İç hatlardan Mekke'ye gidemezdin de dış hatlardan İstanbul'a gitmen an meselesiydi
Beğensek de beğenmesek de Türkiye genelinde dağıtılan, halkın bir bölümüne öyle veya böyle temas eden, "Allah ile aldatılan" bir kesimi etkileme kabiliyeti bulunan günlük bir kara propaganda bülteninin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti''ni yönetenlerle "muhatap" olan, onlar tarafından "muhatap" alınan, yine -buna layık olup olmamalarından bağımsız olarak- devleti yönetenlerin masalarında, uçaklarında ve dahi saraylarında ağırlanan temsilcisi, "Suriye diye bir devlet yoktu ki 100 yıl önce… 100-150 sene önce İstanbul Havalimanı''ndan, iç hatlardan Mekke''ye gidiyorduk, Varna''ya gidiyorduk, Sırbistan''a gidiyorduk" buyurmuş.
Böyle başa böyle yağdanlık.
Tam, 20 yıl önce memlekette buzdolabından çamaşır makinasına ve dahi ambulansa kadar teknolojinin zerre nimeti, devletin zerre hizmeti bulunmadığını savunan anlayışa layık!
*
Mevzuyla alakalı makara gırla sosyal medyada.
Haliyle, İstanbul Havalimanı''nın künyesi ana tema!
Bundan 100-150 yıl önce İstanbul Havalimanı da yoktu zira!
Malum, Kuzey Ormanları''nın, bölgedeki ekosistemin ve tarım arazilerinin tahribi pahasına ve iklim-zemin koşullarından kaynaklanan her türlü riske rağmen 2018''de, "çılgın proje" kontenjanından katıldı ulaştırma sahalarımıza!
*
Yok değil, adı İstanbul olmasa da 100 yıl önce İstanbul''da bir havaalanı vardı aslında. Ve fakat, 69 yıl önce açıldı o da uluslararası hava ulaşımına.
*
Velev ki, "100-150 yıl önce uluslararası trafiğe açılmış bir İstanbul Havalimanı"mız vardı diyelim; iç hatlardan olmasa da bindik uçağa, niyet ettik Mekke''ye gitmeye; nereye inecektik peki Mekke''de?
Keza Varna''da nereye inecektik?
Sırbistan''da nereye?
Şam''da nereye?
Kuş gibi bir ağaç dalına konamayacağımıza göre; havalimanı mı vardı bu iddia olunan "belde, vilayetlerimiz(!)"in herhangi birinde!
*
Kaldı ki…
100 sene önce Suriye vardı ve bizim de hiçbir şeyimiz değildi; Fransız yönetimine girmişti!
Mekke''nin, Birinci Dünya Savaşı''ndaki Arap ihanetiyle Osmanlı''ya "Hadi bana eyvallah" çekmesinin üzerinden 106 yıl geçti!
144 yıl önce Sırbistan vardı ve tasını tarağını toplayıp ayrılmıştı!
Keza Varna da…
*
Bir zaman makinesiyle ve bugünün ulaşım teknolojilerini kullanmak şartıyla o günlere dönsek bile, bu yolculuklara "iç hatlar"dan çıkmak pek de mümkün olmadığı gibi…
Mustafa Kemal Atatürk, padişahın fermanı ve şeyhülislamın fetvasına boyun eğip de Kurtuluş Savaşı''nı başlatmamış olsa değil Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalan "Osmanlı bakiyesi" topraklara, Ankara''dan İstanbul''a, Çanakkale''ye, Mersin''e, Adana''ya, Antep''e, Maraş''a, Urfa''ya, Antalya''ya, Muğla''ya, Bursa''ya, Kütahya''ya, İzmir''e, Eskişehir''e, Balıkesir''e, Manisa''ya, Uşak''a, Afyon''a, Amasya''ya, Erzurum''a, Kars''a, Ardahan''a, Trabzon''a velhasıl Anadolu ve Trakya illerine bile "iç hatlar"dan gitme imkânımız yoktu 100 yıl önce.
Kurtuluş Savaşı verilmemiş ve "bağımsız" Türkiye Cumhuriyeti kurulmamış olsaydı;
Kimi için Fransız…
Kimi için İngiliz…
Kimi için Yunan…
Kimi için İtalyan vizesi lazım olacaktı Türk''e!
*
Bu vesileyle, o meşhur söze karşı bayrak açıyorum izninizle:
Cehaletin bu kadarı, imkânı yok tahsille mümkün olamaz.
Olsa olsa kendini bilmezlikle sergilenir bu pervasızlık hali.
Şuursuzluğundan alır cesaretini.
ÖZENLİ DİL(!)
+++++
CHP Parti Örgütü ve Örgüt Yönetimlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, soru üzerine, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener''in, Mansur Yavaş adının potansiyel Cumhurbaşkanı adayı olarak anılmasıyla ilgili sözlerini değerlendirdi.
*
Akşener, KRT''de, Çiğdem Akdemir''in sorularını yanıtladığı özel yayında, konuyla ilgili olarak, "Sayın Yavaş''ın isminin söylenmesinden biz ancak gurur duyarız. Millet İttifakı''nın bir belediye başkanının popüler olması gerçekten gurur verici bir durumdur. Çünkü Sayın Yavaş hem Cumhuriyet Halk Partisi''nden seçilmiş bir kişi ama aynı şekilde de İYİ Parti''nin de desteklediği bir kişi. Dolayısıyla iyi hizmet yapmasından, popülerliğinden, isminin güzel anılmasından ancak gurur duyarız" demişti;
Yavaş''ın "Millet İttifakı''nın" yani kendilerinin de belediye başkanı olduğunun altını çizerek. Yavaş''ı, "Belediye Başkanımız" olarak niteleyerek.
*
Salıcı ise değerlendirmesini şöyle yaptı:
- Biz belediye başkanlarımızın başka siyasi partilerin genel başkanları tarafından övülmesini memnuniyetle karşılarız. Çünkü biz biliyoruz ki bütün CHP''li belediye başkanları, pandemi sürecinde de bugün de ellerinden gelen hizmeti yerlerine getiriyorlar. Tek dertleri de tek amaçları da vatandaşa hizmet edebiliyor olmak. Dolayısıyla bunu gören, bunu takdir eden Sayın Akşener ya da Sayın Akşener gibi başka siyasiler oldukça da bundan büyük bir memnuniyet duyuyoruz…
*
Hani bir "özenli dil"dir gidiyor ya; özellikle parlamenter sisteme geçiş ittifakı yapan 6 muhalefet partisi arasında, özellikle de DEVA ve Gelecek partilerinde alınganlığa yol açmamak üzere "Aman ha maksadını aşan bir ifade kullanmayalım", "Aman ha gücendirmeyelim", "Aman ha incitmeyelim" frenine basa basa kuruluyor ya her cümle, o bakımdan sorasım geldi;
Yavaş''ı tamamen CHP sınırlarına çekip de, Akşener''i de Yavaş''ın seçim sürecinde sanki dış kapının mandalıymış gibi "başka parti lideri" diye bütün diğer liderlerle eşitlemek özenli bir dil mi?
Yavaş elbette CHP rozetiyle ama İYİ Parti''nin de adayı olarak ve desteğiyle seçildiğine göre, oluşturulan "özenli dil" iklimi hiç değilse bir Millet İttifakı vurgusu yapmayı gerektirmez mi?