Hüsrev, Nüzhet, Hayri İrdal, Emin Bey, Don Kişot, Dimitri...
Sabahın ilk ışıkları ile hatırlanan Fuzulî beyti karşılar günü:
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapum bâd-ı sâbâdan gayrı"
Elde şâirin tesellisi kalır: "Bazen ikiye bölünecek kadar yalnızdı" der...
Bir sığınak var belki, kütüphane.. Kitaplar...
Kitaplar ve kitapların içindeki kahramanlar ile ülfet...
Hanginizin hayatında daha gençlik günlerinde okuduğunuz bir kitabın içinde saklı durup duran ve sizin alâkanızı sabırla bekleyen roman kahramanlarınız yok?
İşte hemen çoğunuzun baş ucunda veya evinizin bir köşesinde bıraktığınız yerde derin bir sükût içinde bekleyen 'Saatleri Ayarlama Enstitütüsü'nün o unutulmaz kahramanı Hayri İrdal Bey... Hangimizi geri çevirdi Hayri Bey? Hangimizin saatini ayarlamadı, bozuk pusulasını tâmir etmedi?
Peyâmi Sâfâ'nın 'Dokuzuncu Hâriciye Koğuşu'ndaki Nüzhet'i hangimiz unuttuk?
"Dünyanın hiçbir Nüzhet'i yalan söylememelidir..." cümlesini hangimiz unuttuk, unutamadık, çünkü Nüzhet'ler yalan söylemeye devam ettiler, ediyorlar...
'Bir Adam Yaratmak' isimli o unutulmaz piyesin kahramanı ile bizi tanıştıran merhum Necip Fazıl aramızdan ayrılalı nice yıllar oldu, lâkin piyesin kahramanı hangimizin hâfızasını terk etti? Bir incir ağacını her gördüğümde, niçin hâlâ Hüsrev'in bahçedeki incir ağacının kesilmesi karşısında çektiği derin acıyı hatırlıyorum?
Kemal Tahir'in 'Kurt Kanunu' romanındaki ittihatçı Kara Kemal'i evinde saklayan ve bu yüzden tutuklanan yakın dostu Emin Bey'in İstiklâl Mahkemesi reisine verdiği cevabı nasıl unutabiliriz? Emin Bey idam cezalarının vâkıa-i âdiyeden olduğu o duruşmalarda:
"Yeterince korktum. Daha fazla korkmak gücümün üstündedir!" demişti...
Tolstoy'un 'Diriliş' isimli dev eserinin kahramanı Dimitri'nin dirilişini unutmak mümkün mü? Romanın temel tartışması, insan doğuştan mı suçludur, yoksa onu suça iten şartlar mıdır münâzarası etrâfında ve buna bağlı olarak insanların bir kısmının diğer bir kısmını hangi ölçülere göre yargıladığını ve cezalandırabildiğini sorgulamaktı... Bu sorgulamayı hayatımızın içinde hangimiz yapmadı? Dimitri bir şekilde hayatımıza girmedi mi? Romanın sonunda Dimitri diriliyordu gerçekten:
'Hepsi bu kadarcık mı?' diye soruyordu ve cevap veriyordu yine kendisi:
'Evet hepsi bu kadarcık, ben seni bağışlıyorum...' demişti ve tüm kötülüklerinden arınmıştı Dimitri.
Don Kişot hâlâ hayatımızın bir parçası değil mi? Hepimizin hayâtında rol oynamadı mı bir süre de olsa, Don Kişot olmadık mı hiç? Romanın o unutulmaz diyaloğu:
Sanço Panza:
'Yel değirmenlerini neden dev zannediyorsun?'
Don Kişot:
'Peki ya sen neden devleri yel değirmeni zannediyorsun?'.
Kitaplar ve kütüphane yalnızlığımızı en derinden ve fakat en acısız yaşayabileceğimiz bir yalnızlık köşküydü... Oradan bakmak daha onurlu, daha samimî, daha vefalı, hülâsâ daha insanîydi... Kitapların dünyasında başta yalan yok, polemik yok, kavga yok, hırs yok. Ne istiyorsanız o var, isterseniz sükût ederek bekliyorlar, üstelik asırlarca...
'Bir köşede unutulmuş, sararmış bir kâğıt parçasının benden çok yaşayacak olması ne garip' diyordu Hüsrev, 'Bir Adam Yaratmak'ta... Bakın gördünüz mü yine hayatımıza giriverdi Hüsrev ve Hüsrev'in hazin sonu...
Hey hât!...
Kütüphâne de bir dekora dönüştü…
Maarrî mi diyordu, "Bilmek aydınlığı değil, karanlığı arttırır..."
Dostoyevski'nin kitabında anlamını yok eden şu sözleri daha da çarpıcı:
"Her şeyi anlıyorum, bu beni öldürecek..."