Hükümetin eli vatandaşın cebinden çıkmıyor
Yollar-köprüler ekonominin kan damarlarıdır. Devlet bu tür kamu altyapılarını yaparak özel yatırımları teşvik eder. Bugünkü Hükümetler yol-hastane gibi kamu altyapı yatırımlarını bütçeden yapmadı. Kamu özel iş birliği anlaşması ile yaptı.
1- İstanbul-İzmir 2021 yılı otomobil paralı yol ücreti 367 liradır. İzmir'e gidenler bu kadar öderken, gitmeyenler de fazlasını ödüyor. Çünkü bu yollara hükümet talep garantisi verdi. Bu garanti kapsamında her yıl bütçeden para ödeniyor.
İstanbul-İzmir TIR gidiş ücreti 1165,50 liradır. Gidiş-dönüş ücreti 2331 liradır. İzmir'den gelen mallara bu navlun elbette yansıyacaktır. Fiyatların artması da doğaldır. Bu şartlarda toptancıyı stokçulukla suçlayamazsınız.
Kanal İstanbul'un bilinen maliyeti 33 milyar dolardır. Bununla kalmayacağını hepimiz biliyoruz. Bu parayı müteahhitler dışarıdan borç olarak alacak, devlet de kefil olacaktır. Üstelik Türkiye iflas risk primi yüksek olduğu için başka ülkelere göre, dış kredilere üç kat daha yüksek faiz ödüyoruz. Bu borcu bugünkü gençlerimiz ve çocuklarımız ödeyecektir.
Bu şartlarda Türkiye, uzun süre kalkınmak için kaynak bulamayacaktır.
2- Deniz yüzeyi ve kıyı kenar çizgisi içinde kalan kumsallar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkisindedir. 2013'ten sonra turistik tesislere denizi de kiralama mecburiyeti getirildi. Önce kara alanlarının onda biri kadardı. Sonra kara alanları kadar deniz alanları için de bakanlık kira almaya başladı. Şimdi fiiliyatta kıyıdaki oteller ve marinalar cirolarının bazı hallerde yüzde 30 ve yüzde 40'ı kadarını irtifak hakkı bedeli olarak bakanlığa veya Millî Emlak'a ödüyorlar.
Bu şartlarda Türkiye'de turizm sektörü diye bir sektör kalmayacaktır.
3- Her seçimde siyasi iktidar, KOBİ'lere, halka ve konut alacaklara 4 kamu bankası eliyle kredi dağıtıyor. Bunların zararını hazine ödüyor. Yani vatandaş vergileri ile karşılanıyor. Bu şartlarda konut alanların parasının bir kısmını almayanlar ödemiş oluyor. Kredi alıp zarar eden KOBİ'lerin bu zararları da halka sosyalize ediliyor.
İktidarın popülizmi, gelir dağılımını bozdu ve halkı yoksullaştırdı.
4- 2020 Ağustos ayında arabalar üstündeki vergi oranları artırıldı. O kadar ki, düşük arabalarda fiyatın bir katını, lüks arabalarda fiyatın üçte ikisini vergiler oluşturuyor. Bir yandan da kur artışları, araba fiyatlarını halkın ulaşamayacağı seviyeye çıkardı. Tansu Çiller, herkese bir araba bir ev olmak üzere iki anahtar vaat etmişti. Yapamadı. Bugünkü iktidar ise elinde araba ve ev anahtarları olanların anahtarlarını elinden aldı.
En ucuz Renault 165 bin liradır. Eline 2800 lira geçen asgari ücretli, yaşamak için hiç harcama yapmasa, araba için beş yıl çalışması gerekiyor.
Türkiye böyle giderse bir zaman sonra Küba gibi antika araba ülkesi olacaktır.
5- Öteden beri devletin eli işçinin cebinden de çıkmıyor. İstihdam üzerindeki vergi ve prim yükü ortalama yüzde 39'a çıkıyor. Oysa ki bu yük AB ortalaması yüzde 26'dır. Dahası yine öteden beri asgari ücretten de vergi alınıyor. Bu durumda kayıt dışı istihdam artıyor. Sermaye, yeni yatırım yaparak üretmek yerine ithalatı tercih ediyor. İşsizlik artıyor.
İstihdam üzerinde yüksek vergi ve prim yükü nedeni ile, fiili işsizlik oranı yüzde 23,6'ya çıktı. Üretim yüzde 40 ithal girdiye bağımlı oldu.