İç Savaş Provası Yapılıyor
Türkiye'de şehit babasına dava açıp, hapse mahkûm ettiren tek bir siyasetçi vardır.
"Diyarbakır'da 16 Kasım 2013 tarihinde, Şivan Perver ile kucaklaşan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a yaptığı açıklamayla tepki gösteren eski Şehit Aileleri Federasyonu Başkanı Mehmet Gencer, 'Kamu görevlisine hakaretten' 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı."
***
Şehit Aileleri Federasyonu Başkanı Hamit Köse, dönemin Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ile görüşmeleri hakkında şunları anlatıyor.
"Kan akmasına en başta karşı çıkan biziz, ama sen devlet olarak teröristle masaya oturamazsın. Bunu yapan ikinci bir devlet yok dediğimizde Bozdağ, 'Sen diyorsun ki, benim çocuğum öldü, başkasınınki de ölsün' şeklinde bir cevap verdi. Bu sizin şahsi düşünceniz. Biz PKK'ya taviz verilmesine karşıyız dedik ve görüşmeyi bitirdik."
***
Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir şehit annesi "yasaklılar listesi"ne alınarak, TBMM'ye alınmamıştır.
"Pakize Akbaba, Şehit Anaları Derneği Başkanı… Oğlu Astsbuay Namık Ayhan Akbaba, 3 Eylül 1993'te Van Başkale'de, teröristlerle yaşanan çatışmada şehit düştü. Pakize Hanım, 13 Kasım 2009 yılında, koluna sardığı Türk Bayrağı'nı, Meclis Genel Kurul izleyici balkonuna kadar getirdi. PKK'ya verilen tavizleri protesto etmek amacıyla bayrağı çıkarıp, diğer şehit anasıyla birlikte sallamaya başladı. Görevliler tarafından salondan çıkarılan Akbaba, bu eyleminden sonra TBMM'nin 'yasaklılar listesi'ne alındı. Ancak, böyle bir yasak olduğunu, önceki gün TBMM'ye girişi engellenene kadar bilmiyordu. İki gaziyle Meclis'e gidip milletvekillerine sorunları anlatmak isteyen Pakize Akbaba, adının, bilgisayarda 'girişi yasaklı isimler' arasında olduğunu öğrendi. Görevliler, 'diğerleri girebilir. Ama sizin girişiniz yasak. Derhal buradan ayrılın' dedi.
Pakize Akbaba, 'Ben terörist miyim, bu bayrağın dalgalanması için oğlum şehit oldu. Teröristlerle bağlantılı olanlar giriyor da ben nasıl Meclis'e giremiyorum?' diye feryat etti."
***
PYD'li teröristin cenazesine katılan AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu kendisini eleştirenlere "Yine olsa yine katılırım. Cenazeye katılmak ne zaman suç oldu" diye tepki gösterdi.
Şehit ailelerinin yakın dönemde yaşadıklarından sadece birkaç örnek. Daha ne skandallar ne acılar yaşandı. Evlatlarını kaybettikleri yetmediği gibi bir de hakaretlere, engellemelere maruz kaldılar.
Çözüm sürecinde olanları hepimiz biliyoruz.
En büyük tepki MHP'den geliyordu. Ancak hatırlayın o dönem tepkilerin tamamı Devlet Bahçeli tarafından grup toplantılarına sığdırılıyordu. Geniş bir kamuoyu oluşturulması için herhangi bir çaba yoktu.
CHP de eleştiren partilerden biriydi. Öyle bir algı oluşturulmuştu ki olası bir protesto veya eleştiri "savaş isteyen gruplar" olarak lanse ediliyordu.
Haliyle herkes eleştiriyor ama bir şey yapamıyordu.
AK Parti bunca hatanın sorumluluğundan sıyrılıp, milli söylemin ve terörle mücadelenin merkezi haline geldi.
Bu nasıl olmuştu? Bu gerçek miydi, bu samimi miydi?
Terörle mücadele etmek devletin görevidir. Kararlı mücadele ve üzerine gitmek ise siyasi irade ile doğrudan bağlantılıdır. Şu anda ciddi bir mücadele veriliyor. Ancak bu mücadeleyi veren unsurların parti rengi yok. Bizim, devletimizin kurumları, şahısları…
Bazıları bu mücadeleyi Cumhur İttifakı'nın eseri gibi yorumlayıp, algı yapıyor.
Anlaşılan o ki Anadolu'nun bazı bölgelerinde bu algılar karşılık buluyor.
Sözün Bittiği Yer
Olaylar öyle bir noktaya taşındı ki Kemal Kılıçaroğlu'na linç girişimine kadar gelindi.
Cumhur İttifakı'nın unsurları yerel seçim sonuçlarıyla birlikte söylemlerinde kontrolü kaybettiler. Kılıçdaroğlu'nu yakında çözüm sürecinin ve 15 Temmuz sorumlusu bile ilan edebilirler.
2019 Türkiye'sinde bir partinin genel başkanın linç edilmek istenmesini "olağan" karşılayan siyasilerimiz var. Dahası bununla ilgili kamuoyunu yönlendirmekten çekinmiyorlar.
Bu düşünce, adaleti de ele geçirmiş durumda.
Onlarca kişinin katıldığı linç girişimiyle ilgili bir tek tutuklama bile olmadı.
Saldırıyı gerçekleştiren neredeyse kahraman ilan edilecek.
Bunların hiçbirisi tesadüf değil. Birkaç belediyeyi kaybettiler diye ülkeyi yangın yerine çevirmeyi göze alanlar var.
Bu gidiş, gidiş değildir.
Yargı, acilen görevlerini yerine getirmeli. Yargı, vatandaşlarının can güvenliğini sağlamak zorunluluğundadır.
Bu yaşadıklarımız bir iç savaş provasıdır.
Kontrolü kaybeden siyasetçiler yüzünden bu güzel ülkeyi kaybedemeyiz.
Herkes kendisine çeki düzen vermek zorunda.
Yargı ise görevini anayasal sınırlar içerisinde gerçekleştirmeli, yoksa yarın çok geç olacak.