İbret yoksunu cadı avcıları
Önce birilerini hedef gösteriyorsun; tutuklanıyor. Sonra birilerini daha; onlar da tutuklanıyor. Bir daha… Bir daha… Haydi bir daha!..
Barış'lar… Murat… İsmail Dükel… Müyesser Abla…
Ama onlar zaten "olağan şüpheliler"; dişlerinin kovuğuna yetmedi zahir. Daha "kapsayıcı" bir korku oluşturulmalı, daha "size de çıkabilir" hissi yaratmalı.
Bundan olmalı, tetikçilerin hedef tahtasına dün de Ertuğrul Özkök ve Fatih Altaylı isimleri asıldı.
Hiç de özlememiştik adını anmayı ama davetsiz çaldı yine kapımızı; tam cadı avı.
***
Sistem şöyle çalışıyor:
Teoride "fikirleri topluma tehdit olarak görülen" deniyor ama öyle değil. Konu toplumdan ziyade kendi bekalarıyla alakalı. "Savundukları fikirler, inançları, siyasi, ideolojik duruşları, toplumsal rolleri, yaşam tarzları gibi çeşitli özelliklerinden dolayı iktidarlarının sürdürülebilirliği karşısında tehdit varsaydıkları", bir gün bir yerde ayaklarına dolanabileceklerini düşündükleri kişileri "hedef" haline getiriyorlar.
Uysa da olur, uymasa da kavlinden suçlar üretiyorlar.
Misal, "Hükümetin devrilmesini gerektiğini savunmayı", devrilmesini yahut devrilmesine teşebbüsü değil bakın, "siyasi yolla iktidarı değiştirme arzusunun ifadesini" suç sayıyorlar. Bkz. Özgür Özel'e yaşatılanlar!
Sadece bu aslen var olmayan suçu işleyenleri değil işleme potansiyeli bulunanları da radarlarına alıyorlar.
Ola ki, gözlerinden kaçırdıkları vardır diye "muhbirlik" müessesini cilalıyorlar. Siyasetçiyi siyasetçinin, gazeteciyi gazetecinin, hukukçuyu hukukçunun, akademisyeni akademisyenin "jurnalcisi" yapıyorlar. Durup durup kanayan bir yara var ya hani; sırtlarımızdaki o hançerlerden!
***
Bu sayede upuzun listelere sahip oluyorlar. Konjonktüre göre;
İşte komünistler…
İşte faşistler…
İşte devrimciler…
İşte turancılar…
İşte dindarlar…
İşte darbeciler…
İşte casuslar…
İşte teröristler…
Son kertede değişmeyen;
İşte muhalifler…
***
Sabaha karşı polis baskınları…
Karga tulumba gözaltılar…
Toplu tutuklamalar…
Dalga dalga yayılıyorlar…
Mevzu bahis "Ulusal güvenliği güvenceye almak" olunca ne gam, "bazı vatandaşlar"ın "temel hak ve hürriyetlerini" kolaylıkla çiğneyebiliyorlar. Hatta bunun için; "bazı vatandaşlar"a her şeyi reva kılan özel yasalar çıkarıp, zulmü kağıt üzerinde meşrulaştırıyorlar.
Böyle böyle bir "korku toplumu" oluşturmayı evet başarıyorlar.
İnsanların sair ekseriyeti, bütün olan biteni "perdelerinin arkasından" izliyorlar. "Anarşik" bir tavır sergilemedikleri sürece "güvende" olacaklarını düşünüp, kör, sağır, dilsiz taklidi yapıyorlar.
Ama işte bazı meslektaşlarımızın temel yanılgısı da olduğu üzere; mahalle yanarken "gusto" derdine düşmek yetmiyor "size çıkmamasını" sağlamaya; en "korunaklı" gemide bile olsanız gelip buluyor sizi "rövanşizm" belası mutlaka.
***
Sonra ne oluyor derseniz…
Cadı avı metaforunun adeta etiketine dönüşen "McCarthy"den başlayarak, Türkiye'nin yakın geçmişteki "FETÖ" tecrübesine kadar çok zaman ve mekanda, çok farklı güçlerce denenmiş bu metodla ulaşılan değişmez sonu arz ederim:
Kısa sürede, "Rabbim verdikçe veriyor" dedirtecek cinsten, muazzam zaferler(!) kazanıyorsunuz! Ne istediyseniz alıyorsunuz filan…
Ama uzun vadede… Tam da "güç bende artık" diye pervasızca açıktan kükremeye başladığınız anda; "devran"ın da kendine has bir adaleti mi varsa artık, hooop keser dönüyor, sap dönüyor, hesap dönüyor…
Attığınız bütün çamurları manyetik bir vakum gibi geri çekiyor deriniz; hepsi sizin üstünüze yapışıyor.
Kimi neyle suçladıysanız; hepsinin aslında birer yansıtma olduğu ortaya çıkıyor; meğer faili meşhuru sizmişsiniz hepsinin.
***
Dolayısıyla…
Dün büyük bir iştahla "Onlar yetmez bunları da yakalayın" diyen gözü dönmüş tetikçiye kötü bir haberim var;
Bu iktidar, bu Ali kıran baş kesen kesildiğiniz makamlar, koltuklar, kadıcılık oynadığınız köşeler size de kalmayacak.
Naçizane tavsiyem:
Devran döndüğünde yanınıza kalacak olan tek kârın "son pişmanlık" olmamasına çalışın!
SORU-YORUM
İstinaf Mahkemesi'nin, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkındaki hapis cezasını uygun bulması üzerine "oh ooooh" yazısı yazan Emin Pazarcı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na "Siz de mi devleti seri katil olarak görüyorsunuz" diye soruyor.
Onlara niye soruyorsun Hilal Kaplan'a sorsana!
Sahi Canan Kaftancıoğlu'nun Gezi olayları sırasında aralarında 13 yaşındaki Berkin Elvan'ın da olduğu çocukların peş peşe ölümü üzerine attığı "Devlet katil değil seri katil" tiviti "suç" iken, Hilal Kaplan'ın "Diyorlar ki devlete katil deme. Olur. Seri katil" tiviti niye "suç" değil?