İçimizdeki Sarkozy’ler
Fransız senatosunun kabul ettiği inkar yasasını Sarkozy’nin kapris ya da siyasi çıkar amacına bağlamak doğru bir yaklaşım değildir. Zira “soykırım” günümüzde 1948’lerdeki klasik anlamını kaybetmiş tarihi bir gerçeklik, bir mağduriyet sorunu değil lobicilik, propagandistik ve bir dayatma sorunu haline gelmiştir. Kısacası “soykırım” hukuki anlamından daha çok bir siyasi, ekonomi ve statü sağlama aracı halini almıştır.
“Soykırım” kavramı giderek emperyalist amaçların aracı konumuna indirgenmiş durumdadır. Sömürgeci ülkeler söylemek istediklerini Türkiye gibi köklü milletlere “soykırım” kavramı üzerinden söylemektedir.
Türkiye’yi yönetenlerin soykırım konusundaki basiretsizliği ve stratejisizliği de emperyalist ülkelere konuyu istismar etme fırsatı vermektedir. Türkiye’yi yıllardır yönetenler, adeta soykırım konusuna tepki göstermek için tepki göstermektedir. Türkiye’deki yönetimler her hangi bir ülkede soykırım tasarıları gündeme gelince esip gürlemiş ve üzerinden bir süre geçince konuyu unutmaya terk etmişlerdir. Bu ülkeyi yönetenler Türkçedeki “su uyur düşman uyumaz” sözünü hiç hatırlamamışlardır.
Çok açıktır ki eğer bir yerde herhangi bir sorun, sektör haline gelmişse onu kullanan bir Sarkozy her zaman bulunur. Bu nedenle soykırım sorununu Sarkozy’ye indirgemek doğru değildir. Onu günah keçisi ilan etmenin de bir anlamı yoktur.
Son zamanlarda Türkiye ile Fransa arasında Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da bir nüfuz mücadelesi yaşandığı doğrudur. Türkiye’nin Avrupa’dan uzaklaştırılması için Sarkozy’nin elinden her geleni yaptığı da doğrudur. Dahası Sarkozy’nin Türkiye çıkarları aleyhine siyaseti strateji olarak izlemesi söz konusudur. Ancak “soykırım” ile ilgili olarak Fransız Senatosunun verdiği kararı tamamıyla Sarkozy’ye indirgemek doğru değildir.
Türkiye’ye yönelik olarak Ermeni diasporasının “soykırım” iddia ve taleplerinin tarihi en az yüz yıldır. Hepsini topladığınız zaman beş milyonu dahi bulmayan bir Ermeni diasporası ABD’den Avrupa’ya, oradan Asya’ya kadar uzanan yirmi ülkede Türkiye’yi “soykırım” yapan ülke olarak ilan ettirmiş bulunmaktadır. Sorulması gereken asıl soru şudur: Nasıl oluyor da Ermeni propaganda makinesi dünyanın her yerinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin cabalarını hiçe indirgiyor ve kendi tezinin kabulünü sağlıyor?
Ayrıca nasıl oluyor da bazı devletler bir yandan Türkiye ile yoğun siyasi, ekonomik, kültürel ve ticari ilişki içinde olurken bir yandan da Türkiye’yi “soykırımcı” ilan edebiliyorlar. Yine nasıl oluyor da Türkiye, kendisini soykırımcı ilan eden bu ülkelerle hiçbir şey olmamış gibi ilişkilerini sürdürüyor. Litvanya ve Lübnan gibi ülkeler bile “soykırımı” kabul ettiğini düşünürlerse durumun vahameti anlaşılmış olur.
Diğer yandan Türkiye’nin içinde de “soykırım” lobisinin aldığı mesafe azımsanamaz. Türkiye’de Türkiye ve Azerbaycan aleyhinde soykırım ve bölücülük lehine icrai sanat edinen sayısız güç odakları var. Türkiye’deki soykırım lobisinin televizyonu, gazetesi, siyasisi, akademisyeni, şirketi akla gelen her şeyi var.
Bir anda “Hepimiz Ermeni’yiz” diyen kitleler var. Televizyonlarda şu soykırımı “kabul edelim gitsin” diyen bilim adamı kılıklı adamlar var. Anayasadan “Türk” kavramını çıkartmak isteyen sözde anayasa profesörleri var. Ermenilerden özür dileme kampanyaları düzenleyen var. Var da var.
Bu kadar çok Sarkozy’si olan bir ülkenin Fransa’nın Sarkozy’sine söz söylemeye hakkı olabilir mi?