehit komando er Doğan Acar'ın evinden başlayalım. Hatırlarsanız; bazı densizler/sözde devlet görevlileri, şehidimizin baba evinden bayrağı almışlardı. Yeri göğü bayrağımızla donatmaya buradan başlayalım.
Adres; Akhan Mahallesi Atatürk Bulvarı No: 91 Pamukkale/Denizli.