İçeride tanzim, dışarıda kuşatılma
Domates, biber, patlıcan... Türkiye'deki ekonomik krizin simgesi oldu. Önce gündem naylon poşete sokuldu ardından sebze meyve fiyatlarındaki çılgın artışlar Türkiye'yi 1970'lere geri döndürdü. Hani şu iktidarın eski Türkiye deyip yerden yere vurduğu dönemler.
Türkiye geriye döndü ama dünya ileri gidiyor, olaylar gelişiyor ve Türkiye, çevresinde olup bitenlerden kopup gidiyor.
Önümüzdeki bir hafta içinde o kadar çok gelişme olacak ki Türkiye'yi yönetenler iç politikada iktidarlarını sürdürebilme mücadelesinin içine düşmüşken dışarıdaki bu gelişmelere odaklanıp neler olup bittiğini anlayabilecek mi endişelerim var.
13-14 Şubat'ta Brüksel'de NATO Savunma Bakanları toplantısı var. Toplantı Türkiye'nin gündeminde yok ama MSB Akar da katılacak elbette. Toplantının gündeminde Irak, Afganistan ve Suriye olacak. ABD Savunma Bakan vekili hazırlıklı geliyor. Çünkü Afganistan ve Irak turunun ardından bu toplantıya katılacak.
NATO çerçevesinde AB ile ortak toplantılar olacak. Bu da artık rutine bindi neredeyse. AB, kendi ordusunu kuracak hayalleri sıkça dillendirilse de NATO ile AB'nin iş birliği mekanizmaları sıklaşıyor. Buradaki ince detayları kaçıracak Türkiye, Rumları bir anda NATO üyesi olarak görebilir. Ve NATO'daki bütün avantajlarını kaybedebilir.
NATO Savunma Bakanları toplantısı kapsamında Hırvatistan, Macaristan, Slovakya ve Slovenya ortaklığında bölgesel bir Özel Kuvvetler Komutanlığı kurulmasına ilişkin niyet belgesi imzalanacak. Bunun bölgede artan ABD askerî varlığı ve Rusya'ya karşı bir hamle olduğunu görmek lazım.
İşte tam da bundan önce ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Macaristan, Slovakya ve Polonya'yı ziyaret ediyor. ABD/NATO gündemiyle ne kadar da benzer ülkeler. Pompeo'nun ziyaretinin Çin ve Rusya'nın son dönemde bu ülkelerde artan etkisine karşı atılan bir adım olduğunu ifade ediliyor.
İlginç olan Pompeo'nun bu ziyaret duyurusunda Macaristan'dan, Türk Akımı projesine destek vermemesini isteyeceği yazılı.. Evet bunun asıl nedeni Rusya'nın Avrupa'daki kontrolünün önüne geçmek ama ABD'nin Türkiye karşıtlığının da bu kadar açık olduğunu görelim. ABD ne Orta Doğu'da ne Avrasya'da ne de Avrupa'da Türkiye'ye rol biçiyor. Zaten rol verirse onun dediğini yapmak zorundasın. Rolü kendin yaratacaksın. Ama bunun için de güçlü bir ekonomin olacak ve başkasının eline değil kendi millî güç unsurlarına dayanacaksın.
Pompeo, Avrupa turunun Polonya bölümünde ABD-Polonya ortaklığında 13-14 Şubat'ta "Orta Doğu'da Barış ve Güvenliğin Geleceği" konferansına Başkan Yardımcısı Mike Pence ile birlikte katılacak. İlk açıklandığında İran karşıtı ittifak oluşturmayı hedefleyen konferans olduğu açıkça belirtilse de sonradan adını değiştirdiler. Ama her halükârda ABD, İran'a karşı koalisyona destek arayışında olacak. Avrupa ülkelerinden ne oranda katılım olacak henüz belirsiz. Peki Türkiye ne yapacak? Hedefinde İran olan bir konferansa Türkiye katılacak mı?
Bu konferansta hiç kuşkusuz İran'a karşı mücadele bağlamında Irak ve Suriye mutlaka konuşulacak. Burada oluşacak anlayışa göre ABD'nin Suriye'de ne yapmak istediği belki biraz daha netleşecek.
Bu toplantıları 15-17 Şubat'ta düzenlenecek 55. Münih Güvenlik Konferansı (MGK) izleyecek. 35 devlet ve hükümet başkanı ile 50 dışişleri bakanının katılacağı ifade ediliyor. Adı üzerinde konferans ama ülkeler tutumlarını, politikalarını, öngörülerini açıklayacaklar. Ne yapacaklarını açıklayıp meydan okuyacaklar, kendi planlarının kabulünü isteyecekler.
Bu çok önemli. Niye? Unutmayın, savaş ve diplomatik mücadele aslında iki iradenin çarpışması, kendi iradeni kabul ettirmektir. Dolayısıyla Sun Tzu'nun 2500 yıl önce söylediği gibi; "Mükemmellik her savaşta çarpışarak kazanmak değildir. En iyi strateji savaşmadan kazanmaktır".
Nitekim MGK güvenlik raporunda dünyada kartların yeniden dağıtıldığı belirtiliyor. Raporda ABD'ye de bir uyarı var. Eğer ABD, Suriye'den çekilirse Suriye'nin geleceğini Astana üçlüsü belirler, Kürtler yalnız bırakılmış olur deniyor. Yani Avrupa, ABD'ye diyor ki, Suriye'den çekilme. Trump'ın bunu iyi bir pazarlığa dönüştüreceğinden kuşkunuz olmasın.
Raporda adı geçen Astana üçlüsünün liderler zirvesi de yarın -14 Şubat- Soçi'de toplanıyor. Gündem Suriye ama ana konu İdlib. Türkiye'de yaratılan Fırat'ın doğusunda iş birliği de konuşulacak algısı doğru değil. Çünkü Rusya-Suriye, İdlib'e girdi girecek. Eğer Türkiye bu operasyonu, Halep-Lazkiye arasındaki M4 kara yolunun güneyinde kalmasını sağlayabilirse başarı. Böylece Türkiye'ye yönelik Suriyeli göç dalgası ve Nusra terörist sızmaları biraz daha ötelenmiş olur.
Peki Türkiye, bütün bunlara hazır mı? Maalesef hayır. Çünkü içeride bir yerel seçim odaklı "tanzim" çalışması var. Siz, içeriyi tanzime odaklanırsanız bunu da dışarıdan gelecek parayla yapmak zorunda kalacaksanız diğerleri de çevrenizi/dışarıyı tanzim eder, yani kuşatır haberiniz olmaz.
Domates biber patlıcan...
Bir anda bütün dünyam karardı...
Bu sesle sokaklar yankılandı...
Ve dışarıda olup bitenler duyulmadı...