Hukuk devleti ve demokrasi
Demokrasi ve hukuk devleti tartışması gündemin bir numaralı tartışma konusu olması gerekir iken, ne yazık ki otoriter içerikli “ileri demokrasi” söyleminin baskısı altında eziliyor. Ancak bu durum bizi hukuk devletini talep etmek ve seçmenin % 50’sine dayanan bir iktidarın kendisi gibi düşünmeyenler üzerinde demokrasi adına baskı oluşturmasına karşı direnmemizi engellememelidir.
Demokrasi en basit ifade ile belirli süreler içinde yapılan seçimlerde halkın bir süreliğine kendisini seçecek hükümeti seçmesidir. Seçim sonuçlarında genellikle çoğunluk değil, en büyük azınlık partisi hükümeti kurar. AKP, 2002’de % 34 ile en büyük azınlığı, 2007’de %47 ile en büyük azınlığı ve 2011’de % 50 ile en büyük azınlığı arkasına alarak iktidar olmuştur. Bir parti % 50’nin üzerine çıkması durumunda söz konusu destek artık en büyük azınlığın değil, çoğunluğun desteğine dönüşür. Ancak bu destek belirli bir süre için verilmiş, seçmen iradesini yansıtan destektir.
Demokrasinin en büyük azınlığın veya çoğunluğun diktası haline gelmemesinin vazgeçilmez ön şartı, hukuk devleti ile demokrasinin birlikte uygulanmasıdır. Aksi takdirde bir baskına gitmeden önce kendi aralarında hangi köyü basıp mallarına el koyalım şeklinde aralarında oylama yapan çapulcu çetelerini de çok demokratik yapılar olarak görmemiz mümkündür.
Demokrasinin hukuk devletsiz işlemesi, kaba bir çoğunluk veya en büyük azınlık taraftarlığından öte bir şey değildir. Bugün en büyük azınlığı veya çoğunluğu oluşturanlar yarın küçük azınlık, bugün küçük azınlık olanlar büyük azınlık oldukları zaman başlayacak intikamların önünü kesebilecek olan tek şey hukuk devletine inanç ve bağlılıktır.
Peki neden hukuk devleti önemlidir? Çünkü hukuk devleti, devleti yöneten bütün erklerin hukuka bağlılığı demektir. Burada altı çizilmesi gereken husus yasalara bağlılık değil, hukuka bağlılıktır. Hukuktan kasıt, adalet ilkesi, adil oluş ilkesidir. Yoksa meclisteki çoğunluk ile hukuka aykırı yasalar çıkarmak da mümkündür. Bundan dolayı, yasa devleti ile hukuk devleti ayrı şeylerdir. Hukuk devleti, Anayasa Mahkemesi tarafından şu şekilde tanımlanmıştır: “Hukuk devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlarından kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinden uzaklaştığında geçersiz kalacağını bilen devlettir.”
Hukuk devletinin bir ilkesi de kuvvetler ayrılığıdır. Kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde hukuk devletinden bahsetmek mümkün değildir. Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın yeni HSYK’nın atadığı Yargıtay ve Danıştay hakimlerinin katıldıkları Yargıtay ve Danıştay başkanlık seçimlerinden sonra yeni seçilen başkanlar için “Güzel Allah’ım verdikçe veriyor” şeklinde tepki verdiği bir ülkede ne yazık ki kuvvetler ayrılığından ve hukuk devletinden söz etmek mümkün değildir. İçinden geçtiğimiz süreçte, idarenin kendisini hukuk ile bağlı hissetmemesi, yasaların muhalefete başka, iktidara başka uygulanması, kuvvetler ayrılığının hissedilmemesi, hukuk devletinin nasıl aşındığını göstermektedir.
Türkiye’de iktidar olan siyasi partilerin iktidardan hiç gitmeyeceklerine dair bir inancı vardır. Oysa tarih partiler çöplüğüdür. İktidardan hiç gitmeyecek görünen CHP, 1950 sonrasında doğru dürüst iktidara gelememiştir. 10 sene Türkiye’yi yöneten Demokrat Parti yoktur. 1965 seçimlerinde % 52 oyla iktidara gelen Adalet Partisi yok olalı çok oldu. ANAP artık yok. AKP de sosyal tabanı çok zayıf ve anılan diğer partilerin hepsinden çok bir lider partisi olarak tarihte kendisini ileri taşıma şansı çok düşük olan bir partidir. Bugün hukuk devletini hafife alan AKP iktidar kadrolarının yarın muhalefette hukuk devletine bütün muhalefetler gibi ihtiyacı olacaktır.