İdlib'te Türkiye'ye Rus dayatması ve ABD tuzağı
Bu satırlar yazılırken Putin-Erdoğan zirvesi henüz başlamıştı, sonucu belli değildi. Bakmayın siz liderlerin tokalaşırken gülümsediğine, Putin'in taziye dileklerine.
Putin 34 şehit verdiğimiz noktada Türk askerinin olduğunun bilinmediğini söylerken bir nevi Suriye adına konuşurken aslında saldırı anında Rus uçaklarının da havada olduğunu onların göz önünde olduğunu da ifade etmiş oluyor.
Ayrıca Türk tarafının ısrarla söylediği kasten vuruldu söylemini de herkesin önünde yalanlıyor. Suriye tarafının da ciddi kaybı var diyerek Türkiye'ye fazla ileri gittiniz uyarısı yapıyor.
Bu haliyle Türkiye 12 gözlem noktası dışında bulunmamalıydı, hata Türkiye'nin demek istiyor. Suçlama devam ediyor. İşte görüşme böyle bir sert karşı duruşla başladı.
Erdoğan'ın kabulünüz için teşekkür ederim demesi, hangi gerekçeyle olursa olsun son bir ayda 58 Türk askerinin şehit olduğu ve arkasında Rusya'nın olduğu bilinen saldırı ve krizi konuşmak için Rusların ayağına gidilmesi de Rus tarafının psikolojik üstünlüğünün kabullendiğini ve müzakerelerde onların ortaya konulacak şartların yeni mutabakata yansıyacağına işaret ediyor.
Diğer taraftan zirveye kadar ki sahadaki gelişmeler, İdlib'te sahada oluşan fiili durum, özellikle Rusya tarafından gelen ardarda gelen çok sert ve suçlayıcı açıklamalar artık Soçi sürecinin sona erdiğini, İdlib'e ilişkin Soçi mutabakatının fiilen yırtılıp atıldığına işaret ediyor.
Muhtemelen bugünden itibaren artık Moskova Mutabakatından bahsedeceğiz ama bu Rusya'nın şartlarının esas olacağı bir metin olacak..
Erdoğan her ne kadar Suriye ordusunun Türk gözlem noktalarının gerisine çekilmesini şart koşmuş olsa da son günlerde İdlib'te havada ve karada Suriye ordusunun yerini artık Rusların yerini aldığını görmesiyle görüşmenin hedefini kalıcı ateşkese ulaşmak olarak açıklayarak hedef küçülttüğünü anlıyoruz.
Son 2-3 gündür Rus yetkililer açıklamalarıyla aslında Putin'in ne diyeceğini de önceden söylemiş oldular. Özeti; bundan sonra İdlib'teki çatışma Türk-Rus çatışması olur.
Moskova Mutabakatında muhtemelen mevcut kontrol edilen hatlarda (kabaca Serakib batısından itibaren M4'ü hat olacak şekilde) bir ateşkes, Suriye ordusunun kuşatmasındaki Türk gözlem noktalarının tahliye edilmesi, terör örgütleriyle mücadelenin devam etmesi hususlarının yer alabileceğini öngörebiliriz. Ama özellikle ateşkesin uzun vadeli olması beklenmiyor.
İdlib'te artan şehitlere karşı Türkiye'nin başlattığı harekata ilişkin paylaşılan resmi bilgilerde 3 binden fazla Suriye askeri öldürüldü dense de Suriye tarafı sanki bu doğru değilmiş gibi davranıyor. Ama Türk operasyonlarından zarar gören esas aktörün İranlı Şii milisler ve Hizbullah olduğu anlaşılıyor.
Şam üzerindeki Rusya-İran nüfuz mücadelesi ve ABD'nin İsrail'in güvenliği gerekçesiyle İran ve gruplarına ait hedeflerin vurulması Rusya'nın İdlibte Türk operasyonlarına bir süreliğine neden göz yumduğu, ABD'nin de neden Türkiye'yi teşvik ve tahrik ettiğini gösteriyor. Bu haliyle İdlib'teki çatışmalar daha geniş bir coğrafyada Türk-İran çatışmasına da dönüşebilir.
Rusya ile mutabakat ararken aynı gün İstanbul'da ABD'lilerle İdlib konferansı düzenlemek de ne ola ki? Rusya'ya biz ABD ile çözüm ortaklığı yapıyoruz mu demek istiyorsunuz?
ABD'li büyükelçilerin Hatay'da simgesel de olsa sınır geçip İdlib'e ayak basması, orada El Kaide'nin psikolojik harekat birimi Beyaz Baretlilerle poz verip el sıkışması ABD'nin fiilen İdlib'e el koyduklarının işareti. Putin bunu görmedi mi sanıyorsunuz?
Bu arada Jeffrey'nin sık sık gelmesiyle eş zamanlı Türkiye'de yeni müzakere sürecinin hareketlendiğini, teröristbaşının yeniden sahneye sürüldüğünü de not edelim.
ABD'li senatörlerden sonra Almanya ve Hollanda da İdlib'te uçuşa yasak ilan edilmesini istiyorlar. Bu cephenin genişleyeceğini, şartlar olgunlaşınca da İdlib'te güvenli bölgenin hayata geçirileceğini öngörebiliriz. Suriye bunu egemenliğinin ihlali görüyor. Rusya da sıcak bakmıyor. Sonuç Türk-Rus krizi, Türk-Suriye ve İran çatışması olur.
İdlib'te artık Türkiye açıkça ABD'nin gemisinde. ABD de Esad zafer kazanmamalı, biz size mühimmat ve istihbarat veririz diyor. Uyarıyoruz ABD'nin bu tavrı Türkiye'ye taşeron muamelesidir. Çünkü ABD aynı muameleyi YPG'ye de yapıyor. Farkı var mı?
34 şehit verdiğimiz gün Türkiye'nin Yunanistan sınırlarını sığınmacıların geçişine açma kararıyla birlikte resmi rakamlarla 130 bin civarında kişinin sınıra yığılması, bunların çok az bir kısmının Yunan tarafına fiilen geçebilmesiyle sınır hattında kendi ellerimizle adeta sığınmacı bölgesi oluşturduk. Ülkemize yönelik göç ve sığınmacı akınını tetiklediğimizin, ülke içinde kontrolsüz bir insan yığınını hareketlendirdiğimizin farkında mısınız? Bu Türkiye'nin hayrına değil.
Dün itibariyle bölgeye özel harekat polisinin gönderilecek olması oradaki krizi yeni bir safhaya eviriyor. Sınır güvenliği TSK'nın işi değil mi? Hem sınıra polis göndermek hem de kendi ellerimizle sınırlarımızda yeni güvensiz bölgeler oluşturmak neyin aklı? Ne yaptığınızın farkında mısınız?