İdlib Suriye'nin kaderini tayin edebilir
Suriye rejiminin, Astana Anlaşmalarını hiçe sayarak son günlerde Rusya ve İran'ın yardımlarıyla İdlib'e havadan ve karadan saldırıları ile Rusya, Ankara'ya örtülü bir mesaj vermeye mi çalışmaktadır?
Rusya, Suriye meselesinde Türkiye'yi desteklerken, Doğu Akdeniz konusunda ise Türkiye karşıtı ülkeler arasında yer almaktadır. İdlib, 2011'de iç savaşın başlamasından bugüne kadar ılımlı muhaliflerin ve rejim karşıtı silahlı grupların kalesi konumundadır.
İç savaştan önce 1,5 Milyon Suriyelinin yaşadığı İdlib'in nüfusu, savaştan sonra muhaliflerin topraklarını kaybetmeleri sonucu yaşanan göçlerle 4 Milyona ulaşmıştır. İdlib topraklarının %50'si El Kaide'nin Suriye uzantısı Al Nusra'dan kopan ve sayıları 15-20.000'i bulan "Heyet Tahrir El Şam" terör örgütünün hâkimiyeti altındadır. İdlib'in diğer kısmı ise ılımlı muhalif örgütlerinin kontrolündedir.
Her iki bölgenin büyük bir bölümü taarruza hazır Suriye rejim güçleri tarafından kuşatılmıştır. Son zamanlarda rejim İdlib topraklarının tamamını geri almak için çaba harcamaktadır. Türkiye ise; Astana Anlaşmaları kapsamında 2017'de İdlib'i Gerginliği Azaltma Bölgesi olarak ilan etti ve 2018 yılının Eylül ayında olası göçü önlemek ve Esad güçlerinin ilerlemesini engellemek amacıyla da 12 adet askeri gözlem noktası da bulundurmaktadır.
Hâlihazırda Suriye toprakları üçe bölünmüştür, ancak İdlib'in durumu askıdadır. Esad rejimi, Suriye topraklarının % 60'ını ve toplam nüfusun % 70'ini kontrolü altında tutmaktadır. Geri kalan Suriye'nin kuzeyinde yer alan toprakların % 25'i ABD ile müttefiki terör örgütlerinden oluşan SDG, ülkenin kalan % 15'i ise Türkiye ile Suriye Milli Ordusu tarafından kontrolleri sağlanmaktadır.
Haritada görüldüğü gibi, Suriye'nin kuzey batısı ve sınırımıza yakın bölgeleri Suriye rejiminin müsaadesi ile tamamen Rusya ve kısmen İran hâkimiyeti altındadır. Sınırımıza yakın aynı batı bölgesinde bulunan terör örgütleri ülkemizin güvenliğini tehdit ettiğinden Türk Silahlı Kuvvetleri Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtları ile Cerablus ve Afrin'i kontrolü altına almıştır. Kuzey doğuya gelince, bu bölge PKK uzantısı PYD/YPG üzerinden tamamen ABD nüfuzu ve kontrolü altındadır. Ancak kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin başlattığı Barış Planı Harekâtı ile koridor alt üst edilmiş, Tel Abyad ve Rasulayn kontrol altına alınmış, siyasi ve askeri dengeler değişmiştir.
Yine haritada görüldüğü gibi İdlib'te, Türk ordusunun inşa ettiği 12 askeri gözlem noktasına gelince; Suriye ordusunun geçen Ağustos ayında yapmış olduğu saldırılar sonucunda Han Şeyhun'daki 9 numaralı gözlem noktasının bulunduğu bölge rejim tarafından ele geçirilmiştir. Benzer durum geçen hafta yaşanan saldırılar sonucu Surman'da bulunan 8 no.'lu gözlem noktasında da yaşanmıştır. Her iki noktada gözlemci mahiyetinde bulunan Türk askeri muhasara altındadır. Ancak, askeri yetkililer bu konunun herhangi bir sakıncalı durum yaratmadığından bahsetmektedirler.
Diğer önemli bir sorun ise, İdlib'in iki ana arteri olan M4 ve M5 karayolları üzerindeki hâkimiyet meselesidir. Han Şeyhun ve Surman'ın rejim tarafından ele geçirilmesi ilk adım olarak nitelendirilmektedir. M5 karayolu Halep'ten batıya doğru İdlib'ten geçmekte, M4 ise Lazkiye bölgesi ile İdlib arasındaki sınır noktasına ulaşmaktadır.
Bu sebeple İdlib, Suriye rejimi için büyük önem arz etmektedir. Esad rejimi, son saldırılarla birlikte neredeyse İdlib'in dörtte birini ele geçirmiş durumdadır. Bombalı saldırılar sonucu aralarında çoluk, çocuğun bulunduğu yüzlerce sivil can veriyor, binlercesi yaralanıyor, on binlerce kişi kamyonlarla veya bulabildikleri araçlarla Türk sınırına doğru kaçıyor. Kaçanların sayısının son 15 gün içerisinde 200.000'e çıktığı söylenmektedir.
İdlib'de büyük bir insanlık dramı yaşanırken, Hatay'a yakın sınır bölgesinde bir milyona yakın kişi sınırlarımızı zorlamaktadır. Bu kişiler arasında tabiidir ki sivillerden başka teröristlerin de bulunabileceği hususu dikkate alınmalıdır.
Suriye'den Türkiye'ye göç dalgası kesinlikle bir küresel emperyalizm projesidir. İdlib'ten yeni göç ülkemizin hem demografik, hem de ekonomik dengelerini büyük ölçüde etkileyecektir. Türkiye'de halen 4 Milyon Suriyeli mültecinin geri dönüşleri konusu çözülmeden yeni göç dalgası ülkemiz için büyük bir sorun yaratacaktır. Sonuçta, İdlib Suriye'nin kaderini tayin edeceğinden bu konuda ciddi tedbirler alınmalıdır.
Öte yandan Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde kontrolü altında tuttuğu noktalarla ilgili farklı gelişmelerle karşı karşıya kalmadan, biran önce Libya'da olduğu gibi meşru Suriye yönetimi ile bir araya gelmesi en akılcı yol olacaktır. Aynı zamanda Türkiye, Suriye konusunda özellikle Arap Birliği ülkelerinden her türlü destek alma yolunu da zorlamalıdır.