İbadi "Başika'dan çıkın" derse...

"Onlar bizim kardeşlerimiz..."

"Bunlar bizim kardeşlerimiz..."

Vıcık vıcık sahtekarlık kokuyor... Zaten söylediklerine kendileri de inanmıyorlar ki başkaları inansın.

Dünkü "kardeşler"le bugün çok kolay "düşman" olunabiliniyor. Ha keza dünün "düşmanları" ile bugün "kardeş" olunabildiği gibi... Yarın neler olabileceği, kiminle "düşman" kiminle "kardeş" olabiliriz hiç belli değil.

Dış politikanın evrensel lisanı, devlet aklı, devlet lisanı uçtu gitti. Yerini ne aldı?.. İçi boş, konjonktüre göre algıya yönelik hamaset. Çadır tipi iç siyasetin dış siyasete uyarlanmış versiyonu. Pespayelik ve ona uygun politika dili paçalardan akıyor!..

Bir iktidar ve de değişmeyen yancısı var Türkiye'de... Ne zaman gürüldeyecekleri ne zaman geri vitesine takacakları belli olmayan. Ağızlarından çıkan sözlerin şiddetini rihter ölçeği bile ölçmede sınıfta kalıyor. Hacı Murat arabası gibiler. Gürültüsünü duyduğunuzda tepenizde F-16 uçuyor sanıyorsunuz, kafanızı camdan uzattığınızda bir de görüyorsunuz ki; saatte 60 kilometre hızla giden pembe Hacı Murat...

Meşhur Başika krizi...

Aman Allahım!.. Ne laflar edilmişti. Türk askerinin Başika'dan tamamen çekilmesini isteyen Irak merkezi yönetimi ve Başbakanına ne hakaretler edilmişti. Bir de, "Biz orada Barzani yönetiminin talebi ile bulunuyoruz. Peşmerge eğitiyoruz" gerekçe olarak gösterilmişti. Bugün ne noktadayız?.. Dış politikada bırakın ağızdan çıkan sözleri, cümle içindeki virgülün yerinin bağlayıcılığından bile bihaber, gündüz havai fişekli AB kutlamaları yapan iktidar bakın bugün Irak merkezi yönetimine yaklaşmaya çalışırken neler konuşuyor. Başbakan Binali Yıldırım;

"Bu meselenin çözümü için birinci derecede sorumlu ülke Irak'tır. Irak Merkezi Hükümetidir. Adımları o atması lazım. Ortak sorumluluğumuz olan yerde de bizden açıkça destek istemesi lazım. Bize resmi yazılı talep üzerine biz bir başka ülkenin topraklarında faaliyet yapabiliriz. Ama bizim tercihimiz birinci derecede askeri tedbir değildir. Bizim tercihimiz, diplomatik, siyasi, ekonomik yönden bu meseleler çözülebilir. Bunun için de Türkiye olarak biz inisiyatif almaya hazırız."

Tekrar edeyim;

"Resmi yazılı talep üzerine biz bir başka ülkenin topraklarında faaliyet yapabiliriz."

Siz, yıllardır Erbil'deki diktatörü desteklerken onun zulmü altında inim inleyenlerin sesine hiç kulak vermiş miydiniz de şimdi "kardeşlik" edebiyatı yapıyorsunuz? Diyelim ki bunu da bir tarafa bıraktık... Yarın bir gün, Barzani'yi son model teknoloji ile silahlandıran ve gayrimeşru referandumun arkasında dağ gibi duran sözde dostunuz ABD, Bağdat yönetimi ile peşmergeyi kol kola sokarsa ne yapacaksınız? Bunun olmayacağına dair elinde garantiniz var mı?.. Bağdat Hükümeti, "çıkın Irak topraklarından, çekin askerinizi Başika'dan" diyip önünüze, tekrar tekrar altını siyah harflerle çizdiğim sözlerinizi koyarsa nereye kıvıracaksınız?.. Bugünün "kardeşler"ini tekrar düşman ilan edip durumu idare edebilecek misiniz?.. Sadece ve sadece yandaş ve yancılarınızı kandırırsınız!.. Ama ne oluyor?.. Her zamanki gibi olan Türk devletinin saygınlığına ve itibarına oluyor.

Hiç bir şey yapamıyorsanız, bari İran'ı örnek alın. Bugün yanaşmaya çalıştığınız İran, "kardeş" vs... hamaseti yapmadan bölgede ve dünyada etkin bir devlet politikası yürütüyor. Gayet akıllıca, devletlerin hayatında kalıcı kardeşlik ve düşmanlıkların olamayacağından hareketle ülkesinin millî menfaatlerine göre strateji izliyor. Yalpalamıyor, savrulmuyor.. Yöneticilerin ağzından çıkan bir lafa dünya pür dikkat kesiliyor. Siz, günlerdir sınırda tankları gır gır da gır gır dolaştırıyorsunuz Barzani bile umursamıyor. Bunun üstüne ABD, Barzani'ye dalga geçer gibi silah yardımı yapıyor.. İran iki top atışı yapıyor dünya yerinden oynuyor. Hem de siz hâlâ kardeş mi, düşman mı diye papatya falı bakmaya devam ederken!..

Devlet ciddiyetini ve saygınlığını da Bilal Erdoğan'ın aklı ile yola çıktığınız TEOG'a benzettiniz!..

***

İktidar yancısı MHP'nin Genel Başkanı Doktor Devlet Bahçeli, içi boş "kardeşlik" söylemlerinde geri kalıyor mu?..

Arkasında/yanında kalan Ülkücülerin sayısından habersiz "5 bin Ülkücü'yü Kerkük'e göndermeye" kalkan Bahçeli, dün de plakla sayımızda ilerleme sağladı... Esti gürledi!.. "81 Düzce'den sonra, 82 Kerkük, 83 Musul" dedi. O Bahçeli ki, yakın zamanda vahşice gerçekleşen Türkmen soykırımlarına karşı sesini çıkarmadı. Bırakın 5 bin Ülkücü göndermeyi, yapılması gereken en insani yardımlar için bile parmağını kıpırdatmadı. Melih Gökçek'in oğlu Osman ile görüşüp sosyal medyada fotoğraf paylaşırken acılarını anlatmak, destek talep etmek için kapısında bekleyen Türkmen temsilcilerine 5 dakikalık bir randevu bile vermedi. Bırakın!.. Bahçeli'nin Ankara'nın Cebeci semtinde Ülkücü yardımseverlerin desteği ile barınan soykırımdan canını kurtaran bir Türkmen ailesinin evine çay içmeye gittiğini duyanınız var mı?.. Cebeciye gitmeyen muhterem, Kerkük'e 5 bin Ülkücü gönderecekmiş:))

Şimdi, Perşembe günü İran dönüşü Erdoğan, Bahçeli ile görüşecek. Neyi konuşacaklar? Gaz alma operasyonlarına devam ederek Türk milliyetçilerini malum duruma nasıl alıştırırızı... Ama işin riskli bir tarafı da var. Ya Erdoğan, Bahçeli'den 5 bin kişinin listesini isterse hem de noter onaylı!..

Semih Beyler, zaman geçmeden bir fondoten tedavisi yaparsa iyi olur!..

Fondotensiz tiyatro ve tiyatrocu olur mu?..

Yazarın Diğer Yazıları