Hurma mevsimi!
Başbakan yardımcımız Balbay’ın tutukluluğunun 576. gününde “gazetecilerin asla hapse girmemesi gerektiğini” söylediğine göre, manşetten infaz yapan yandaşlarına açılan davalardan “ceza” çıkmasının eli kulağında olmalı
Gazeteciyi içeri tıktılar.
Mustafa Balbay’ı...
İlk gün çıt yok.
2’nci gün çıt yok.
3’üncü gün çıt yok.
4’üncü gün, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 225, 226, 227, 228, 229, 230, 231, 232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 239, 240, 241, 242, 243, 244, 245, 246, 247, 248, 249, 250, 251, 252, 253, 254, 255, 256, 257, 258, 259, 260, 261, 262, 263, 264, 265, 266, 267, 268, 269, 270, 271, 272, 273, 274, 275, 276, 277, 278, 279, 280, 281, 282, 283, 284, 285, 286, 287, 288, 289, 290, 291, 292, 293, 294, 295, 296, 297, 298, 299, 300, 301, 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308, 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316, 317, 318, 319, 320, 321, 322, 323, 324, 325, 326, 327, 328, 329, 330, 331, 332, 333, 334, 335, 336, 337, 338, 339, 340, 341, 342, 343, 344, 345, 346, 347, 348, 349, 350, 351, 352, 353, 354, 355, 356, 357, 358, 359, 360, 361, 362, 363, 364, 365’inci gün çıt yok, 366, 367, 368, 369, 370, 371, 372, 373, 374, 375, 376, 377, 378, 379, 380, 381, 382, 383, 384, 385, 386, 387, 388, 389, 390, 391, 392, 393, 394, 395, 396, 397, 398, 399, 400, 401, 402, 403, 404, 405, 406, 407, 408, 409, 410, 411, 412, 413, 414, 415, 416, 417, 418, 419, 420, 421, 422, 423, 424, 425, 426, 427, 428, 429, 430, 431, 432, 433, 434, 435, 436, 437, 438, 439, 440, 441, 442, 443, 444, 445, 446, 447, 448, 449, 450, 451, 452, 453, 454, 455, 456, 457, 458, 459, 460, 461, 462, 463, 464, 465, 466, 467, 468, 469, 470, 471, 472, 473, 474, 475, 476, 477, 478, 479, 480, 481, 482, 483, 484, 485, 486, 487, 488, 489, 490, 491, 492, 493, 494, 495, 496, 497, 498, 499, 500, 501, 502, 503, 504, 505, 506, 507, 508, 509, 510, 511, 512, 513, 514, 515, 516, 517, 518, 519, 520, 521, 522, 523, 524, 525, 526, 527, 528, 529, 530, 531, 532, 533, 534, 535, 536, 537, 538, 539, 540, 541, 542, 543, 544, 545, 546, 547, 548, 549, 550, 551, 552, 553, 554, 555, 556, 557, 558, 559, 560, 561, 562, 563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574, 575, 576’ncı gün, sayın başbakanımız Ankara’da, sayın başbakan yardımcımız İstanbul’da “gazetecilerin asla hapse girmemesi gerektiğini, yanlış yapsalar bile para cezasına çevrilmesi gerektiğini” ifade ettiler.
*
Hayırdır?
*
Çünkü, eli kulağında...
*
Manşetlerden, köşelerden, ekranlardan yargısız infazlar yapıldı, yalanlar düzüldü, hak-hukuk ayaklar altına alındı, günahsız insanlar canına kıydı, kahırdan kanser oldular, turp gibi girip ölenler oldu, aileler perişan edildi, işlerini-mesleklerini kaybedenler gırla, sadece kendilerine değil, eşlerine, namuslarına iftiralar atıldı, çocukları okula gidemez oldu, binlerce vebalı yaratıldı.
*
E dava açtılar tabii...
Binlerce.
*
İlk üç yüz dört yüz gün şahaneydi, salla gitsin, vur kır, göm, mubahtı... Gel gör ki, “onur davaları” karar aşamasına geldi, “haysiyet cellatları” tarihte görülmemiş hapis cezaları yemek üzere.
*
“Yanlış yapsalar bile hapse girmemeleri gerektiği” bunun için mi akla geldi acaba?
*
“Zirveye tırmanırken, yanından geçtiğin insanların suratına iyi bak, dönüşte onlarla karşılaşacaksın” der, ecnebiler... “Zamanında yenilen hurmalar” diyoruz biz kısaca.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Atatürk’ün yatı Savarona’yı bile fuhuş için kullanmışlar. Görüyorsunuz 8 yıllık muhafazakar iktidarımızda ahlakımız çok yükselmiş bulunuyor.
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Evetçiler “Behzat. Ç”yi neden sever?
12 Eylül’de bir referandum yaptık ve anayasa maddelerindeki bazı değişikliklere “evet” dedik. Referanduma giden yolda başta iktidar olmak üzere iktidar yandaşları, liberaller ve kimi eski solcular propaganda olarak “demokrasi, hukuk, özgürlükler, darbe karşıtlığı, yasadışılıkla mücadele” kavramlarını kullandılar. Dediler ki “Daha çok demokrasi istiyoruz, o halde evet diyeceğiz.” Sonra “özgürlüklerimizin yolunu açıyoruz” dediler. Bir baktık “Darbe anayasası ile hesaplaşıyoruz” diye bağırdılar. “Geçmişimizle yüzleşeceğiz, işkencecilerden hesap soracağız” diyenler de hiç az değildi. Sonuçta “evet” çıktı. Amaç “hasıl oldu” yani. Hiç itirazım yok. Ama bir şey söyleyeyim mi, Behzat Ç dizisinin reytinglerini görünce kafam karıştı. Çünkü bu dizi yayınlanmaya başladığı andan beri gününde açık ara birinci. Demek ki halkımız bu diziyi çok sevdi. Gariplik burada işte. Çünkü Behzat Ç karakteri çok tuhaf. Örneğin bir sahnesi şöyle dizinin: Adamın biri zincirle bağlanmış, ayağına da bir ağırlık takılmış, havuz başına getirilmiş, ensesinden bir polis tutuyor. Bıraksa suya düşecek ve batacağı için boğulup ölecek. Behzat Ç haykırıyor: “Konuş lan, bana isim ver lan.” Adam sonunda çaresiz ismi veriyor. Bir başka sahnede ise şu yaşanıyor: Behzat Ç arabada, merkezle konuşuyor ve bir evde aramaya gideceklerini söylüyor. Kadın polis “Amirim bu arada mahkemeden izin alayım mı?” diye soruyor. Behzat Ç “Boşver şimdi izni mizni, aramayı yapalım sen sonra izni de alırsın.” Eee, nerede kaldı Türk halkının demokrasiye, hukuka bağlılığı, kanunsuzluklara karşı çıkışı? Laf olarak bunların hepsi var da, bütün bunların çiğnediği bir dizi çok seviliyor. Tıpkı Görevimiz Tehlike, Rambo, James Bond ve benzeri filmler gibi. Peki bu çelişki nereden kaynaklanıyor? Bana göre “görsel algı” burada belirleyici oluyor. İzleyici, filmde olayın her yönünü çıplaklığı ile görüyor. Evet Behzat Ç adamın birine kötü muamelede bulunuyor hatta işkence yapıyor, ama o adam aslında küçük çocukları kaçırıp böbreklerini alan ve bunu satan bir şebekenin elemanı. Evi aranacak kişi de çetenin bir başka üyesi. Filmi izlerken bu gerçeği bildiğimiz için, polisin o sırada yasaları çiğnemesine, hukuk dışına çıkmasına hatta işkence yapmasına dikkat bile etmiyoruz. Hatta alkışlıyoruz. Oysa aynı olayı, son yılların modasıyla “sızdırılmış” haber biçimiyle bir gazete “Polis adamı zincirle bağlayıp ayağına da ağırlık koydu” manşetiyle haber yapsa yer yerinden oynar. Ya da yine bir gazetede bir polisin “Ne gerek var mahkeme iznine” dediği yazılsa tepki çok farklı olur. Son yıllarda benzer olayları çok yaşıyoruz. Bir takım ilişkiler, uygulamalar belli bir amaca yönelik biçimde gazete manşetlerine çıktığında algılamamız çok farklı çıkıyor ortaya. Bunların TV ekranlarından anlatılması ise ruhlarda fırtına yaratıp tahribata bile neden oluyor. Ama belki de aynı haberler, tıpkı Behzat Ç’deki gibi önüyle arkasıyla sunulsa, kim bilir şimdi öfkelendiğimiz pek çok kişiyi kahraman bile ilan edebiliriz. Bir düşünün, haklı mıyım haksız mıyım?
* Can Ataklı / Vatan
++++++
Fotin
Osmanlı’da mütevazı bir memur olan Muhsin Bey’e arkadaşları zaman zaman:
- Bu akşam falan yere uğrayalım oradan eve gideriz, derler, o ise her defasında aynı mazereti öne sürermiş:
- Birader fotin o kadar ayağımı sıkıyor ki, bir adım fazla atarsam cehennem azabına uğruyorum...
Arkadaşları nihayet isyan etmiş:
- Yahu Muhsin Bey, biz seni tanıdık tanıyalı aynı mazereti öne sürersin... Ne olur şu fotinin bir numara büyüğünü giysen de hem sen rahat etsen, hem biz.
Muhsin Bey’in yanıtı şu olmuş:
- Olmaz kardeşim, sebebi de basit... Ben şimdi canım yana yana eve giderim, kapı açılınca iskemleye oturup ayağımı uzatırım. Evdekiler burnundan ökçesinden gevşete gevşete güçlükle pabuçlarımı ayağımdan çekerler. Pabuçlar ayağımdan çıkar çıkmaz, derin bir ’oooh’çekerim. Benim bu hayatta başka türlü ’oh’dememe imkân var mı? Lütfen şu lüksümü de elimden almayın...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Sizden korkanlardan neden korkuyorsunuz?
Sevgili Çoğunluk,
‘Bizim kanatta’ korku ve güvensizlik koyulaşarak devam ediyor. İktidar ve cemaatin ülkeye barış ve sevgi getirdiğini söyleseniz de. Keşke öyle olsaydı. Sizden farklı olanı ’ele geçirmeye çalışarak’ bu ülkeye barış getiremezsiniz, sevgili çoğunluk. İnsan bir çeşit ’ikna’ ile ’sizin kılınacak’ bir varlık değildir. İnsanların algıları yöneltiliyor. Medyada yanıltma, yanılsama jeneratörleri kuruluyor. Yapılan kurgulanmış haber bombardımanlarıyla ülkeyi demokrasiye açtıklarını söylüyorlar. Demokrasi, yanıltılan, algıları üzerine ipotek konulan insanlarla oluşturulamaz.
Biz azınlıkların bir bölümünde şöyle bir endişe var: Çoğunluktan farklı düşündüğüm için polis-savcı-yargıç düzeni ile içeri girebilirim. Ben değilse bile, sevdiklerim, düşüncelerine saygı duyduğum insanlar, çoğunluk zulmü ile yargılanmalarının sonucunu beklerken hasta olup ölebilirler.
Ülkenin değiştiğini, değişmekte olduğunu söylüyorsunuz. Bu sizin de farkına varmadığınız gizli bir değişmeme halinin çarpıtılmış adı olabilir, hiç düşündünüz mü? Yanılsama dalgaları göndererek, kazanmaya çalıştığınız bu mücadelede, biz azınlığı iknaya (Yoksa aldatmaya mı demeli?) çalışırken, kendiniz aldanıyor olmayasınız? Yanılsama bumerangı size geri dönüyor olamaz mı?
Neden korkuyorsunuz sizden korkanlardan? Neden aykırı sesleri ezmek, kepaze etmek, değersizleştirmek istiyorsunuz? Böyle mi getireceksiniz demokrasiyi?
* Ahmet İnam / Akşam
++++++
Yazıklar olsun o namaz kılanlara!
Devlet Bahçeli ve arkadaşlarının Kars’ta “cuma namazı” kılarak bir fetih hareketi başlattılar ya...
Devlet Bakanı Egemen Bağış, MHP’lilere “Maun Suresi” ni anımsatmış.
Surenin son dört ayeti şöyle:
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,
Onlar namazlarını ciddiye almazlar,
Onlar gösteriş yapanlardır,
Ve iyiliğe de engel olurlar.”
* * *
Bu zamana kadar “gösteriş için ibadet yapmak” ile suçlanmış bir siyasi geleneğin son temsilcisinin başkalarını “gösteriş için ibadet yapmak” ile suçlaması ne hazin bir tecellidir...
Egemen Bağış, şimdi kalkıp da...
“Ama bizimkiler namaz kılarken samimidirler, Devlet Bahçeli ve arkadaşları ise samimiyetsizdirler” diyebilir.
“Biz yaparsak gösteriş için yapmayız / Başkaları yaparsa gösteriş için yapar” mantığına karşı şu soru sorulabilir:
“Nereden biliyorsun samimiyetsiz olduklarını? İçlerini yarıp baktın mı?”
* Ahmet Hakan/Hürriyet
++++++
MİNİ YORUM
Medyanın baş patronu
Bir milletvekili, bir gazetecinin bir gazeteden atılmasıyla ilgili “Başbakan’ın yanıtlaması” istemiyle soru önergesi veriyor... TBMM’nin gündemi bu düşünün. Sanki Başbakan değil baş medya patronu! Bülent Arınç basın özgürlüğü üzerine ne kadar ahkam keserse kessin; Coşkun’un istifasının perde arkasında CHP’li vekilin iddiaları çıkarsa, (ki çıkmasa dahi çıkabileceğine dönük yaygın bir kanaatin oluşmuş olması bile) göbeğini kaşıyan adam anlamayacaktır ama; bu ayıp da yeter AKP’ye...