İDLİP'ten gelen tehlikeye dikkat
Türkiye bir süredir Kanal İstanbul tartışmalarına odaklanmış durumda.
Fakat İdlib''te yaklaşan tehlikeyi hiç konuşmuyoruz.
Bakın rakamlarla anlatayım…
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü tarafından 24 Mayıs 2019 tarihinde Prof. Dr. Ümit Özdağ imzası ile yayımlanan bilgilere göre 2011 sonrasında ülkemize 6 milyon 200 bin sığınmacı geldi. Bu sayı Türkiye nüfusunun yüzde 8''ine eşit.
Gelenlerin 3.8 milyonu kayıtlı Suriye vatandaşlarından, 1.5 milyona yakını ise kayıtsız Suriyelilerden oluşuyor. 900 bin sığınmacı ise Afgan, Iraklı, İranlı başta olmak üzere değişik ülkelerden geliyor.
Suriye''de "savaş bitti" denilmesine rağmen sınırlarımıza halen akın akın göç edenler var. Malezya''da düzenlenen Kuala Lumpur Zirvesi''nde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Şu anda İdlib''den 50 bin insan topraklarımıza doğru geliyor" dedi.
İdlib, Suriye savaşının başında muhaliflerin kontrolüne geçen ilk bölgelerden biriydi.
Suriye''nin kuzeybatısındaki İdlib neredeyse iç savaşın başından bu yana muhaliflerin kalesi niteliğinde. Hâlihazırda iç göçle nüfusu 4 milyona ulaşan İdlib''in merkezi, Mart 2015''te muhaliflerin kontrolüne geçti.
2016 sonrasında Esad yönetimiyle muhalif grupların ülkenin farklı yerlerindeki ateşkes anlaşmalarıyla bu bölgeye yerleşim daha da hızlandı. Anlaşmalarla bulundukları bölgeleri terk etme sözü veren binlerce muhalif, silahlarıyla birlikte İdlib''e gitti. Aralık 2016''da Halep''ten 34 bin kişi bu bölgeye yerleşti. Tam da bu sırada Türkiye, Rusya ve İran 4-5 Mayıs 2017''deki Astana toplantısında, İdlib ve çevresini "Gerginliği Azaltma Bölgesi" ilan etti.
Bu süreçten sonra bölgeye geçişler daha hızlı devam etti.
Mart 2018''de Doğu Guta''dan 10 bin savaşçı ve 40 binin üzerindeki aile üyeleri, Mayıs 2018''de Rastan ve Telbise''den 2500 savaşçı ve 30 bine yakın sayıda aile üyesi, Temmuz 2018''de Kuneytra ve Dera''dan binlerce muhalif savaşçı tahliye edilerek otobüslerle İdlib''e gönderildi.
BM Güvenlik Konseyi 15 Temmuz 2019 tarihinde bir rapor yayımladı. Bu raporda, "Yabancı terörist savaşçıların en yoğun olarak toplandıkları iki bölgenin İdlib ve Afganistan olduğu" belirtiliyor.
Bakın…
Cihatçı, gerici örgütlerin bulunduğu Afganistan ile İdlib birlikte veriliyor ve İdlib liste başı gösteriliyor!
Raporda, HTŞ ve Huras el Din''in İdlib''deki varlığının yanı sıra, bazı üst kademe IŞİD (DEAŞ) unsurlarının da son dönemde bu bölgeye geçtikleri kaydediliyor.
Rapordaki önemli konulardan birisi de İdlib bölgesinin, "Yabancı terörist savaşçılar açısından dünyanın en büyük çöplüğü (dumping ground) haline geldiği"nin belirtilmesidir.
BM raporunda HTŞ''nin İdlib''deki savaşçı sayısı 12 bin ile 15 bin arasında verilirken, bu sayı Huras el Din için 1500 ile 2 bin arasında gösteriyor.
Pek duymadığını bir isim daha var.
El Kaide bağlantılı grupların en önemlilerinden biri bu aslında…
Bağdadi''nin örgüt evinde saklandığı "Huraseddin" isimli grup.
"Huraseddin Tugayları" adıyla da anılıyor.
Şubat 2018''de kurulduğu duyurulan Huraseddin, HTŞ''nin El Kaide ile bağlarını kopardığını açıklamasının ardından ortaya çıktı.
Çoğunlukla bu gruptan kopan savaşçılardan oluşuyor ve doğrudan El Kaide''nin Mısırlı lideri Ayman El Zevahiri''ye bağlılık bildiriyor.
Huraseddin örgütünde, IŞİD''de olduğu gibi, daha önce Afganistan''da, Orta Asya''da, Fas''ta ya da Irak''ta El Kaide''yle birlikte savaşmış çok sayıda savaşçı bulunuyor.
Şimdi tekrar Cumhurbaşkanı Erdoğan''ın açıklamasına dönelim. Ne diyor: "Şu anda İdlib''den 50 bin insan topraklarımıza doğru geliyor…"
Gelen bu 50 bin insan Suriye vatandaşı mı?
Cihatçı örgüt mensupları mı?
Barış Pınarı Harekatının sebeplerinden birisi de bu tür durumlara karşı güvenli bölge oluşturmak değil miydi?
Yoksa askerlerimizin uğruna şehit olduğunu güvenli bölgeden cihatçı örgüt mensupları mı yararlanacak?
Belki şu anda gündemimiz Kanal İstanbul olmak zorunda. Ancak bu tehlikeyi de görmezlikten gelemeyiz.
Bu kişiler için nasıl önlemler alındı veya alınacak kamuoyu bilgilendirilmeli…
BU ÇAMUR TUTMAZ
Bir konu daha var…
İstanbul 37.Ağır Ceza Mahkemesi''nde Sözcü Gazetesi yazarlarının davası görüldü. Dava sonuçlandı. Gazete sahibi Burak Akbay''ın dosyası ayrıldı. Emin Çölaşan ve Necati Doğru''ya "FETÖ silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme" suçundan 3 yıl 6 ay 15 er gün hapis cezası verildi.
Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz''a ve Mustafa Çetin''e 3 yıl 4 er ay hapis cezası verildi. Yücel Arı, Yonca Yücekaleli ve Gökmen Ulu''ya 2 yıl 1''er ay hapis cezası verildi.
İnsan şu satırları yazarken utanıyor. Sözcü gazetesi yazarlarının FETÖ ile bağını bulmaya çalışmak ve iddia etmek "akıl tutulmasıdır."
Bir kaç örnek vermek gerekir ise…
3 Mart 2008 tarihli gazetenin manşeti; "Büyük Skandal." Haberde, Prof. Ergun Özbudun ile AKP''li Mehmet Fırat''ın, Yeni Anayasa taslağını Türkiye''de tartışılmadan ABD''deki "imamın" görüşüne sunulduğunu yazmış Sözcü.
Diğerleri…
26 Aralık 2012 tarihli manşet: "Cemaat mi dinledi? - MİT, Başbakanın odasına böceği koyanları arıyor."
12 Mart 2008 Emin Çölaşan: "Amerika''dan ahkam keseceğine Türkiye''ye dön…"
17 Haziran 2009 tarihinde yine Emin Çölaşan; "Fetullah takımı ile polisin ve yargının çok büyük bir iş birliği var."
11 Mart 2008 tarihli "Dokunanın kaseti çıkıyor" başlıklı haberde Fetullah Gülen''e karşı olanların "ses kayıtları"nın ortaya döküldüğü anlatıldı.
"Şüpheler cemaatte" manşeti ile çıktı…
Bu manşetlerin atıldığı tarihte kimi siyasetçi ve gazeteciler FETÖ lider için ağıtlar yakıyor, methiyeler düzüyordu. Herkes FETÖ liderinin etrafında pervane olmuşken Sözcü grubu bu manşetleri atıyordu.
Sadece bu manşetler mi?
Hayır tabi. Daha onlarca manşet, köşe yazısı var.
Bizler Ergenekon ve Balyoz davalarından yargılanırken sesimiz, soluğumuz olan gazetelerin belki de en başında gelir Sözcü gazetesi ve yazarları.
FETÖ ile mücadele ediliyor denilen bu dönemde, terör örgütünün yayın organı gazetelerin sahipleri ellerini kollarını sallayarak devletten yağlı ballı ihaleler almaya devam ederken, terör örgütü lideri elebaşı FETÖ''nün gerçek yüzünü deşifre eden Sözcü''ye verilen ve yapıştırılmak istenen bu algı tutmaz.
15 Temmuz hain darbe girişimi başarılı olsaydı ilk yargılanacak ve kapatılacak yayın organlarından birisi SÖZCÜ gazetesi ve yazarlarıydı. Şimdi aynı SÖZCÜ, FETÖ''ye yardımdan yargılanıyor. Akıl alır gibi değil.