Hürriyet tel tel dökülüyor!

Kendilerine “Türkiye’nin en büyük gazetesi” diyorlar. Dünkü manşetleri:
Aman yarabbi hayatımız loto!
Keçiören’de bir binanın istinat duvarının çökmesi ve Beyoğlu’nda AFM binasından cam-metal çerçevenin düşmesi. İki olay da korkunç. Ama gazetelerin üçüncü sayfaları böyle korkunç haberlerle dolu zaten! Cinnet, trafik terörü, sapık, töre... binbir farklı nedenle bu ihmaller gibi cana kast eden sayısız olay yaşanıyor hergün. Hepsi ayrı acı.
Ama dünkü Türkiye’den çıkarılacak manşet bu muydu? Yoksa toplumun genelinin akıl sağlığına, birkaç gün içinde gördük ki, sonra da canına kast eden felaketler silsilesi içinden mi çıkmalıydı manşetleri? Hürriyet’in, bu haliyle, Yeniçağ’ın dün “Ne yani, böyle mi istiyorsunuz?” diyerek hazırladığı tepkisel ve sembolik birinci sayfadan ne farkı var?
Bizim ki ironik bir tavırdı. Ama Hürriyet’in gerçeği, düzü, ciddi ciddi birinci sayfası bu!
Logosunun altındaki “Kurucusu Sedat Simavi” ifadesini de kaldırarak geleneğiyle bağını tümden koparan Hürriyet için bunlar bir şey ifade eder mi? Bu da ayrı bir soru...

Bir ‘Küçük’ hata
Hürriyet sadece manşetleri ile değil, yaptığı büyük hatalarla da, git gide gazetecilik sorumluluğunu kaybettiğini gösteriyor. Dünkü Hürriyet’in birinci sayfasında manşetin hemen yanında yer alan “Evdekiler delil değil tahliyesi” başlıklı haberi birlikte okuyalım: Mahkeme ele geçen belge, döküman ve verilerin delil teşkil etmediği için Ergenekon’da tutuklanan Yalçın Küçük için de tahliye kararı verdi. Veli Küçük için adli kontrol istenmedi. Ancak Küçük, bir süre gözaltına alınıp gece yarısı bırakıldı.
Yalçın Küçük’le başlayan haber Veli Küçük ile bitiyor. Türkiye’nin en büyük gazetesi bile olsa Hürriyet’e tanınan “gazeteciliği bitirme hürriyeti” biraz fazla olmadı mı?

++++++

Soruşturma metodu
A örgüttendir, suçludur... B şu veya bu nedenle A’ya telefon etmiştir, yemek yemiştir, buluşmuştur, dosttur... Öyleyse B de örgüttendir... Ne A’nın örgüt üyesi olduğuna ilişkin kanıt vardır, ne de B’nin A ile örgüt üzerine ilişki kurduğunu saptayacak bir delil bulunmaktadır...
2450 sayfalık ilk iddianame akılları karıştırmak, mahkemeyi işgal etmek, sonu gelmeyecek operasyonları ve iddianame yazılımlarını sıcak tutmak için başlangıç işlevi görmektedir... ‘Sonuç’değil, ‘süreklilik’önemlidir... Sürekli soruşturma.. Sürekli gözaltı.. Sürekli arama-tarama.. Sürekli polis baskını.. Sürekli dinleme.. Sonu belirsiz sürekli baskıyı, yargının şemsiyesi altında polis operasyonlarıyla yaratarak insanları korkutmak ve toplumu teslim almak...
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet


++++++

Yine usule özen yok
Operasyon tam da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasama, yürütme, yargı organları temsilcilerini topladığı, “usul yasalarına azami özen gösterilmesi” mesajı verilen zirvenin ertesinde yapıldı...
Peki aramalar ve gözaltılarda, Çankaya’dan çıkan mesaja uygun olarak, usül yasalarına özen gösterildi mi?
Türk Metal İş Sendikası Başkanı Mustafa Özbek’in götürülürken itelenmemesi dışında pek yenilik gözlenmedi...
Demokratların “Suçların üzerine gidilsin ama hukuka da uyulsun” temennileri havada kalıyor. İktidar sözcüleri, başta Başbakan ve Adalet Bakanı olmak üzere “Hukuka uyulsun” çağrılarını savcılara baskı olarak nitelendiriyorlar. Bu yol adalet meydanına çıkar mı? Mümkün mü?
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

Daha nasıl darbe olsun
Yandaş gazetelerin adeta isimlendirerek hedef gösterdiği insanlar birer birer gözaltına alınıyor.Ne ilginçtir ki tümü Atatürkçü, iktidar muhalifi ve duyarlı kişiler

Yeni Şafak, Star ve Sabah gazetesi yazarlarının adeta isimlendirerek hedef gösterdiği duyarlı insanlar ardı ardına gözaltına alınıyor. ”Hedef göster ve sindir“ stratejisi adım adım uygulanıyor!.. İlkinden 11’incisine kadar bir operasyonun tüm anlarında, ne ilginçtir ve ne rastlantıdır ki, yalnızca Atatürkçüler, iktidar muhalifleri ve duyarlı aydınlar gözaltına alınıyor!.. Susurluk artıkları ise, soruşturma siyasidir inancını yıkmak ve operasyonu meşrulaştırmak için tutuklanıyor... İliştirilmiş gazeteciler de bu çabalar sırasında sapla samanı karıştırma ve ilintilendirme görevini başarıyla yürütüyor!..
Psikolojik savaş elemanlarına göre gazeteci Ünal İnanç, ”MİT Tuncay Güney’i 1997 yılında İran dönüşünde gözaltına alıp sorguladı mı“ diye sorduğu için gözaltına alınmadı!..
Avrasya TV, AKP iktidarının ülkeyi batağa götürmesini sergileyen birkaç muhalif kanaldan biri olduğu için baskına uğramadı!..
Mustafa Özbek, AKP karşıtı politikaları yüzünden hedef tahtasına oturtulmadı!..
Evet, Türkiye’de gerçekten bir darbe süreci işliyor!.. Ancak bu süreç muhalif Atatürkçüler ve aydınların rejimi koruma çabasında değil, gericilerin kendi yol haritaları üzerinde yürütülüyor!..
* Mehmet Faraç / Cumhuriyet

++++++

‘1 numara’ işletme dersi versin
Tutuklanan insanların hepsinin isimlerini yan yana görecek olursak, savcılığın çizmeye çalıştığı fotoğrafı da göreceğiz. Şemalar, planlar, krokiler, binlerce sayfalık telefon dinleme kaydı, klasörler dolusu belge var. Birtek şey eksik: 1 numara!
Bu ‘1 Numara’ ortaya çıktığında, yargılamadan sonra bir özel izinle üniversitelerimizden birinde işletme yönetimi dersi vermesi sağlanmalı.
Birbirine bu kadar benzemeyen insanları, aynı örgüt çatısı altında toplamayı başaran, en karmaşık, organizasyon problemlerini de şıp diye çözecektir. Bu bilginin hapishane duvarları arasında kalması doğru olmaz.
* Mehmet Yılmaz / Hürriyet


++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Bana arkadaşını söyle, sana ne zaman gözaltına alınacağını söyleyeyim!...
* Yılmaz Özdil

++++++

İhbarcı hahamın bu ifadelerine de itibar edelim mi?
Fehmi Koru, Gazi Albay Kırca’nın intihar etmesi üzerine medyaya götserilen tepkiyi geri püskürtmek üzere bir yazı yazmış. Diyor ki, “İhbarcının ’itirafçı’ kimliği sebebiyle muteber olmaması” yeterli bir sebep teşkil etmiyor. “
İfadeleri üzerine ülkenin sürüklendiği hukuki, siyasi ve sosyal kaosa verdiği destek düşünülürse, Kanada’da yaşayan, İmam Hatip Lisesi Mezunu, eşcinsel, haham, ajan gazeteci Tuncay Güney’i de böyle değerlendiriyor olmalı Koru.
Ne idüğü belirsiz ama muteber ihbarcı!
Madem öyle Fehmi Amca; Senin muteber ihbarcının, ”Ergenekon Terör Örgütü“nün köklerine dair bazı iddiaları vardı. Mesela ”12 Eylül’den önce Erzurum’da Komünizmle Mücadele Derneği kurucularından birinin Gladio ile bağlantılı çalıştığını, “Yeniden Milli Mücadeleci” grupla temas kurduğunu ve bu ilişkinin halen devam ettiğini“ söylüyordu. Şimdi bu muteber ihbarın da değerlendirilmesi ve operasyonun Ergenekon’un şimdi ’yurt dışında’ olan kurucu kadrolarına da uzanması gerekmez mi? Senin ta 2000’lerdeki ifadenle ”Türkiye’yi sarsacak cinayetlerin nasıl işlendiğini biliyor, açığa çıkartsa belki ’yılın gazetecisi’ seçilebilecek adam“dı ya Tuncay Güney, o zaman hadi davran kalemine de bu iddiaların da arkasını ara!


++++++

Ulusalcı sivil damarı kesmek
Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek’in gözaltına alınması paşaların gözaltına alınması kadar önemli. Ulusalcı sivil kesime vurulan en ağır darbe. Özbek Türkiye’nin en eski sendikacılarından. Türk Metal, 320 bin üyesiyle Türkiye’nin en büyük sendikası. Türk Metal dış politika, Atatürkçülük, küresel gelişmeler, Türkiye’nin sorunlarıyla ilgili 45 bin işçiyi eğitiyor. Ulusalcı açıdan.
Özbek’in üç ayrı genel başkanlığı daha var.
Türkiyem Topluluğu: Vatan, millet, bayrak diyen 600 ulusalcı sivil toplum kuruluşubu çatı altında birleşiyor. Topluluk 55 ülde örgütlü. Türk Boyları Federasyonu: Yörük ve Türkmen derneklerinin birleşmesi sonusu oluşan bu federasyonda, ulusal nitelik yine ön planda Uluslararası Avrasya Metal İŞçileri Federasyonu: Ulusalcı çizgide,
Örgüt, maddi olanaklar ve üye sayısı açısından, Mustafa Özbek en önemli isimlerin başında geliyor. Onun gözaltına alınması, ulusalcı sivil kesimin damarlarını kesmek gibi.
* Yalçın Doğan / Hürriyet

++++++

MİNİ YORUM
Reflekslerimize talim yaptırdık
Dün çalışmakta en çok zorlandığımız günlerden biri oldu. Herbirimizin telefonu ayrı çaldı. Gazeteyi eline alan, soluksuz arıyordu. Çoğu gazetenin zaptedildiğini düşünüyordu. Bu susmuş, teslim olmuş, yozlaşmış sayfayı yapan gerçekten Yeniçağ kadrosu mu kontrol etme gereği duyuyorlardı. Hayalkırıklığı ve öfke çığ gibi. Sayfanın üstüne iliştirdiğimiz notu farkedenler, hepbirlikte neyi kaybedeceğimizi anlamış, hüzünle konuşuyor. Derin bir şoka neden oldu, ama susarak çok şey anlattı dün Yeniçağ. Şok iyidir, Genelkurmay’ın hazırladığı afişteki bomba tanımı gibi, bir defaya mahsustur ve hissedilir. Fena olmadı değil mi? Reflekslerimize talim ettirdik. Hepbirlikte...

Yazarın Diğer Yazıları