İdeolojik eğitimin toplumsal etkisi
Eğitim bir toplumun geleceğini şekillendirir... Bu sözü hepimiz çok sık söyleriz. Uygulamada da 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile direkten dönerek bir tecrübe yaşadık. Gördük ki cemaat eğitim yoluyla kadro oluşturmuş ve devlete el koymuş.
1992 yılında arkadaşlarla Kars Kalkınma Vakfı'nı kurduk... Sonradan il üçe ayrılınca Kars-Ardahan ve Iğdır Kalkınma Vakfı olarak biz de vakfın adını değiştirdik. Vakıf olarak, ihtiyacı olanlara burs verdik... Kars ve Ardahan'da, ilçelerde bizzat vakıf olarak, üyeler yoluyla veya ve bulduğumuz hayırseverler vasıtasıyla, kız öğrenci yurtları, teknik ve normal lise binaları ve öğretmen evleri yaptık... O yıllardan başlayarak cemaat Türkiye'nin her tarafında yurtlar ve okullar yapıyordu. Çocukların bir cemaat tuzağına düşmesini önlemek için bu yurtları ve okulları yaptık.
Siyasiler cemaatin yaptıklarını bilmiyor muydu? Elbette biliyordu... Ancak Ecevit dahil bütün liderler cemaatin uzun dönemde ülkeye getireceği sorunlarla ilgilenmek yerine, kısa dönemde cemaati yanına alarak oylarını artırmak derdinde oldu. Bu nedenle cemaat kadar cemaati kullananlar da yanlış yaptılar.
Eğitimin toplumdaki etkisi geç ortaya çıkıyor ve fakat daha çok yapıcı veya yıkıcı oluyor.
1960'larda Sovyetler Birliği'nde neredeyse tüm Sovyet çocukları eğitime erişebiliyordu. Anayasal olarak vatandaşların doğrudan iş gücüne katılma ve ücretsiz mesleki eğitim hakkı vardı. Ne var ki eğitim aynı zamanda yeni Sovyet insanını yaratmanın bir aracı olarak kullanıldı. Ancak sistem çöktü.
Nazi Almanya'sında anaokulu müfredatından üniversiteye kadar derslerin içeriği Nazi ideolojisine göre şekillendirilmişti.
Tarih derslerinde Ari Alman ırkının zaferlerinden övgüyle bahsedilirken, mağlubiyetlerin sorumlusu Yahudi ve Marksistler gösteriliyordu. 1923'teki hiperenflasyonun da Yahudi tüccarların aç gözlü olmasından ve ekonomiyi sabote etmelerinden dolayı çıktığı anlatılıyordu.
Nazi Almanya'sı dışında, toplumda sağlıklı olmayanların tavsiye edilmesini öğreten başka bir eğitim sistemi olmamıştır. Söz gelimi Hitler rejiminde bir matematik sorusu:
''Akıl hastası bir insana bakmak, günde 4 RM'ye (Reich Mark) mal oluyor. 300.000 akıl hastası insan var. Bu insanlara bakmak kaç RM'ye mal olur. Bu parayla 1000 RM'lik kaç evlilik kredisi verilir?'' şeklindeymiş.
Biyoloji derslerinde ırklar arası farklılıklar öğretilirken Alman ırkının en üstün olduğu anlatılıyordu. 1934 ocağında üniversitedeki kız öğrenci sayısı en fazla 10 ile sınırlandı. Kız öğrencilerin okumak yerine evlenmeleri ve çocuk doğurmaları isteniyordu.
Resmi ideoloji olmadığı halde, Türkiye'de özellikle yüksek öğrenimde, kendi ideolojilerini eğitime yansıtan öğretim üyeleri oldu. Bu durum toplumda kamplaşma yaratan bir süreç oluşturdu. İdeolojik davranan siyasiler de bu kamplaşmanın tırmanmasına neden oldu.
1980 darbesini halka hoş göstermek için Kenan Evren, daha çok İmam-hatip lisesi kurulmasını istedi. Sonrasında, 2002-2003 yılında İmam-Hatip liselerinde 71 bin olan öğrenci sayısı, 2015-2016 ders yılında 556 bine yükseldi.
Bugün ikamet adresi nedeniyle, çocukları için İmam-hatip liselerinin adres gösterilmesi, birçok ailede itirazlara yol açıyor... Bu itiraz iki açıdan ortaya çıkıyor.
Bir... İmam hatip liselerinde Sünni esaslara bağlı din eğitimi verilmektedir. Oysa ki Türkiye'de 12 milyon da Alevi yaşıyor.
İki... Aileler arasında, öğrencinin üniversiteye girmesi ve çalışması alanında tereddütler yaşanıyor. Bu liseler meslek okulu olarak görülmüyor.
Aslında, imam hatip lisesinde okuyanlar da bugün istedikleri sınava girebiliyor. Ne var ki yarın ne olur? Çok net değil.
100 Yılında İmam-Hatip Liseleri Araştırması'nda (Mehmet Korkmaz), bu imam hatip lisesinde okuyan öğrencilerin yalnızca yüzde 20'si, Diyanet İşleri ile ilgili bir işte çalışabileceğini söylemiştir. Diğerleri istemediğini veya fikri olmadığını söylemiştir.
İdeolojik değil diyebilmek için, imam-hatip liseleri tercihi, siyasi iktidarın tercihine değil halkın talebine bırakılmalıdır.