İdlib kilidi, hedefler dengeler ve terörizm
BOP çerçevesinde emperyalist devletlerin öncülüğünde 1990-1991 Körfez Savaşıyla başlayıp kuzey Afrika'dan Körfeze kadar Arap ülkelerinde görülen, milyonların katledildiği, utanç verici tecavüzlerin yaşandığı, kültürlerin ve medeniyetlerin yerle bir edildiği vahşete "Arap Baharı" adı verildi. Sömürgecilerin ve işbirlikçilerinin kışkırtma, müdahale, işgal ve iç dinamikleri çatıştırmak suretiyle ülke sınırlarını değiştirmeye yönelik kanlı saldırıları günümüzde Suriye ve Libya'da bütün şiddetiyle devam etmektedir.
BOP'a göre, Ortadoğu'yu, hatta dünyamızı sömürgecilerin emellerine göre yeniden tanzim etmeye dönük hesaplar, Suriye veya Irak özelinde ele alınırsa gerçekler anlaşılamaz, görevler yapılamaz. Bu bağlantı mutlaka kurulmalıdır.
Konuya dönersek; Türkiye ile Suriye arasında ilk ciddi gerginlik, 5 Eylül 2012'de Erdoğan'ın "biz en kısa zamanda Şam'a gidecek, Emevi Camisi'nde namazımızı da kılacağız." sözleri üzerine başladı. Bundan önce de, Suriye sınırına büyük bir askeri güç yığmıştık. Açıklamadan rahatsız olan ABD, "militarist söylemlerden vazgeçmemizi" istemişti. ABD'nin bu çıkışı, adeta milat olmuştu. Ta ki, 24 Ağustos 2016 Cerablus, 18 Mart 2018 Afrin ve 9 Ekim 2019 Barış Pınarı Harekâtı'na kadar.
Türkiye, haklı ve başarılı iki operasyonla Akdeniz'e ulaşmaya çalışan ABD koruması altındaki "terör koridoruna" darbe vurdu, tuzağı parçaladı. Fırat'ın doğusunda ise, NATO üyesi Türkiye'yi güneyden kuşatmak üzere ABD'nin eğitip silahlandırdığı PYD/YPG/PKK terör örgütünü ortadan kaldırmak üzere başlatılan Barış Pınarı Harekatı'nın önü 17 Ekim'de, ABD ve Rusya ile yapılan iki mutabakatla kesildi, durduruldu. Böylece sınırımızdan 32 kilometre güneye çekilen PYD/YPG/PKK terör örgütünün varlığı, zımnen kabul edilmiş oldu. Aradan 4 ay geçti, halen Tel Abyad ve Resulayn arasında dar bir alanda beklemedeyiz.
Türkiye'nin durumu
Genel olarak özetleyelim: Şu anda 5 milyona yakın Suriyeli sığınmacı, bir kısmı vatandaş olmak üzere ülkemizde. İki milyona yakın, Suriye'li sınırımızda beklemede. Bir milyona yakın Afganistan'lı ve diğerleri ülkemizde. Dünyanın en çok sığınmacı barındıran ülkesiyiz. Ekonomimiz çok zorda. İşsizlik, intiharlar, huzursuzluk, hukuksuzluk, siyasi gerginlik ve kamplaşma had safhada. Eğitim çöküntü içinde. Irak ve Suriye'den gelen şehitlerin ardı arkası kesilmiyor.
Dış politika çıkmazda. Başta Mısır olmak üzere Arap ülkelerinin tamamına yakınıyla ilişkilerimiz ya kesik ya da hiç iyi değil. Ege'de adalarımız Yunan işgali altında. K.K.T.C. sahipsiz. AB ülkeleriyle çekişme halindeyiz. Libya iç çatışmalarında tarafız, belli bir lojistik ve askeri gücümüz orada. Bu ülkede İtalya, Rusya ve Fransa ile karşı karşıyayız.
Suriye'nin durumu
ABD-İsrail ikilisi, Irak gibi Suriye'yi de bölmek üzere "etnik terör devleti" ile millî-üniter yapıyı "federal" rejime dönüştürme peşinde. Her işini, sürekli tehdit ettiği Erdoğan ile çözme peşinde. Astana ve Soçi mutabakatlarıyla birlikte hareket ettiğimiz Rusya ve İran'la ters düşerek yalnızlaştık. Dünyanın meşru saydığı Suriye Cumhuriyetini gayri meşru saymakta ısrarlıyız.
Gelinen noktada, İdlip kilidinde Suriye, Rusya, İran'la savaşın eşiğindeyiz. Bu güne kadar terör örgütleriyle yapılan mücadelenin adı "operasyon"du, mücadelemiz meşru idi. Eğer sahadaki devletlerin biriyle, buna Suriye dahil çatışmaya girersek, bunun adına "savaş" denir. Savaşın da uluslararası hukuku vardır. Buna göre, Suriye'de bulunmamızın meşruiyetini nasıl izah edeceğiz? Başımızı kaldırıp baktığımızda, yanımızda güvenilir hiçbir dost ülkenin kalmadığını görmekteyiz. Libya'daki sıkıntıları da göz önüne alırsak, kendimizi nasıl yalnızlaştırdığımızı göreceğiz.
İdlib gerginliğinin tırmanışı
ÖSO'nun 1 Şubat'ta 4 Rus askerini öldürmesi, buna karşılık 2 Şubat'ta 8 Türk askerinin şehit edilmesiyle başlayan çatışmalar tırmanışa dönüştü, karşılıkla ölümler yaşandı. Erdoğan'ın 5 Şubat'ta Ukrayna'ya gidişiyle yaşanan süreç, Rus tarafını öfkelendirdi, ilişkilerin boyutunu derinleştirdi. Bu nazik durumda ne yapabilirdi? NATO'dan söz edenler oldu. İyi de NATO savunma örgütüdür, saldırı değil. Ayrıca BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan bir ülkeye müdahale mümkün mü? Öncelikle böyle bir karar, Rusya'nın üyesi olduğu Güvenlik Konseyinden çıkmaz. Sonra BM anayasasına göre, kutsal sayılan egemenliğin, sınırların ve toprakların dokunulmazlığı ile içişlerine karışılmazlığın ihlali sayılır. ABD'ye mi koşacağız? Allah korusun!
Yeni stratejimiz
Erdoğan, AKP Grup toplantısında yeni stratejiyi özetle şöyle açıkladı: Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) için artık Suriye'de harekât alanı "her yerdir"; yani tüm ülkedir. Gerekçesi ise; "beka" ve "insani, ahlaki" sorunlarmış. Bunun için Türkiye: Suriye ordusunun son zamanlarda Soçi Anlaşması'nı hiçe sayarak İdlib bölgesinde ele geçirdiği yerlerden çekilmesi şart. Bu konudaki ültimatomun yerine getirilmemesi halinde karada ve havada, topyekûn bir harekâta girişeceğini ilan ediyor. Bu, Türk stratejisinin "caydırıcılık" ve "zorlayıcılık" parametrelerinin bir parçasıdır.(14.02.2020)
Bu yeni stratejiyi okuyup da unutmak en iyisi… O halde dostu çoğaltmaya, düşmanı azaltmaya, kısaca aklıselime sığınmalıyız.