İdealizm için irkilin!
Bilinmeyen yeni bir yolu açma işi başlı başına mevcut dünyaya yeni bir gözle bakmayı zorunlu kılar. Bu ise neredeyse gelenekselleşmiş kuralları bir kenara bırakarak işe sıfırdan başlamayı gerektirir. İnsanlar böyle bir anlayışa ancak başkalarını izlemek tembelliğini terk ederek kendilerine güven duymaya başlamaları ile ulaşabilirler. Kendine güvenip, dayanarak ayakta kalmak meşakkatli bir iştir. Sorunları küçük benden soyutlayarak, onun verdiği hazlardan uzaklaşarak çözümlemek, sağlam bir irade ve sarsılmaz bir inancı gerekli kılar.
Zevkçi değil ülkücü!
Eğer bir kişi; ahlâklı, erdemli ve doğru olduğuna inandığı bir şeye kendisini esirgemeden veriyor; Tanrı’yı ve Dünyayı büyük bir coşku ve sevinçle anlamaya çalışıyorsa; böyle bir insan idealisttir. Gerçek idealist aldığını vermek için, bildiğini bildirmek için, sahip olduğunu da paylaşmak için kullanır. Yoksa ölülerin pişman olduğu şeyler için dirilerin birbirlerini öldürmeye çalışmasının ne idealizm ne de idealistlikle bir ilgisi vardır.
Hayatı içinde yaşadığı şartlardan ibaret olarak gören, insanları gölgesine sığınılacak ya da gölgesinde kalacak insanlar olarak ikiye ayıran, inançlarını güçlünün inançları doğrultusunda revize eden, hükmetmeyi gaye edinmiş olan anlayış sahiplerinin idealizmi fantezi olarak görmelerinden daha doğal bir süreç düşünülemez.
Yanlış değeri yanlış adam temsil ediyorsa!
İşin ilginç yanı zaman zaman ideallerin bu tür insanların tekeline girmeleri de söz konusu olabilmektedir. Dostoyevski böyle bir durumu şöyle anlatır: “Dostlarım!.. Her zaman saygıyla andığımız yüksek bir ideali bir takım cahillerin kaptığını, sokağa düşürüp, kendileri gibi budalaların önüne serdiklerini görünce, insanın ruhunu nasıl bir hüzün ve öfkenin kapladığını tasavvur edemezsiniz. Bir de bakmışsınız o ideal artık bit pazarındadır, tanınmaz bir durumdadır, çamur içindedir, kırılmış dökülmüştür, ölçüleri bozulmuş, armonisi yok olmuştur. Aptal çocukların elindeki bir oyuncaktan farksızdır. Hayır bizim zamanımızda böyle değildi bu ve bizim amacımız bu değildi. Hayır hayır bizim amacımız bambaşkaydı. Hiçbir şey anlamıyorum... Bizim zamanımız gene gelecektir ve bugün sallanan her şey dengesini bulacaktır”.
Ülküdaşını sat, onurunu at, rahat yat!
İdealler sefil ruhlu insanların eline düşmekle, menfaat aracı yapılmakla, bazı insanların nezdinde vasfını kaybetmekle ya da özüne ters düşen uygulamalara konu olmakla ideal olmaktan çıkmaz. Uzun soluk, büyük yorgunluk ve sonsuz eziyete her insan dayanamaz. Vicdan rahatsızlığı içinde kolayı seçer ve bir türlü ulaşamadığı idealleri kendine göre yorumlar. Tavrını çıkarına dayalı olarak belirleyen, “bana değmeyen yılanın dostumu sokmasında bir sakınca yoktur” edasıyla davranan bireyin bırakın idealistliğini, insanlığı bile tartışılır. Dostunu sat, onurunu at, rahat yat! Bugün idealist duygular yüzünden kaybedilen makamların, menfaatlerin ve statülerin yarın bir biçimde elde edilmesi mümkün olabilir, ama bugün kaybedilen onur, ahlâk ve insani değerleri hiçbir biçimde yarınlarda elde etmek mümkün değildir. İdealizm bir anlamda yarını bugün yorumlamayı gerektirir.
İdealizm gerçekte bir düşünce değil bir yaşam biçimidir. Yalnız kendisi için değil bütün insanlar için en iyiyi istemek, en helâli arzulamak, en ilerisine ulaşmaya çalışmak, en yüceye çıkmak ve sürekli geleceğe bakmak “idealist insan” işidir. İdealizm için azıcık da olsa irkilmenin tam zamanıdır.