Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni bile bilmez ise..

1960’lı yıllarda Hürriyet’in Genel Yayın Müdürü olan, Londra’da gazetecilik tahsili yapmış bir meslektaşımız, büyüğümüz, yakın geçmişte bir başka gazetede yazdığı bir yazıda, “Kur’an-ı Kerim’deki hadisi şerif”ten bahsediyordu.
“Eliti” böyle olan Türkiye’nin “hâli” gene iyi, siz ölmediğimize şükredin.
2009 yılı ekim ayının 3’üncü haftası Haber Türk Televizyonu’nda yayınlanan “Tarihin Arka Odası” programında nasıl oldu ise söz “elit kesimin” İslâm dini ile olan ilişkisine geldi ve biz acaba neler söylenecek diye biraz daha dikkat kesildik.
Dikkat kesildik çünkü tv ekranlarında öyle söz ve görüntülere şahit olmuştuk ki, gözlerimiz ve kulaklarımızdan şüphe eder hale gelmiştik.
Meselâ Ahmet Çakar’ın sunduğu bir yarışma programında böyle “elit kesimden” üstelik “siyaset mezunu” yani Türk Hariciyesinde her an görev alabilecek ve doğma büyüme İstanbullu bir kızımız Sultanahmet Camii’ni hiç görmediğini söylemiş, biz, eh, olabilir derken, “Ayasofya Mimar Sinan’ın eseridir” deyivermişti..
Çok üzülmüştük.
O genç adına, milletimiz adına, çok üzülmüştük.
Bu duygularla biraz daha dikkat kesildiğimiz “Tarihin Arka Odası”nda sözü Emekli Hariciyeci ve eski milletvekili İnal Batu’nun kızı Pelin Batu aldı ve o çevrenin İslâm’la olan ilişkisini “sıfır” hatta “negatif” olarak özetleyebileceğimiz sözler söyledi, yani bir “bilim kadını” ve bir “sanatçı” olarak sağ olsun, lafı hiç eğip bükmedi.
Pelin Hanımın sözlerini dün de Zaman’da Mehmet Niyazi büyüğümüz, “Seccade Kavgası” başlığıyla kaleme aldığı yazısında, Türk gençliğini maneviyat büyüklerinden emekli asker Ahmet Er’in “Sohbetlerim” eserinden yaptığı bir alıntıyla, ete kemiğe büründürdü:
“Türkeş, İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, Ahmet Er, Ayvalık’ta bir otelde yemek yerler. Yılanlıoğlu kalkar, biraz sonra resepsiyondaki kızla tartışmaya başlar. Ahmet Er, yanlarına vardığında hanım Yılanlıoğlu’na şöyle diyormuş: ’Beyefendi kendine gel, ben sizin bildiğiniz kızlardan değilim. ‘Yılanlıoğlu şöyle cevap vermiş:’ Kızım ben sana ne dedim ki böyle bağırıyorsun? ‘Hanım iyice celallenmiş:’ Daha ne söyleyeceksin! ‘Ahmet Er araya girmiş: Hanımefendi, bu beyefendi size ne söyledi?’ Hanım şöyle cevap vermiş: ‘Bir seccade verir misiniz, dedi.’ Ahmet Er sormuş: ‘Bu ne demektir?’ Yüzü alev gibi yanan hanımın cevabı şöyle olmuş: ‘Herhalde kötü bir şeydir.’ Ahmet Er seccadenin ne olduğunu anlatırken Türkeş gelmiş ve sormuş: ‘Ne oluyor Ahmet?’’ ‘Kızımıza seccadeyi izah etmeye çalışıyorum albayım.’ cevabını vermiş.”
Görüyorsunuz ülke evladı ne badirelerden geçmiş.
Bir genel yayın yönetmeni ve bir gazeteci olarak, hitap ettiği toplumun uğruna ölmeyi şeref bildiği Kur’an’da hadis olmadığını Hürriyet gibi bir gazetenin genel yayın yönetmeni bilmez ise...
Ve Türkiye’yi, tarihî ve kültürel değerleri ile dünyada temsil eden hariciye mensupları halkın dini İslâm’ı “uzak durulacak bir şey” olarak görüyorsa, başımıza gelenleri çoktan hak etmişiz demektir..
Neyse..
İsimleri geçti, Türkeş’e ve “Seccade istediği için” başı derde girme noktasına gelen, Kastamonu’nun Numanlar köyünde elinden ayran içtiğim ve sohbetlerinden hayli istifade ettiğim İsmail Hakkı Yılanlıoğlu’na Rabbimden rahmet diliyorum.
Bir rahmet de Haber Türk’ün kurucusu Fatih Altaylı’nın hayata gözlerini yuman v e dün toprağa verilen babası Talat Altaylı’ya..
Yiyecek ekmek, içecek suyumuz ve alacak nefesimiz bittiğinde bizim de ardımızdan rahmet dileyenler olur inşallah..

Yazarın Diğer Yazıları