Hukuk terörü..!
Yaz sıcağının buram buram terlettiği Diyarbakır’da “Asrın Davası”nı takip ederken mide krampları ile beraber tansiyonum yükseldi. Daha gidişte uçağın yarıdan fazlasının yabancı oluşu bu duruşmada pandomimin kopacağının işaretiydi. Şu yabancı kuruluşlar nedense Diyarbakır’a fena halde sevdalanmışlar. Nerede terörle mücadele edenlerin yargılandığı bir dava olsa, insan hakları ve af örgütü adına koşuşturuyorlar.
Geçtiğimiz celsede getirildiği halde mahkeme heyeti tarafından yorgun olduğu gerekçesiyle dinlenmeyen tanık dün de son dakikada aldığı hasta raporu ile duruşmaya çıkarılmadı. Oysa Cemal Temizöz ve Kamil Atak ile beraber 7 kişinin tutuklu yargılandığı davanın iddianamesi Mehmet Nuri Binzet adlı kişinin verdiği ifadeler üzerine iddianame yazılmış ve iki gizli tanıkla perçinleştirilmişti. fakat bu duruşmada, avukat ve yakınları tarafnıdan 14 aydır tutuklu bulunan zanlıların tahliyesi bekleniyordu.
1992 - 95 arasında 20 faili meçhul cinayet suçlamasıyla başlatılan yargılamada dün öldüğü iddia edilen 4 kişinin nüfus kayıtlarına göre sağ olduğu da ortaya çıktı. Yine kayıp olduğukları iddia edilip kazılarda bulunan kemiklerin de kayıp olduğu iddia edilen kişilere ait değil hayvan kemiği olduğu Adli Tıp tarafından tescil edildi.
Benim asıl dikkatimi ise Cizre eski Belediye Başkanı Korucubaşı Kamil Atak’ın mahkeme heyetine seslenişi çekti. İhtimal ki malum medya Atak’ın söylediklerini her zaman olduğu gibi çarpıtarak “Devlet bize Ermeni dediği için savaştık” mealinde haberleri manşete çıkararak pişmanlık duyduğunu yazacaklardır ve görevlerini yerine getireceklerdir. Oysa Atak geçtiğimiz hafta “Birkaç korucunun davranışı bizi bağlamaz” diyen yetkilinin sözlerine üzüldüğü için sitemkar ama vakar dolu bir konuşma yaptı. 80 yaşındaki babası, kardeşleri, yeğenlerini şehit veren Atak, “Bizi Kürtlerle savaşıyor diye suçluyorlar. Biz Kürtle savaşmadık, terör örgütüyle vuruştuk. Terör örgütünde Ermenilerden oluşan çetelerin var olduğunu bildiğimiz için savaştık. Devlete hep güvendik. Devlet yetkilileri yıllar önce bunlar Ermeni dememiş miydi? Biz Kürt halkına karşı değiliz. Ermeni terörüne karşıyız. Ben ömrümün sonuna kadar terörle mücadele etmeye devam edeceğim. Yıllar önce Fatih Altaylı ve Mehmet Ali Birand’a (Öcalan’ı devlet affetse ben affetmem)demiştim. Bu sözlerimin bugün de arkasındayım. Şimdi burada çeteden, cinayetten yargılanıyoruz. Biz bunları yaparken devlet neredeydi? Devletin asayiş komutanı, emniyet müdürü, valisi, kaymakamı, hakimi, savcısı yok muydu? Buraya getirilen yalancı şahitlerin sözlerine itibar ediliyor. Ama bize edilmiyor. Devlet bize sahip çıkmıyorsa da canı sağolsun: Buna üzülmem. Bizi ısrarla kürt halkından ayrı tutuyorlar. Tutsunlar. Onlar tutuyor diye biz ayrı olmayız. Biz yıllarca terörle mücadele ederken ve binlerce yıldır bu topraklarda yaşarken Allah’a sığındık. Bugün de gerçek sahibimizin Allah olduğuna inanıyoruz.”
Bütün olumsuz koşullara rağmen devlete ve yöneticilere kırgın olmadığını ifade etti. Hatta duruşmada öfkelenen oğlu adına özür dileme erdemini sergileyerek kendisine yakışanı yaptı.
Cemal Temizöz’ün ders niteliğindeki savunması, bana göre üniversitelerde tez konusu yapılmalı, kaynak gösterilmelidir. Tutukluluğunun infaza dönüştüğünü ifade ederken mahkeme heyetine yönelttiği “Benim tutukluluğum mevcut siyasi konjonktürden mi kaynaklanıyor?” sorusuna ise cevap alamadı. Avukat Savaş Özdağ’ın usul ve esaslara ilişkin hukuksuzluk isyanına karşı her celse olduğu gibi gerekçe gösterilmedi. Yine avukat Murat Çekiç’in duruşmaların başladığı ilk günden bu yana iddia makamının bilgi ve belgeye dayalı delilleri dosyaya koyamadığını, tanıklardan birinin “Ben kim kimi öldürdü görmedim. Ama Roj TV’den duydum ve gelip davacı oldum” sözlerini hatırlatması soğuk duş etkisi yaparken, faili meçhul cinayete kurban gittiği iddia edilen kişinin nüfus kayıtlarında yaşadığına dair raporunu da ortaya koyan Çekiç, “Bütün bunlara rağmen müvekkillerimin tutuklu kalışı hukuk terörünün ta kendisidir” sözleriyle savunmasını özetlemiş oldu.
Bu arada CHP Genel başkanı Sayın Deniz Baykal’a yönelik alçakça haberler Diyarbakır’da hiç de inandırıcı bulunmadığı gibi öfke ile karşılandı. Baykal’a yönelik bu iftira ve zamanlaması, AKP hükümetinin ve onun yandaşlarının ne denli telaşa düştüklerinin göstergesidir. Aynı zamanda Türk siyasi hayatı ve Türk basın tarihinin de yüz karasıdır. Yazıklar olsun demekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Diyarbakır notlarına devam edeceğim.