İçimize nasıl sinsin?
- ABD orduları Başkomutanı Bush’un NATO’yu, “Haçlı Seferi Başlattık” diyerek çullandırması sonucu Türk yurdu Afganistan’ın bir Amerikan valisi olan Karzai’ye devri için vatan evlatlarının Kâbil’de şehit olmaları içimize nasıl sinsin?
- Kendisinden çok daha ağır suç itham edilenler tutuksuz yargılanırken, gazeteci Müyesser Yıldız’ın üstelik bir hücrede tutuklu olarak yargılanması içimize nasıl sinsin?
- En tepesinden bakanlarına kadar devletlülerin birkaç gazetecinin tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmalarına, “Türkiye’nin imajı için iyi olmuştur” yorumu yapmaları içimize nasıl sinsin? Türk milletinin derdi kendini Haçlılara beğendirmek mi, adalet mi?
- Parasız eğitim isteyen öğrencilerin örgüt üyesi olmak suçundan hapislere tıkılması, okullarından olması, Başbakan ve Başbakan Yardımcılarını protesto eden öğrencilerin rektörler tarafından okuldan atılmaları içimize nasıl sinsin?
- Hükümetin hoşuna gitmeyen iddianameler hazırlayan ve hükümler veren savcı ve hâkimlerin tenzili rütbeyle cezalandırılmaları, hatta bir şekilde suç isnat edilerek kendilerini hâkim karşısında bulmaları içimize nasıl sinsin?
- Türkiye’nin ABD’nin radar üssü olması, İsrail’in Mavi Marmara’da Türkleri katletmeleri ve yine İsrail’in PKK’lı ajanları ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Hatay’daki üssünü basıp altı Mehmetçiği şehit etmeleri ve bu cinayetlerin İsrail’in yanına kâr kalması içimize nasıl sinsin?
- Başıma bir şey gelir korkusu ile öğretim üyelerinin konuşamaması ve gazetecilerin kendilerini oto sansüre tabi tutmak zorunda kalmaları içimize nasıl sinsin?
- Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkelerin rejim ve sınırlarının değiştirileceği bizzat projenin mimarları tarafından itiraf edilmiş ve bir örneği Irak’ta hayata geçirilmişken, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın dün adı Büyük Orta Doğu olan ve bugün adı “Arap Baharı” olarak revize edilen bir projenin “Eş Başkanı” olması içimize nasıl sinsin?
“İçimize nasıl sinsin” listesi çarşaf çarşaf uzayabilecek bir ülkenin vatandaşı olmak, içimize nasıl sinsin?
Çok mu kötü niyetliyiz?
Sahi size garip gelmiyor mu?
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yargılanıp yargılanmayacağına karar verecek olan önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından atanmış Danıştay I. Dairesi’ndeki üç üyenin yerlerinin değiştirilmesi ve bu değişiklik üzerine bir üyenin tepki göstererek emekliye ayrılması bize garip geliyor! Aynı dairenin üye sayısının 8’den 6’ya düşürülmesi de garip geliyor.
Daha da garibi yeni atanan üyelerden İbrahim Er’in, Başbakan Erdoğan’ın teyze oğlu olması. Bakınız İbrahim Er’in Yargıtay Birinci Daire üyeliğinde son bulan bürokraside yükseliş öyküsünü Ekşi Sözlük nasıl özetlemiş:
“İbrahim Er, 2003 yılında İlköğretim Genel Müdürlüğü yardımcılığına getirilmiş. Bu son bahsedilen Genel Müdürlüğe ait iki müdür yardımcılığı kadrosu bulunduğu halde, İbrahim Er görülmemiş bir şekilde 3. Müdür Yardımcısı olarak atanmış. Atama gerekçesi ise ’yürütülen bir kampanya için duyulan gerek üzerine’ diye açıklanmış. Yani 2003 yılında ilköğretim müfettişliği yapan genel müdürümüzün Bakanlık kadrosuna girişi bu şekilde oluyor. Artık nasıl bir başarı gösterdiyse dört sene içerisinde en tepeye çıkmış.”
Evet, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yargılanıp yargılanmayacağına karar verecek olan Danıştay I. Dairesi’nin son aldığı şekil bu. Erdoğan’ın teyze oğlu İbrahim Er’in ise sınıf öğretmenliğinden müfettişliğe, İlköğretim Genel Müdür Yardımcılığına ve oradan hukuk eğitimi olmamasına rağmen Danıştay I. Dairesi’ne hâkim üye olarak atanması belki kitaba uygun. Amma biz bir türlü sonuca bağlanamayan Deniz Feneri davasından ve gazeteci Müyesser Yıldız’ın hücre hapsinden beri bu “kitaba uygunluk” lardan bir hayli tedirgin olmaya başladık.
Hata bizde mi?
Her şey hak ve adalet üzerine yürüyor da biz mi kötü niyetliyiz?
Vaziyeti vicdanlara ve Allah(c.c.)’a havale ediyoruz.
Bu, çok ciddi bir meseledir.
Ve adalet bir tespihin ipi gibidir. Bir milletten, bir toplumdan adalet kopar, adalet kalkarsa o toplumu hiçbir güç bir arada tutamaz. Fert başına düşen geliri 30 bin dolar olsa ve ahalinin tamamının alnı secdelere mıhlansa bile...